Afetler şehirlerimizi tehdit ediyor!..

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Remzi KOZAL / MİMAR-EKONOMİST

İstanbul başta olmak üzere, özellikle büyükşehirlerde, duvar bloklar şeklinde inşa edilen binalar ve betonlanan, asfaltlanan tretuvarlar, yollar; yağan yağmurun toprakla temasını kesmektedir. Toprak yüzeyinin betonlaşmasıyla, toprağa sızması mümkün olmayan yağmur suları, eğimli bölgelerde yolları dere yatağına çevirmekte ve önüne gelen insan, araba vb. her şeyi sürükleyip götürmektedir.

Diğer taraftan; yaya kaldırımları, bir önceki kaldırılmadan yenilendiği için, binaların bodrum katları, her yenilemeyle birlikte biraz daha zemine gömülmektedir. Dolayısıyla, binaların bodrum katları, zemin katları; su baskınlarıyla her an karşı karşıya kalabilecek durumdadır.

Yine düşük kotlardaki semtlerin, normalde yapılaşmanın dışında tutulması gerekirken, yoğun bir şekilde yapılaştırılması da su baskınları için uygun ortamlar hazırlamaktadır.

Bütün bunların yanında; altyapının son derece yetersiz oluşu, yağmur suyu tahliye sistemlerinin bulunmayışı, kısa süreli sağanak yağışlarda dahi su baskınlarıyla karşı karşıya kalınmasına neden olmaktadır.

Şehirlerimizi afetlere karşı hazırlamalıyız

Yeryüzünün her kesimi az ya da çok çeşitli doğal afetlerle karşı karşıya kalmaktadır. Ülkemizde de bölgeler arasında farklılıklar gösteren doğal afetlerle karşı karşıyayız.

Yurdumuzun doğusundan başlayıp batıya doğru uzanan fay hattı boyunca ve Marmara, Ege bölgeleri deprem açısından daha hassas bölgelerdir.

Seller ve heyelanlar açısından en hassas bölgelerimizin başında, Karadeniz Bölgemiz gelmektedir. Sinop'tan Artvin'e kadar Karadeniz kıyı şeridine baktığımızda; deprem açısından, genelde güvenli bir bölge olmakla beraber, heyelan ve su baskınları açısından tam tersi, yüksek bir risk taşımaktadır.

Arazi yapısının eğimli olması ve yağmur yoğunluğunun yüksek olması sel ve heyelan riskini artıran nedenlerdir.

Özellikle yağmurların yoğun olduğu ilkbahar ve sonbahar ayları seller ve heyelanlar için en hassas dönemlerdir.

Su baskınları ve heyelanlara karşı; şehirlerin ve binaların konuşlandırılmasında da bazı konulara dikkat edilmelidir.

Şehirler ve binalar dere yataklarına konuşlandırılmamalıdır.

Özellikle eğimli, gevşek malzemelerden oluşan her an bir heyelan riski taşıyan bölgelerden kaçınılmalıdır.

Yerleşim yerlerini birbirine bağlayan yollar kesinlikle, dere yataklarına, heyelan riski yüksek olan güzergahlara yapılmamalıdır.

Yine, dolgu toprak, kumsal, su seviyesi yüksek olan yerlerden kaçınılmalıdır.

Afetleri dikkate alarak şehirlerimizi planlamalıyız…

Şehirlerimizi planlarken, binalarımızı tasarlar ve inşa ederken  çok dikkatli olmalıyız.

Deprem açısından baktığımızda; fay hattına uzaklık-yakınlık, konuşlanılacak yer (zemin), inşaat kalitesi- seçilen malzeme ve teknoloji önem taşımaktadır.

Şehirlerimizi ve binalarımızı konuşlandıracağımız yerlerin, deprem açısından hassas olan bölgelerden, fay hattından uzak olmasına özen göstermeliyiz. Bolu-Marmara denizi güzergahındaki fay hattında, plansız-programsız yoğun yapılaşmaya gidilmesi, 17 Ağustos ve sonrası depremlerde can ve mal kaybını, dünyadaki benzer depremlerle kıyaslanamayacak şekilde, artırmıştır.

Şehirlerimizi ve binalarımızı konuşlandıracağımız zeminin; elverişli, uygun olmasına dikkat etmeliyiz. Adapazarı örneğinde olduğu gibi, su seviyesinin yüksek olduğu, tarıma elverişli, taban arazilere şehirlerimizi kurmamalı, binalarımızı inşa etmemeliyiz.

İnşa edeceğimiz binaları, projelendirirken ve inşa ederken, zeminin özelliklerini dikkate alarak hareket etmeliyiz. Özellikle deprem riski yüksek olan bölgelerde, yapı teknolojisi ve malzemeler, ona göre seçilmelidir.

Ülkemiz  için, büyük can ve mal kayıplarına neden olan diğer doğal afetlerin başında; heyelan ve selleri, su baskınlarını sayabiliriz.

Ayrıca, yanlış şehirleşme ve altyapı yetersizliği sonucu, her yıl su baskınları nedeniyle büyük kayıplar vermekteyiz.