Almanya'ya olduğu gibi Yunanistan'a da ikinci bir şans verilmelidir

Eğer ahlaki bir tehlike varsa, bu kreditörler, özellikle defalarca kurtarma paketleriyle kurtarılan özel sektördeki kreditörler tarafında. Yani "ahlaksızca" olan borcun yeniden yapılandırılması değil, yapılandırılmasına imkan verilmemesidir.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Joseph E. Stiglitz 

NEW YORK - Bundan beş yıl önce euro krizi başladığında, Keynesyen ekonomistler Yunanistan'a ve diğer kriz ülkelerine zorla uygulanan kemer sıkma politikalarının başarısız olacağını söylemişlerdi. Büyümeye çelme takıp, işsizliği artıracağını – hatta borç/GSYH oranını düşürmeye yaramayacağını – tahmin etmişlerdi. Avrupa Komisyonu'ndaki, Avrupa Merkez Bankası'nda (ECB) ve birkaç üniversitedeki diğer bazı ekonomistler ise genişlemeci daralmadan bahsediyordu. Fakat Uluslararası Para Fonu (IMF) bile hükümet harcamalarındaki bu kesintilerin sadece daralma olduğunu söylemişti.

Başka bir denemeye ihtiyacımız yok. Kemer sıkma politikaları, ABD'de Başkan Herbert Hoover'ın uygulamasıyla hisse piyasalarının çökmesi ve Büyük Buhran'a yol açmasından tutun da, IMF'nin Doğu Asya ve Latin Amerika'da son yirmi-otuz yıldır uyguladığı "programlara" kadar, işe yaramadığını kanıtladı. Ve Yunanistan'ın başı belaya girdiğinde, bile bile tekrar denendi.
Yunanistan ‘troyka'nın (Avrupa Komisyonu, ECB ve IMF) dikte etmiş olduğu birçok noktada önemli ölçüde başarılı oldu: Birincil bütçe açığını birincil cari fazlaya dönüştürdü. Fakat kamu harcamalarındaki daralma tahmin edildiği gibi yıkıcı oldu: yüzde 25 işsizlik, 2009'dan bugüne GSYH'de yüzde 22 oranında düşüş, borç/GSYH oranında yüzde 35'lik bir artış. Ve şimdi, kemer sıkma politikalarının karşıtı Syriza'nın ezici zaferiyle, Yunan seçmenler "artık yeter" dedi.
Peki ne yapılacak? Birincisi, açık olalım: Yunanistan eğer troykanın yardımlarının korkunç şekilde başarısız olduğu tek ülke olsaydı, başındaki belalar için suçlanabilirdi. Fakat İspanya da krizden önce düşük borç oranı ve cari fazlaya sahipken, şimdi o da depresyonda. Yapısal reform Yunanistan'da İspanya'da değildir. Euro Bölgesi'nin tasarımında bir yapısal reforma gidilmesi ve para birliğinin ciddi kötü bir performans sergilemesiyle sonuçlanan politika çerçevesinin temelden tekrar düşünülmesi gerekiyor.
Yunanistan bize dünyanın vorçları yeniden yapılandırma çerçevesine nasıl da ihtiyaç duyduğunu birkez daha hatırlattı. Aşırı borçlanma sadece 2008 krizine değil, 1990'larda Doğu Asya krizine ve 1980'lerde Latin Amerika krizine de yolaçtı. Milyonlarca ev sahibinin evini kaybettiği ABD'de de bunun acıları devam ederken, şimdi de Polonya'da ve başka yerlerde İsveç frangı cinsinden kredi almış milyonlarca insan aynı riskle yaşıyor.
Aşırı borçlanmayla ilgili yaşanan bunca durum olunca, bireylerin ve ülkelerin tekrar tekrar kendini aynı duruma sokması da sorgulanabilir tabii. Nihayetinde bu gibi borçlar sözleşmedir – yani gönüllü anlaşmalardır – dolayısıyla kreditörler de borçlular kadar sorumludur. Aslında kreditörler tartışmaya açık bir şekilde daha da sorumludur: Genelde kreditörler, borçluları piyasadan ve farklı sözleşmeye bağlı düzenlemelerle ilgili risklerden bihaber olan, sofistike finansal kurumlardır. Tabii ki, ABD bankalarının aslında borçluları soyduğunu ve onların finansal bilgi yoksunluğundan faydalandığını biliyoruz.

Her (gelişmiş) ülke kapitalizmin bireylere taze bir başlangıç vermeden mümkün olmadığını farketti. 19'uncu yüzyılda borçlarını ödeyemeyenlerin gönderildiği ‘borçlular hapisanesi' bir başarısızlık örneğiydi – insanlık dışıydı ve geri ödemelerin gerçekleşmesine yardımcı olmuyordu. Fakat kreditörleri aldıkları kararlardan dolayı sorumlu tutarak, daha sağlıklı borç verme için teşvik sağlamayı başarmıştı.

Uluslararası seviyede henüz ülkelere yeni bir başlangıç şansı verebilecek bir süreç yaratamadık. 2008 krizinin bile öncesinden bu yana, Birleşmiş Milletler neredeyse tüm gelişmekte olan ve az gelişmiş olan ülkelerin de desteğiyle, böyle bir çerçeve oluşturmanın yollarını arıyor. Fakat ABD buna inatla karşı çıktı. Belki de borçlu ülkelerin yetkilileri için borçlu hapisanelerini tekrar kurmak istiyor (Eğer durum buysa Guantánamo Bay hapisanesinde yer açmaları yeter).

Borçlu hapisanelerini geri getirme fikri biraz abartı görünebilir, fakat mevcut ahlaki tehlike ve güvenilirlik tartışmalarıyla birebir uyuşuyor. Yunanistan'ın borçlarını yapılandırmasına izin verilirse, ülkenin ve diğerlerinin kendini kolayca tekrar aynı duruma getirebileceğinden korkuluyor.

Bu düpedüz saçmalık. Aklı başında herhangi biri, bir ülkenin kendini bilerek ve isteyerek Yunanistan'ın, kreditörlerinden sadece bir kez daha yararlanabilmek için, bugün düştüğü duruma getirmek isteyebileceğini düşünüyor mu? Eğer ahlaki bir tehlike varsa, bu kreditörler, özellikle defalarca kurtarma paketleriyle kurtarılan özel sektördeki kreditörler tarafında. Eğer Avrupa bu borçların özel sektörden kamuya geçmesine izin verseydi – geçtiğimiz elli yıldır iyice anlaşılmış bir modeldir – sonuçlarına katlanan Yunanistan değil, Avrupa olacaktı. Evet, Yunanistan'ın bugünki durumu, borç/GSYH oranının ciddi yüksek olması, troykanın zorla kabul ettirdiği yanlış yönetilen programların suçudur.

Yani "ahlaksızca" olan borcun yeniden yapılandırılması değil, yapılandırılmasına imkan verilmemesidir. Yunanistan'ın bugün karşılaştığı ikilemler ilk kez yaşanmıyor. Birçok ülke aynı duruma düştü. Yunanistan'ın problemlerini daha da zorlaştıran şey Euro Bölgesi'nin yapısıdır. Para birliği, üyelerin kendi problemlerini kendileri devalüe ederek sorundan kurtulmalarına izin vermez. Öte yandan bu politika esneksizliğinde ortaya çıkması gereken Avrupa dayanışmasının bir nebzesi bile yok.
Bundan 70 yıl önce, 2. Dünya Savaşı'nın sonunda, müttefikler Almanya'nın borcunu silerek yeni bir başlangıç yapabilme fırsatı vermişti. Hitler'in yükselişinin (enflasyonla değil) işsizlikle alakalı olduğunu ve bunun da 1. Dünya Savaşı sonunda Almanya'ya daha fazla borç yüklenmesinden kaynaklandığını anlamışlardı.

Fakat müttefikler borçların birikmesiyle doğan enaylilikten veya Almanya'nın diğer ülkeler üzerindeki maliyetinden bahsetmediler. Aksine sadece borçları silip, gerçekten yardım sağladılar ve Almanya'da tutulan müttefik birlikleri sağlanan mali teşviği devam ettirdi.

Şirketler iflas ettiğinde, borç tahvili takası adil ve verimli bir çözümdür. Yunanistan'ın benzer yaklaşımı mevcut borçları GSYH-bağıntılı tahvile çevirmek içindir. Eğer Yunanistan'ın durumu iyi olursa, kreditörleri daha fazla geri ödeme alırlar, aksi takdirde ise daha az alabilirler. Bu sebeple iki tarafın da büyümeyi teşvik eden politikaları izlemek için güçlü bir sebebi olur.

Demokratik seçimler nadiren Yunanistan'da olduğu gibi açık bir mesaj verir. Eğer Avrupa Yunan seçmenlerin değişim talebine hayır derse, iş ekonomiye geldiğinde demokrasinin bir önemi olmadığını söylemiş olur. O zaman neden 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Newfoundland'in yapmış olduğu gibi demokrasiyi toptan kapatmıyorlar ki?

Umalım da borç ve kemer sıkma ekonomisinin ne olduğunu anlayanlar, demokrasi ve insani değerlere inanananlar galip gelsin. Zamanla göreceğiz.