Anayasa Mahkemesi'nden Avcı kararı

Anayasa Mahkemesi’nin eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın hak ihlaline ilişkin gerekçeli kararında, tutukluluk halinin devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı belirtildi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA – Anayasa Mahkemesi’nin eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın hak ihlaline ilişkin gerekçeli kararında, tutukluluk halinin devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı belirtildi. Gerekçede, tutukluluğun devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun da dikkate alınması ve tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesinin zorunluluk olduğu ifade edildi.

Anayasa Mahkemesi, Devrimci Karargâh Örgütüne yardım suçundan 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası alan, Odatv Davası kapsamında yargılaması devam eden eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı hakkındaki ihlal kararının gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Bir kişinin tutuklanabilmesinin öncelikli olarak suç işlediği konusunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlı olduğunun belirtildiği gerekçede, bu durumun tutuklama tedbiri için olmazsa olmaz unsurlar arasında yer aldığı, bunun içinde suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerektiği kaydedildi. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliğinin büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlı olduğunun vurgulandığı gerekçede, “Kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre, suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir” denildi.

Tutuklulukta belli bir süreyi aşmaması öncelikle derece mahkemelerinin görevi

Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamanın öncelikle derece mahkemelerinin görevi olduğuna dikkat çekilen gerekçede, tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı vurgulandı. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla başvurulabileceğinin altı çizilen gerekçede, şöyle denildi:
“Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ilgili ve yeterli görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir. Tutukluluk süresinin makul seviyede kalması için ilgili makamların almış oldukları önlemler de dâhil olmak üzere tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir.”

Tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur

Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanmasının ve tutukluluğunun uzatılmasının kabul edilemez olduğunun belirtildiği gerekçede, aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı verilemeyeceği kaydedildi. Hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerektiğinin altı çizilen gerekçede, Avcı'nın, yargılama sürecinde yerel mahkemelere bir çok kez tutukluluk halinin son verilmesi istemli başvuru yaptığı ve tüm itirazların mahkemelerce reddedildiği anımsatıldı. Gerekçede, “Her ne kadar bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken, davanın genel durumu yanında, tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur. Bu nedenle, aynı davada yargılanan bazı sanıkların durumlarından hareketle genelleme yapılarak diğerlerinin de aynı davranışta bulunabileceğini varsaymak, kişiselleştirmeyi engellediği gibi, özgürlüğün esas, tutukluluğun istisna olduğu yönündeki anlayışla da bağdaşmaz” değerlendirmesine yer verildi.

Tutukluluk halinin devamına ilişkin gerekçeler yeterli değil

Avcı’nın tutukluğuna yaptığı itirazların reddedilmesine ilişkin gerekçelerin, devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığının ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğunun belirtildiği gerekçede, “Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez. Başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği yönündeki şikâyeti yönünden Anayasa Mahkemesi, Avcı’nın tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği yönündeki iddiasını kabul etti. Yüksek Mahkeme, ayrıca Avcı'nın, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri bulunmadığı halde özgürlükten mahrum bırakıldığına ilişkin iddiasını ise açıkça dayanaktan yoksun buldu.