Araba üretmeden, uçak üretmiş bir ülkeyiz…
Ali Emre AKGÜNEŞ / StarragHeckert DST - Genel Müdür
Ülkemizde havacılık servis ve üretim yetenekleri, otomotiv sektörüne göre daha önceleri başlamasına rağmen, özellikle 1970’lerden itibaren, bir otomotiv ülkesi olmaya yönlendirilmiş Türkiye. Otomotivde de kendi tasarım ve üretimini kendisi belirleyememiş, sürekli yabancı firmaların kontrol ve lisansı altında çalışmalar yapılarak bir sanayi oluşturulmuş ülkemizde.
Zira 1970’lerde başlayan bir Hyundai, bir Kia, bugüne geldikleri noktada, dünya otomotiv devleri olarak karşımıza çıkmakta. Buna karşın, benzer yıllarda ülkemizde, Bursa’da enteresan(!) yatırımlar yapan ülkemiz sanayisi, bugün hâlâ yabancı firmaların kontrol ve lisansı altında, onların belirlediği stratejiler doğrultusunda üretim yapmaktadır. 1970’lerden günümüze otomotiv sektörümüzdeki tüm gelişmeler maalesef bu anlayış çerçevesinde gerçekleşti. Doğal olarak yan sanayiler de bu alana yönlenerek (yönlendirilerek) ülkemizde, otomotivin önderliğinde, katma değer yaratmayan bir sanayi oluşturuldu. Halbu ki 1950’lerde jet uçağı üretme projesi olan, 1950’lere kadar dört adet uçak fabrikası bulunan ülkemiz, “uçmak” fikrinden vazgeçerek, ilginç bir şekilde(!) “yerde yürümek” fikrine geri dönmüştür.
İşin ilginci, ve de üzücü olan kismi ise “Jet Uçağı“ projesi yapan MKEK uçak fabrikasının kapatılarak 1957’de traktör fabrıkasına dönüştürülmesidir. 1932’de değerli büyüğümüz, saygı ile andığımız insan, Selahattin Alan’ın yaptığı MMV-I (Milli Müdafa Vekaleti) isimli uçakta, resimde de göreceğiniz üzere, Selahattin Alan, uçak gövdesine, bir kağnı figürü koyarak, cumhuriyetimizin onuncu yılında, kara sabandan, havacılık teknolojisine geçtiğimiz mesajını çok çarpıcı bir şekilde vermesine karşın, maalesef birtakım oyunlar yüzünden, uçak üreten ülke, yıllar sonra yine kara sabana geçmiş, geçirilmiştir.
Türkiye sanayi tarihsel sürecini incelediğimizde yine 1970’ler karşımıza ilginç bir dönem olarak çıkmaya devam ediyor. Adeta kısa bir süre sonra, Kıbrıs Barış Harekatı‘nda yaşanacaklar öngörülerek, “Kendi Uçağıını, Kendin Yap” projesi başlatılmış, takip eden süreçte, 28 Haziran 1973’te TUSAŞ kurulmuştur. Amma ve lakin, ülkemiz sanayisi aynı yıllarda otomotiv “yan-üretim” ve “yan-sanayiciliğini” tercih etmiştir (ettirilmiştir). Ve hemen ertesi yıl, yaşanan Kıbrıs Barış Harekatı‘nda, hareket esnasında askeri alanda, öncesi ve sonrasında uğradığımız ambargo ve yaşanan sıkıntılı tecrübeler, havacılık sanayisinin, ne kadar stratejik, ne kadar yüksek teknoloji ve katma değer taşıdığını
ülke olarak görsek de, ülkemiz sanayicileri otomotivde yatırım yapmaya (yaptırılmaya) devam etmiştir. Ve havacılık sanayimiz gelişemediği gibi, global platformlarda karşılaştırıldığında gerilemiştir.
Kullanım alanları ve koşulları değerlendirildiğinde, “uçak” yapmak, “otomobil” yapmaktan daha kolaydır. Hemen nasıl olur demeyin, masanızın üzerinde bulunan bir müspette kağıdı katlayarak, bir kağıt uçak yapın. Ve oturduğunuz yerden onu uçurun. Türkiye’de yaşan herkesin, daha aerodinamik kelimesinin anlamını bilmeden, uçak yapmayı ve uçurmayı bildiği gerçeği ile kağıt uçağı nasıl yapmanız gerektiıini anlatmıyorum. “Havacılık Bizim Genlerimizde Var” konulu çalışmamda bu durumu da irdeleyeceğiz. Ve yine aynı masanızın üzerinde bulunan bir diğer müspette kağıt ile lütfen hemen bir “otomobil” yapın ve onu hareket ettirin. Otomotiv bize yönlendirildiği ve de genlerimizde olmadığı için, bunu nasıl yapacağınızı bilmiyorum ama yapamayacağınızı biliyorum.
Diğer taraftan hava taşıtları ile kara taşıtlarının kullanım alanları ve şartlarını incelediğimizde, belirli bir hızdan sonra bütün kara taşıtlarının uçma eğilimi gösterdiğini, uçmaya meyilli olduğunu biliyoruz. Basit bir ifade ile standart bir otomobil ile hızınız 120 km/saat hızın üzerine çıktığında, araç yerden yükselir, tekerlekler üstüne düşen baskı kuvveti dramatik olarak düşer. Bu durumda da otomobil hissedilir düzeyde yerden yükselir, yol tutuşu olumsuz etkilenir. Yani zaten uçmaya meyilli olan tüm sistemi, yerde, istenilen düzeyde tutabilmek, o sistemin uçmasını sağlamaktan daha zordur. Havacılıkta karşılaşılan zorluklar ise bugün hava taşıtları ile ilgili taleplerin daha hızlı, daha emniyetli, daha konforlu ve daha ekonomik olması isteğinden dolayıdır.
Bu iki basit ama kavramsal temel bize “uçak” yapmanın “otomobil” yapmaktan kolay olduğunu göstermektedir. Daha da artırabileceğimiz bu kıyaslamaların özünde, havacılık sanayisini kurmuş olduğu halde, araba üretmeden, uçak üretmeyi başarmış, havacılık üretiminde kendi kendine yetecek düzeye ulaşmışken, teknoloji üretip, “uçak” tasarımı yapıp, dünyaya bunu satabilirken, bugün havacılık sektöründe hak ettiği noktada olamayan Türkiyemizin, gücünü gökyüzüne çıkarmak duygu ve arzumuz yatıyor. Sanayi kültürümüzün ve yapısının olgunlaşması başta havacılık sektörü olmak üzere, yüksek katma değer yaratan sektörlere yatırım ve gelişimi mümkün kılacaktır. Eleştirisel yaklaştığım 1970 sonrası sanayileşmemizin bugün sahip olduğu altyapı, birçok sektöre kolay geçiş ve sanayi sıçraması yapmamızı sağlayabilir. İşte bu nokta bakış açısını, sektörel öncelikler düzeyinde irdeleyip, yatırım, üretim, satış ve satış sonrası ağı oluşturacak şekilde kurgulamayi başarabildiğimiz takdirde, kaybettiğimiz yıllari geri kazanırcasına, bir ilerleme sağlayabiliriz.