Avrupa Birliği Türkiye birlikteliğin 'Tam Üyelik' açmazı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Prof. Dr. Havva TUNÇ / İstanbul Üniversitesi/İktisat Fakültesi

Avrupa Birliği (AB), Türkiye birlikteliğin boyutu gün be gün değişmektedir. Değişmeyen tek şey varılmak istenen hedef "Tam Üyelik". Türkiye'nin tam üyeliği gerek birliğe üye ülkeler arasında, gerekse Türkiye'de yapılan tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. 
Türkiye, AB'ye üye bir ülke olarak, birliğinin üçüncü ülkelerle (birliğe üye olmayan ülkeler) yaptığı serbest ticaret anlaşmalarında taraf olarak yer almadığı gibi 1996 yılında AB ile yapılan Gümrük Birliği protokolünden dolayı uğradığı zararlar birlik tarafından karşılanmamaktadır. Buna karşılık birliğe üye diğer ülkelerde, gümrük birliğinin neden olduğu her türlü zararlar karşılanmaktadır. Türkiye'nin AB ile olan birliktelikten dolayı, dünden bugüne uğradığı kayıplar, yapılan toplantılarda, AB'yi eleştirilerin odağına yerleştirmektedir. 

Avrupa Birliği'nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) adı altında, Avrupa Kıtası'nın güvenliğini sağlamak ve kıtada olası çatışmalara müdahale etmek için altmış bin kişilik acil müdahale gücü oluşturmaya çalışan Avrupa Birliği, NATO'nun olanaklarından yararlanmak istemekte olup NATO, bu işbirliğine olumlu bakmaktadır. Buna karşılık Türkiye, NATO üyesi olarak, Avrupa'nın güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulacak olan Avrupa ordusu ile NATO arasındaki işbirliğine yeşil ışık yakmadığı gibi veto etmektedir.
AB, 1971'de Afrika, Karayıp ve Pasifik ülkeleriyle LOME I-II ve 2011'de Güney Kore'yle serbest ticaret anlaşması (STA) imzalamıştır. 2014'de ABD ile yapılacak STA ön hazırlıkları yapılmaktadır. Türkiye Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle imzaladığı STA sonucu birlikle olan ticaretinin azalması, yön değiştirmesi ve ticaretin yapılamaması gibi durumlarda uğradığı kayıplarının giderilmesini talep etmektedir. Türkiye birliğin 3. ülkelerle olan ilişkisinden dolayı uğradığı kayıp ve zararlarını ikili ilişkileriyle gidermeye çalışmaktadır, Güney Kore ile yapılan "1 Mayıs 2013 STA" olduğu gibi.

Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki birlikteliği yapılandıran Ankara Anlaşması'nda, üyelik ilişkisinin bir ekonomik bütünleşme olduğu ve bu ekonomik bütünleşmenin gerçekleşebilmesinde gerek Türk tarafının gerek AB tarafının yerine getirmesi gereken ödev ve yükümlülükler sıralanmıştır. Ve 1974 Katma Protokolü ile anlaşma maddelerine açıklık getirilmiştir. 

1963 yılında Ankara Anlaşması'nın, Birlik ve Komisyon nezdinde onay ve kabulüyle AB-Türkiye arasında üyelik ortak ve tam üyelik olarak tanımlanmıştır. Diğer bir deyişle, Türkiye ile AB arasındaki üyelik ilişkisinin ortak ve tam üyelik olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. AB ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıkların temel nedeni tanımlanan ortak üyelik doğmaktadır. Türkiye yaklaşık 53 yıldır ortak üye statüsünde olup bir türlü tam üye statüsüne geçememiştir. Ortak üyelikten tam üyeliğe geçilemeyince elde edilmesi gereken kazanımlar gerçekleşememektedir.

Ortak üyelik, tam üyelikten farklı bir statüdür. Ortak üyenin, birliğe karşı üstlendiği sorumluluk ve yükümlülük tam üyeninkinden daha sınırlı olduğu gibi AB'nin sağladığı olanaklardan yararlanabilme ve birliğin karar alma mekanizmasına katılabilme olanağı yok denecek kadar azdır. Tam üyelik ise ekonomik bütünleşmeye katılmak ve oluşan Tek Pazar içinde tarafların karşılıklı sorumluluk ve yükümlülükler eşliğinde birlikteliği Avrupa Birliğinin nihai aşaması olan tam bir bütünleşmeye taşımaktadır.

[PAGE]

Ortak üyelikten tam üyeliğe geçiş, kurucu Ankara Anlaşmasında belirlenen takvim eşliğinde yapılması kararlaştırılmıştır. Ve Türkiye 2 yıllık bir gecikmeyle 14 Nisan 1987 tarihinde "Roma Anlaşması"nın 237. maddesi gereğince Avrupa Birliği Konseyi'ne "tam üye" olarak kabul edilme talebinde bulunmuştur. Konsey, 27 Nisan 1987 tarihinde bu talebi inceleme görevini Birlik Komisyonuna iletmiştir. Komisyon özel bir heyet kurarak bu konuda çalışmaya başlamıştır. Ve Avrupa Birliği Komisyonu'nca hazırlanan raporda gerek Türkiye'den kaynaklanan ekonomik ve siyasi sorunlar, gerekse birliğin kendi içsel sorunlarından dolayı tam üyeliği kabul edilmemiştir.

Türkiye'nin,14 Nisan 1987'de AB'ye tam üyelik başvurusu ile tam üyelik süreci başlamış olup bu başvuru kabul edilmeyip ileri bir tarihe ertelenmiştir. Bütün sorun bu tarihten itibaren başlamış olup devam etmektedir.

Komisyon Türkiye'nin tam üyelik başvuru üzerine hazırladığı raporda, Türk tarafına tam üyelik öncesinde ortaklık anlaşmasında ön görüldüğü üzere "Türkiye'nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Mevzuatını " geliştirmesi önerilmiştir. Bu öneri gerek Lizbon Doruğu'nda gerekse ortaklık konseyi toplantısında yinelenmiştir. Daha sonra 1996'da, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği protokolü imzalanmıştır. Bu da Türk tarafı için, tek taraflı yükümlülük demektir. Yani Türkiye tam üye olmadan birlikle, ortak üye sıfatıyla, gümrük birliği protokolünü imzalamıştır.

Avrupa Birliği ile Türkiye arasında, yaklaşık 53 yıldır süren ortak üyeliğin, tam üyeliğe dönüşememesi sonucunda, Türkiye'nin uğradığı kayıplar giderek artmaktadır. Ve bu kayıplar tam üyelik gerçekleşmediğinden, birlik tarafından telafi edilememesi ki edilmesi gerekmektedir ve sorunun odak noktasını oluşturmaktadır. Türkiye üstüne düşen görevi tek taraflı olarak yerine getiren aday ülke konumunda olup bundan dolayı zarara uğramakta ve bunun telafisini istemektedir. Aslında birlikteliğin inşasını belirleyen Ankara Anlaşması gereği, zarar ve kayıpların Avrupa Birliğince üstlenilmesi gerekmektedir.

1996 yılında Türkiye AB'ne tam üye olmadan ortak üye sıfatıyla Gümrük Birliği Protokolü imzalamasından dolayı Türk tarafı karşı karşıya kaldığı zararları, yükümlülükleri tek başına üstlenmiş olup bu durum hala devam etmektedir. Bu tip bütünleşmelerde tarafların üstlendiği kayıp ve kazançlar paylaşılmadığı takdirde birliktelikten beklenen yarar uzun dönemde zarara dönüşebilmektedir. Ve daha da önemlisi AB, sorunlara çözüm bulmak bir tarafa üçüncü ülkelerle STA imzalamaya devam etmektedir. Ve Türkiye hala bunun dışında bırakılmaktadır. Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle yaptığı ve/veya yapacağı serbest ticaret anlaşmalarına Türkiye'nin dahil edilmesi Ankara Anlaşması gereğidir. Benzer biçimde Avrupa'nın savunmasında rol alacak NATO ile yapılması planlanan görüşmelerde, NATO'nun bel kemiğini oluşturan Türkiye'nin ortak üye olduğu için masaya oturmasına izin verilmediği gibi görevlerini yerine getirmesi için uyarılması yapılan bir başka yanlıştır. 

Türkiye birliğe tam üye olmadıkça tartışmalar sonlanacak gibi gözükmemektedir. Daha da önemlisi birliğe tam üye olmamaktan dolayı zarara uğrayan sadece Türkiye değil Avrupa Birliği de bundan etkilenecektir, NATO örneğinde olduğu gibi.