Ayni sermaye tespit raporlarına pratik bir çözüm önerisi
YILMAZ SEZER / Güncel & Laviale Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı
Bilindiği üzere ticaret şirketlerinin kuruluşunda Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümleri ile belirlenmiş asgari sermayenin konulması zorunludur. Şirketlerin gelişimine bağlı olarak sermayesinin artırılması gerekebilir. Şirketin artırılan sermayesi “iç kaynaklar” olarak da adlandırılan, özellikle geçmiş yıl karlarından karşılanabileceği gibi; yeni sermaye taahhüdü ile de karşılanabilir. Taahhüt yoluyla sermaye artırımı nakden olabileceği gibi, ayni de (nakit dışı ekonomik değerler ile de) olabilir. Benzer şekilde şirketlerin kurulusunda da nakit dışı değerler sermaye olarak koyulabilmektedir.
TTK’nın 342. maddesinde ayni sermaye olarak konulabilecek malvarlığı unsurları belirtilmiştir. Buna göre üzerinde sınırlı ayni bir hak, haciz ve tedbir bulunmayan, nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikri mülkiyet hakları ile sanal ortamlar dahil, malvarlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar ayni sermaye olarak konulamaz. Ayni sermaye konulması işlemlerinde, ayni sermayenin değerinin doğru olarak tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu tespitin nasıl ve kim tarafından yapılacağı ise ayrı bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayni sermayenin değerinin tespit edilmesi konusunda TTK nın “Değer Biçme” başlıklı 343. maddesinde; “Konulan ayni sermaye ile kuruluş sırasında devralınacak işletmelere ve ayınlara, şirket merkezinin bulunacağı yerdeki asliye ticaret mahkemesince atanan bilirkişilerce değer biçilir. Değerleme raporunda, uygulanan değerleme yönteminin somut olayın özellikleri bakımından herkes için en adil ve uygun seçim olduğu; sermaye olarak konulan alacakların gerçekliğinin, geçerliğinin ve 342’nci maddeye uygunluğunun belirlendiği, tahsil edilebilirlikleri ile tam değerleri; ayni olarak konulan her varlık karşılığında tahsis edilmesi gereken pay miktarı ile Türk Lirası karşılığı, tatmin edici gerekçelerle ve hesap verme ilkesinin icaplarına göre açıklanır. Bu rapora kurucular ve menfaat sahipleri itiraz edebilir. Mahkemenin onayladığı bilirkişi kararı kesindir.” hükmü yer almaktadır.
Anılan TTK hükmünden de anlaşılacağı üzere ayni olarak konulacak sermayenin değerinin tespiti, asliye ticaret mahkemelerinin atayacağı bilirkişiler tarafından yapılmalıdır. Ticaret Sicil Yönetmeliği’nde kollektif ve komadit şirketleri için (64/c maddesi) ve Limited şirketler için (90/d maddesi) ile ayni sermaye tespitlerinin mahkemenin atayacağı bilirkişilerce yapılacağı belirtilmiştir. Anonim şirketlere ilişkin 73/ e maddesinde ise benzer bir hüküm ile Konulan ayni sermaye ile sermaye artırımı sırasında devralınacak işletmeler ve ayni varlıkların değerinin tespitine ilişkin mahkemece atanan değerleme raporları ile yapılacağı belirtilmiştir.
Diğer taraftan, Ticaret Sicil Yönetmeliği’nin 73/d maddesinde ise, sermaye artırımı başvurusu sırasında gerekli belgeler arasında, “Sermaye artırımı sadece iç kaynaklardan veya sermaye taahhüdü yoluyla ya da sermaye taahhüdü ile birlikte iç kaynaklardan yapılıyorsa, sermayenin tamamının ödendiğine, karşılıksız kalıp kalmadığına veya şirket özvarlığının tespitine, iç kaynaklardan karşılanan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğuna ilişkin yeminli mali müşavir veya SMMM raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu” sayılmıştır.
Başka bir ifadeyle, Ticaret Sicil Yönetmeliği 73 /d hükmünde sermayenin tespiti ve ödenip ödenmediğine ilişkin raporun 3568 sayılı Kanun’a göre yetki almış meslek mensupları (YMM-SMMM) tarafından yazılması düzenlemiştir. Konuya ilişkin TTK’da ve Ticaret Sicil Yönetmeliği’nde yer alan düzenlemeler birbirine karıştırılmakta, tereddüde ve yanlış uygulamalara neden olmaktadır. Sermaye artırımı işlemlerinde Ticaret Sicil Yönetmeliği çerçevesinde kendisine verilen görevler meslek mensuplarınca başarılı bir şekilde yerine getirilmekte ise de, özellikle mahkemelerin iş yüklerinin fazla olması ayni sermayenin deger tespit işlemlerini anlamsız ve gereksiz bir şekilde uzatmakta buna bağlı yapılacak iş ve işlemlerin gecikmesine neden olmaktadır.
Uygulamada birlik sağlamak, uygulamanın önünü açmak, soru işaretlerini ve çelişkileri gidermek, işlemleri kolaylaştırmak, bekleme süresini kısaltmak adına yapılacak bir yasal düzenleme ile meslek mensuplarının da ayni sermaye raporlarını düzenleyebilmelerinin önünü açmak yerinde olacaktır. Bize göre konu TTK’nın 343. maddesinde yer alan “asliye ticaret mahkemelerince atanan bilirkişiler” ibaresinin yanına “yeminli mali müşavirler veya serbest muhasebeci mali müşavirler tarafından yazılan raporlar” ibaresinin eklenilmesi ile pratik bir şekilde çözülmüş olacaktır.