Başarının şartı sürekliliktir
Serdar YURDAKUL / Kurumsal Gelişim Danışmanı IKEDA Yönetim Danışmanlığı
Geçen gün televizyonda Türk Havacılık ve Uzay Sanayi (TUSAŞ) tarafından kısmi dış girdiyle üretilen pervaneli uçağın proje sorumlusunu izliyordum. Aynen şöyle dedi; “Bize geçmişten hiç bir şey kalmadı
ki, her şeyi el yordamıyla yeniden öğreniyoruz”. Bu açıklama hem üzücü hem de toplum olarak ne çok
enerji kaybettiğimizin itirafıydı. Peki, biz niye bu kadar çok enerji israf ediyoruz?
Konu uçak sanayi olunca şöyle bir bilgi dağarcığımda kalanları hatırlamaya çalıştım. 1925’de Vecihi Hürkuş ile başlayan bu girişim, Nuri Demirağ ile devam etmiş maalesef 40’lı yıllarda Türk Hava Kurumu’nun başarılı çalışmaları ile devam ederken, 1950’li yıllarında başlarında durduruldu. Fabrikalar dönüştürüldü. Mühendisler, bilgiler, planlar, knowhow kayboldu! TAİ yetkilisinden anladığım kadarıyla kendilerine bu çabalardan hiçbir deneyim aktarılmamış. Bunun sonucunda da, 1920’li ve 1930’lu yıllarda büyük fedakârlıklar pahasına elde edilen yetenekler zaman içerisinde neredeyse tamamıyla kaybedilmiştir. Şimdi tekrar yerli otomobil ve uçak tartışmaları var. Çok geriye gitmeden bizim bir “Devrim” maceramız var. Maalesef gerek kamuoyu, gerek politikacılar bu girişimden ders çıkaracakları yerde, bu başarıyı “benzin koymayı unutmuşlar” vesaire gibi küçümseyen söylemlerle geçiştiriyorlar. Filmini seyrettik. Bir grup mühendis çok zor şartlarda, sınırlı imkânlarla ve özveriyle çalışarak bu aracı ortaya çıkarmışlardı. Bu araç Doğu Almanya’nın komünist dönemde ürettiği Trabant’tan daha iyi düzeydeydi. Daha sonra ülkemizde bir özel sermaye grubu ilk yerli oto sanayi girişimini başlattı ve belirli bir seviyeye getirdi. Birçok tecrübe kazandı. Bu konularda yazılmış cilt cilt kitaplar var. (Bkz. Türk Otomobil Sanayi -Arsalan Bekir Sanır) Aynı dönemde Türkiye’nin pazar koşulları iyi incelenmeden gerçek üstü beklentilerle tasarlanan fantezi araç girişimleri de oldu. Doğal olarak bunlar talep görmedi. Şimdi aradan 40 yıl geçtikten sonra Türkiye sil baştansiyasi inisiyatifl e kendi “Halk Arabası”nı yapmaya soyunuyor. Şimdi yine genç mühendisler tekrar oturacaklar 1960’larda ve 70’lerde ağabeylerinin geçtikleri yollardan tekrar geçecekler.
Bu projelerin ne kadar şansının olacağının araştırılması ayrı bir uzmanlık. Ancak ben bir danışman olarak
döngüleri analiz ettiğimde bir ileri iki geri gittiğimiz görüyorum. Elbette ülkemizde araba, uçak üretme yeteneğine kavuşmamız hepimizi memnun eder. Ancak bu girişimlerin sürekliliği olacak mı? Talep görecek mi? Bunlar önemli sorular. Şu veya bu nedenle bu girişimlerde süreklilik sağlanamazsa ne olacak? Sürekliliği nasıl garantiye alacağız? Bir ürünün tutulması ve gelişmesi için girişimcinin vizyonu, hırsı yeterli mi? Yoksa başka koşullarında mı bir araya gelmesi gerekiyor?
“Roma bir günde kurulmadı” şeklinde eski bir deyişi hatırladım. 1970’lerde Almanya’ya ilk gittiğimde VW Golf modeli arabanın ilk versiyonuna binmiştim. Adeta bir teneke kutusuna tekerlek takılmış görüntüsü vardı. Aradan 40 yıl geçti. Bugün gelinen noktaya bakın. Bu başarının arkasında yönetimin sürekliliği, tutarlılığı ve sürekli gelişim yaklaşımları yatmaktadır. Yani yönetimler ürünü devam ettirecek, mühendislerde üretim süreçlerini sürekli geliştirecekler. Bu konularda devrim geçerli değildir. Bir gecede tank, uçak, araba, bilgisayar yapamazsınız. Kimsede size bunların kritik üretim bilgilerini vermez. Verirse demode olan modeli verir. Başarı çok uzun süreli, tutarlı, ısrarlı ve disiplinli bilimsel çalışmaların sonunda gelir. Aynı şekilde şirketlerimiz ürünlerini ancak bilgi, deneyim, araştırma birikimi ve sürekli öğrenme ile geliştirebilirler. Ancak bu şekilde geliştirilen ürünlerin şansı olabilir. Yoksa yeni genel müdür istedi, başkan istedi şeklinde üretilecek projeler başarısızlığa mahkûmdur. Tarihimiz ve dünya tarihi bunun örnekleri ile dolu. Evet, bir yerden başlamak gerekiyor ama galiba devamını getiremiyoruz.