Baykal: PKK ve Hükümet dirsek teması içine girmiştir
Habur'da yaşananlardan sonra Erdoğan'ın, "Bu bir umuttur" dediğini belirten Baykal, "süreç içinde hukuk sisteminin resmen katledildiğini" söyledi.
ANKARA - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Hükümet ile PKK'nın dirsek teması içine girdiğini" savunarak, "Öcalan ile görüşülüyor. Demek ki ortada müşterek bir çalışma var" dedi.
"Demokratik açılım" konusunda Mecliste yapılan genel görüşmede konuşan Baykal, oturumu "tarihi" olarak nitelendirdi. 3.5 aydan beri bir açılım tartışmasının topluma dayatıldığını savunan Baykal, şunları söyledi:
"Gerçekten tarihi bir oturumdur. İlk kez TBMM 1920'de başlayan tarihi uluslaşma projesini tersine çevirmeye yönelik, ulus devlet kimliğini tahrip etmeyi yönelik açılımları hükümet eliyle TBMM gündemine taşımıştır. Millet olma yolunda kat etmiş olduğumuz mesafeyi tersine çevirmeye yönelik bir arayışın resmi himaye altına alındığını, şartların elverdiği ölçüde ne yapabilirse o çerçevede bir programı uygulama anlayışı içine iktidarın girdiğini, TBMM olarak tespit ediyoruz. Bu çok önemli bir kırılmadır. Bu buluşmayı tarihi hale getirmektedir."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın süreçteki açıklamalarını anımsatan Baykal, sürecin gizli olarak götürüldüğünü, iktidarın ne yapacağını söylememeye olağanüstü dikkat gösterdiğini ifade etti.
"Ucu açık" bir sürecin götürüldüğünü ileri süren Baykal, "yapılacak şeyler sınırsız, sonsuz, her şey olabilir" izlenimi verilmesinin, politika olarak tercih edildiğini savundu.
Samimi olmayan, aldatmacaya dönük bir sürecin söz konusu olduğunu ifade eden Baykal, 19 Ekimde Habur'da yaşananlarla bu sürecin içinde nelerin ve nasıl kotarıldığının ortaya çıktığını kaydetti.
Gelenlerin, "pişmanlık duyduklarını belirtmediklerini, ellerinde mektupla elçi olarak geldiklerini söylediklerini, PKK'nın lideri Öcalan'ın kendilerini gönderdiklerini belirttiklerini" ifade eden Baykal, "İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve MİT Müsteşarının karşılamaya gittiğini" iddia etti.
Habur'da yaşananlardan sonra Başbakan Erdoğan'ın, "Bu bir umuttur" dediğini, infial üzerine ise DTP yöneticilerini suçladığını savunan Baykal, "süreç içinde hukuk sisteminin resmen katledildiğini" söyledi.
Baykal, şöyle devam etti:
"Hangi mantıkla, hangi hukuki cambazlıkla 25 bin kişinin ölümünden sorumlu bir terör örgütüne mensup olduğunu, liderinin mesajını getirdiğini söyleyerek Türkiye'nin sınırına dayanan bir grup insan için bizim hukuk sistemimiz suç teşkil etmediği anlayışıyla kararlar alır. Gece yarısı bir gezici mahkeme ile, bir mobil mahkeme ile, bir çadır yargılaması ile nasıl olur da Türkiye'de böyle bir hüküm verilebilir?
Bunun hukuki bir dayanağının bulunabileceğini düşünmek kimse için mümkün değildir. Nasıl oluyor da Türk adliyesi üzerinden söz verilebiliyor ve bu uygulanabiliyor? Bu, gerçekten acı bir manzara olmuştur. Demek ki ortada bir müşterek çalışma var. Çalışmanın bir iktidar ayağı var, ama onun karşısında oraya o insanları gönderen bir muhatabı var. Onun talimatıyla geliyorlar. Bir tarafta iktidar, bir tarafta İmralı... İktidar-İmralı işbirliği içinde geliyor.
Sayın Başbakan, Sayın DTP Genel Başkanını ziyaret ediyor. Sayın DTP Genel Başkanı diyor ki; 'muhatap Öcalan'dır.' Ve Öcalan ile konuşuluyor. Yani resmen telefonda konuşuluyor değil, ama mutabakat sağlanıyor. Ve mutabakatın sonunda Türkiye'nin müsteşarları, genel müdürleri, savcıları, hakimleri sınıra geliyor ve o mutabakatın sonucu, İmralı'nın talimatı doğrultusunda geliyor.
Bu gizlilik içinde kotarılmış bir süreçtir. PKK ve Hükümet dirsek teması içine girmiştir. Birlikte kotarılmıştır bu. Bir işbirliği var. Bu işbirliğinin şartı olarak mesela PKK'nın terörü bırakması, silahtan vazgeçmesi sözü vermesi gibi bir durum var mı? Silahtan vazgeçildiği için mi böyle bir temas yapılmıştır, böyle anlayış gösterilmiştir? 'Silahı kesinlikle bırakmıyoruz' diye resmi açıklamalar yapılıyor. Bu insanlara siyasetçiler tarafından tutuklanmayacakları sözü verilmiştir. Hukuk katledilerek verilmiştir."
"Terörle müzakere edilemez"
CHP Genel Başkanı Baykal, çıkan manzaranın ortadaki çalışmanın ayaklarından birisinin İmralı ve PKK olduğu gerçeğini ortaya koyduğunu, terörü terk etme kararı almadığı halde Hükümetin, PKK'yı fiilen muhatap aldığını ve işbirliği içine girdiğini ileri sürdü.
İşin özünün yanlış olduğunu, elinde silah olanla dünyada hiçbir hükümetin müzakere etmediğini, İngiltere'nin, İspanya'nın etmediğini belirten Baykal, dünyada ilk kez bir hükümetin kendine silahı doğrulttuğu halde, doğrultmaya devam edeceğini ilan ettiği halde onu muhatap aldığını, ona yaranmaya çalıştığını savundu.
Baykal, "Yanlış olan budur. Terörle mücadele edilir, terörle müzakere edilmez. Barış isteyenlerin sağlaması gereken temel hedef, PKK'nın en kısa zamanda, derhal silah bırakmasını sağlamaktır. Eğer barışı gerçekten istiyorsanız, PKK'nın silah bırakması gerektiğini çıkarsınız söylersiniz" diye konuştu.
PKK'nın siyasi projesinin değişmediğinin bu süreçte ortaya çıktığını, hedeflerinin aynı olduğunu kaydeden Baykal, hedefin Türk milletinin içinden yeni bir millet çıkarmak olduğunu iddia etti.
Baykal, "Hedef, milli ayrışmayı, milli parçalanmayı gerçekleştirmektir. Ayrı bir siyasi teşkilatlanma, ayrı bir egemenlik sağlama projesi çok açık ortadadır" görüşünü dile getirdi.
"Niye Türkiye'den saklıyorsunuz?"
Uzun süre İmralı'dan gelecek yol haritasının beklendiğini, beklenen yol haritasının geldiğini, ancak kamuoyunun yol haritasını bilmediğini anlatan Baykal, şunları kaydetti:
"Ne var orada? PKK ile yıllarca mücadele etmiş, bu uğurda evlatlarını mücadele uğruna vermiş olan anaların, babaların İmralı ne istiyor Türkiye'den, bunu öğrenmeye hakları yok mudur? Niye Türkiye'den saklıyorsunuz? 'Eğer Türkiye'ye söylersek belki Türkiye'yi yanıltmak mümkün olmaz, taleplerin içyüzü ortaya çıkar...' Siz milletin üstünde misiniz? Millet bilmeyecek, millet adına siz karar vereceksiniz, milleti siz güdeceksiniz. Sonra da bunu demokrasi diye yapacaksınız. Var mı böyle bir şey. Çıkın söyleyin nedir talep? Değişen bir şey yoktur. Milli ayrıştırma temel hedef olmaya devam etmektedir."
Baykal, yaşanan manzarayı bayraklarını alarak protesto etmeye çıkanların güvenlik güçlerinin baskısına maruz kaldığını, "hükümette bayrak alerjisi ortaya çıktığını" savundu.
Baykal, "Analar gözyaşı dökmesin diye yola çıkılmış ama evlatlarını şehit vermiş olan analar, bu defa bu haksızlık karşısında ağlamak durumunda bırakılmışlardır" dedi.
CHP'nin 20 yıl önceki raporu
CHP'nin 20 yıl önce bir rapor açıkladığını, raporun önemli bir iddiayı ortaya koyduğunu ifade eden Baykal, o dönem bir kişinin "Kürdüm" demesinin, Kürtçe konuşmanın yasak olduğunu söyledi. Baykal, bu gerçeği istismar etmek yerine, yapılması gerektiğine inandıklarını ilan ettiklerini kaydetti.
Baykal, "Türkiye, ırk, kan, kafatası devleti değildir, milletimiz içinde birbirinden farklı etnik kimliklere mensup olanlar vardır, anadillerini konuşmak temel haklarıdır" dediklerini anlattı. Baykal, 1991'de TBMM'ye kendisinin de imzasının bulunduğu, Kürtçe'nin konuşulmasının önündeki yasal engelin kaldırılması için kanun teklifi verdiklerini belirtti.
DTP'lilerin tepkileri üzerine Baykal, "Bunları dinlemekten rahatsız olmayın. Sorunlarınızı bize aktarın, konuşuruz. Bu sözlerden telaşlanarak, tepki göstererek bir yere varamazsınız" diye karşılık verdi.
Baykal, her etnik kesimin kendi televizyonunu, radyosunu kurmasını, devletin etnik eğitime karışmamasını söylediklerini dile getirerek, bunların ardından DGM'ye çağrıldıklarını kaydetti.
Türkiye'de bir Çerkez, Arnavut hangi hakka sahipse, Kürdün de o hakka sahip olması, bunu sağlamaları gerektiğini dile getiren Baykal, bunun hukukunun geride bırakılan 20 yıllık süre içinde gerçekleştirildiğini, hukuk açısından bir sorun bulunmadığını belirtti. Baykal, bu hukuki düzenlemenin, hayatın bir gerçeği halinde, Türkiye'nin her yerinde tam olarak dönüşmediğini belirtti.
"Terör tehdidiyle milli ayrıştırmayı dayatmak, kabul edilemezdir"
Baykal, gelinen noktada bazılarının "Etnik kimliği ayrı bir millete dönüştüreceğiz, ayrı bir millet olarak bizi kabul edeceksiniz. Biz ayrı millet olarak, Çerkez, Arnavut, Arap, Gürcü'nün sahip olduğundan daha farklı imtiyazlı statüye sahip olacağız" dediğini savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu Kürt kökenli insanlarımız için yanlıştır, hepimiz için, bölgenin barışı, huzuru, istikrarı için yanlıştır. O istikamete girdik mi, ne olacağını merak ediyorsanız, Irak'a, diğer Orta Doğu ülkelerine bakınız. Böyle bir tehlikeye Türkiye'nin sürüklenmesini önlemek için etnik kimliğe saygı göstereceğiz. Ama bunu milli ayrıştırmaya dönüştürmek isteyen, bunu da silahla dayatmak isteyen, içeriden, dışarıdan birilerinin desteklerini ayarlayarak, her birisinin kendi hesabını göz önünde bulundurarak, içerde mayın patlatarak, masum insanları öldürerek, şiddetle, terör tehdidiyle milli ayrıştırmayı dayatmaya kalkmak, kabul edilemezdir.
Elbette herkes kendi kimliğine sahip olacak ama o kadar. Bizim bir devletimiz var. Devletimizin adı Türk Devleti, milletimizin adı Türk milleti. Bu, etnik dayatma deniliyor. İnsaf ediniz, bu etnik dayatmayı, Türkiye'de Çerkezler, Araplar, Arnavutlar hissetmiyor. Milyonlarca Kürt kökenli vatandaşlarımız hissetmiyor da PKK hissediyor diye, biz de öyle hissetmek zorunda mıyız? Buradaki Türk milleti sözü, etnik bir anlam taşımaz, bu bize dünyanın verdiği bir addır. Bize Türk diyorlar. Türk derken, Kürdünü, Arabını ayırmadan diyor. 'Türkler Ermenileri kesti' diyorlar. Bunu derken, onlar acaba Kürtler kesmedi de etnik Türkler kesti mi demek istiyor, ne alakası var. Bunlar yanlış. Bu yanlış, Kürt-Türk ayırmadan bize yapılıyor. "
" 'Kürdüm' diyebilmek o kişilerin, şerefi, şanı ve hakkıdır"
Milli devletin, kimsenin etnik kimliğini sorgulayamayacağını, bu konuda geçmişte yanlışların, haksızlıkların yapıldığını belirten Baykal, ancak bunları kaldırmak için 20 yıl önce mücadele verdiklerini söyledi.
"Milli ayrışmayı getirelim, ayrı milli devlet kuralım", anlayışının olamayacağını dile getiren Baykal, "Bunun modası geçti. Bu, 19. yüzyılın projesi. Türkiye'de yaşayan Arnavut, Çerkez, Kürt, Türk milletinin Arnavutu, Çerkezi ve Kürdüdür" dedi.
Baykal, Türkiye'de "Kürdüm" diyebilmenin, o kişilerin, şerefi, şanı ve hakkı olduğunu, bu konuda tartışma kabul edemeyeceklerini dile getirdi.
"PKK açılımı olmayacak, Kürt açılımı olacak"
Baykal, bakış açılarını değiştirmek gerektiğini ifade ederek, "Hükümetin, PKK'ya baktığını, PKK ile iş birliği yapmaya çalıştığını, bu konuda aracıları kullanmaya çalıştığını" iddia etti. Baykal, "Dış aracılar onu telkin ediyorlar, onlar zaten devrede, içerdekilerin de katkılarını alarak, PKK ile iş birliği yaparak, bu işi kontrol etmeye çalışıyor. Çıkmaz yoldur, hiçbir yere götürmez. Açılım yapacaksanız, PKK açılımı olmayacak, gerçekten Kürt açılımı, o insanlara yönelik açılım yapacaksınız" diye konuştu.
Bölgede, ekonomik ve sosyal reform yapılması gerektiğine işaret eden Baykal, işsizliğin, bütün kötülüklerin anası olduğunu belirtti.
"GAP bir an önce tamamlanmalı"
Konuşmasında, önerilerde de bulunan Baykal, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolusunu ayağa kaldıracak ciddi ekonomik atılım yapılmasını, GAP'ın bir an önce tamamlanmasını istedi.
Baykal, bugüne kadarki anlayışla, teşvik uygulamasıyla ekonomik yapının değiştirilemeyeceğini, teşviğin, yolsuzluğu finanse eden bir uygulama olduğunu, teşviği alanın, batıya yatırım yaptığını belirterek, devleti devreye sokmak gerektiğini kaydetti.
Ciddi bir eğitim hamlesine ihtiyaç bulunduğunu belirten Baykal, başarılı okulların bölgede kurulması gerektiğini söyledi.
"Anaların göz yaşına son vermek istiyorsanız, oradaki çocuklara sahip çıkacaksınız. Oradaki insanlara iş vereceksiniz" diyen Baykal, kadınlara ve ailelere sahip çıkılmasını önerdi.
Baykal, "PKK'yı etkisizleştirmek için bir programı etkili şekilde kullanmak lazım. Diplomasiyi, Irak ile iş birliği olanaklarını seferber ederek kullanmak lazım" dedi.
"Türkiye'yi ayrıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor"
Türkiye'nin 72 milyon tapusunun bulunduğunu, her tapunun, tek tek vatandaşların elinde olduğunu dile getiren Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ana nokta, Hükümetin, Türkiye'ye bir bütün olarak değil, etnik kimlikler penceresinden bakma anlayışını artık bırakması gereğidir. Maalesef çok uzun süre, Sayın Başbakan, 28 ya da 38 kimliği; birbiri ardından söyleyerek, Türkiye tarifi yapmayı çok önemli saymıştır. Bu yanlış bir yaklaşımdır. Elbette herkesin kendi etnik kimliği vardır. Ama siyasetçilerin bunu diline dolaması, doğru, uygun değildir.
Siyasetçinin görevi, bütün etnik kimlik mensuplarına eşit bakmak, bir bütünün parçası olduğunu ifade etmektir. O bütünün adını söylemekten de Türkiye'yi yönetenler hiçbir zaman geride kalmamalıdır. Şöyle yüreğini doldura doldura Başbakan'ın, Türk milleti dediğini duymak istiyorum. Bu konudaki zafiyetin, Türkiye'yi ayrıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürdüğünü unutmamalıyız."