Bir çınar devrildi, bir devir kapandı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hakan GÜLDAĞ

Türkiye, dün büyük bir kayıp verdi: Süleyman Demirel vefat etti… Bu toprakların yetiştirdiği çok önemli bir değerdi… Halkın içinde yeşeren bir dava ve mücadele adamıydı…

Anadolu’nun su ve toprak kavgasını en iyi sezen siyasetçiydi…

41 yaşında Başbakan oldu… Darbelere maruz kaldı… Siyasetten yasaklandı… Kendi deyişiyle “6 kere gitti, 7 kere geldi”… Kah güldürdü, kah kızdırdı… Kimine göre ‘ Çoban Sülü’ydü… Kimine göre, ‘ Morrison Süleyman’… Ama siyasi rakiplerinin bile kabul ettiği gibi, Türkiye’nin “Barajlar Kralı” ydı… Kendisiyle her karşılaştığımızda, ilerlemiş yaşına rağmen müthiş hafızasına, “Fırat’ın debisinin metremikapı…” diye diye başlayıp sular seller gibi devam eden konuşmasına, rakamlara hakimiyetine hayranlık duymamak elde değildi…
Zeki, enerjik, iyimser ve vizyonerdi…

Bir şapkasını, bir de GAP’ı kimseye kaptırmamaya kararlıydı

Türkiye’nin siyasi hayatında derin izler bıraktı… Kimi sözleri akıldan çıkmaz: “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” demişti… Bugün bir demokrasi vecizesi haline gelen “Yollar yürümekle
aşınmaz…” da…

“Enflasyon düşmüş de biz mi tutmuşuz” ya da “Benzin vaadı da biz mi içtik” sözleri hep hatırlanacak.Bir de, “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim!” ile "Dün dündür, bugün bugündür" sözü… Sıkıntılı dönemleri de çok oldu ama Türkiye’nin büyüme şampiyonu başbakanıydı… Girişimci ve yatırımcıydı… Türkiye’nin elektriklendirilmesinde, yollarında, barajlarında onun imzası var…

9. Cumhurbaşkanımız … Milyonların “Baba” sıydı… Dün bir devir kapandı… Türkiye’nin başı sağ olsun…

Salı günü DÜNYA’da yayınlanan Editör’den köşesinde, başyazarımız Osman Arolat’ın Türkiye İş Ban
kası Kültür Yayınları’ndan çıkan Babıâli Anılarım kitabından ilgimi çeken bazı alıntılar yapmıştım…
Kitap, Türkiye’nin son 50 yılından ilginç ve pek çok açıdan öğretici bir kesit… Yazdıklarım arasında Sayın Süleyman Demirel ile ilgili bir bölüm vardı… Fakat yazıyı yerleştirirken sayfanın sorumlusu editörümüz Nermin Sayın’ın ‘yerimiz yok’ uyarısıyla o bölümü çıkarmak durumunda kaldık…
Sanki Sayın Demirel, herhangi bir yerden ‘çıkarılabilirmiş’ gibi…

İki gün gecikmeyle aynen yayınlıyorum:

Arolat, 1980’ de siyasi liderlerle röportajlar yapma kararı alır. O sırada Türk Haberler Ajan
sı’nda, haber müdürüdür… Ajansın o dönem Ankara siyaset muhabiri bugün Hürriyet gazete
sinin Genel Yayın Yönetmeni olan Sedat Ergin’dir. Ondan randevular almasını ister ve ilk randevu ara seçimlerde yeniden Başbakan olan Süleyman Demirel ile ayarlanır…

Ergin ile birlikte Adalet Partisi genel merkezine giderler.
Politika konuştuktan sonra Arolat ‘siyaset dışı’ bir röportaj için de biraz vakit ister. Demirel de kabul edince sorar: 

•En çok neyi özlüyorsunuz? 

Hani toprak susuz kalır, çatlar… Sonra yağmur yağar, topraktan çok güzel bir koku yükselir. Onu çok özlüyorum.

•Yağmur için yağmur duasına çıktınız mı?

Bizim oraların yağmur duasına çıkmayanı yoktur. Ben de çocukluğumda çıktım. 

•Peki yağmur duası bilir misiniz? 

Bilmez olur muyum? Bak bir tane söyleyeyim: Yağmur yağmur yağ ister. Kaşık kaşık bal ister. Vardım umar tarlasına…

Sonra Demirel birden, siyasi rakibinin söylemlerine gönderme yapar:

Ha bak bu Ecevit’in umudu değil…

Gülüşmeler olur, Arolat devam eder:

 •Peki, başka neyi özlersiniz? 

Anamın bulgurunu özlerim.

•Ne özelliği var ananızın bulgurunun?

Anamın bulguru bi kere sert buğdaydandır. Ayrıca, içinde anamın emeği, alın teri vardır…

•Özlediğiniz ilkokul, ortaokul arkadaşlarınız kimler?

Şimdi buna cevap vermeyeyim. Birini söyleyip ötekini unutsam ayıp olur. Küser, sitem ederler…
Siyaset yapmaya başladınız. Siyaset dışı konuşacağız demiştim!

Yine gülüşmeler olur, röportajı bitirirler… AP merkezinden çıkarken Sedat Ergin, “Ankara gazetecileri siyasilerle böyle konuşamazlar. Hep mesafeli olurlar. Sorularını da öyle sorarlar. Siz İstanbullu gazeteciler farklısınız” der… Arolat’ın yanıtı şöyledir: “Bu rahatlık İstanbullu gazeteci olmamdan değil, yıllar yılı Demirel’e karşı bir genç olarak sokaklarda ‘Morrison Süleyman, yolculuk ne zaman’ diye bağırmamdan…”

Arolat, solcu bir genç olarak yıllar yılı, sokak gösterilerinde Süleyman Demirel aleyhine pek çok slogan atar. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, siyasetçi-gazeteci kimlikleriyle sık sık karşılaşırlar. Demirel’in ‘hayatımdır’ dediği “su ve toprak” konusunda uzun söyleşiler yaparlar…

Arolat, Tuzla’daki yazlığına yaptığı bir ziyarette, Demirel’e, “Deniz çok güzel görünüyor. Denizden yararlanıyor musunuz” diye sorar. Demirel de, bazı sabahlar 7 buçuk gibi denize girdiğini söyler. Arolat, sohbeti haberleştirerek yayınlar ama ‘deniz’ meselesi aklına takılmıştır. Gazetedeki arkadaşlarına, “Demirel’in hiç kravatsız, sivil resmini hatırlıyor musunuz?” diye sorar. Kimse hatırlamayınca, böyle bir fotoğrafın yayınlanmasının ‘iyi bir habercilik’ (!) olacağı düşüncesi uyanır. İki acar foto muhabirini çağırıp, görevlendirir: “Bir sandal kiralayın. Evin sağ tarafındaki sahilde biraz açılıp, 6 buçuktan itibaren nöbet tutun!” Amaç hasıl olur, Demirel’in mayolu fotoğrafları ilk kez(!) Sabah gazetesinin 14 Ağustos 1986 tarihli sayısında yer alır…

Aleyhine sloganlar attığı, mayolu fotoğraflarını bastığı Süleyman Demirel, Arolat’ın isteği üzerine son kitabı Babıâli Anılarım için yazdığı önsözde bakın neler demiş:

“Sayın Osman Arolat 50 yıllık gazetecilik anılarını bu kitapta toplamış. (…) Son 50 yıl, Türkiye’nin inişli çıkışlı ve olaylarla dolu bir dönemini temsil ediyor. Demokrasi 3-4 defa yara almış, bu yarayı her defasında sabır ve inatla tamir etmiştir. Sanıyorum, Sayın Osman Arolat, bu fırtınalı dönem hakkında önemli ve ilginç açıklamalarda bulunacaktır. Kendisi ile görüşmekten daima hoşnut olmuşumdur(…) Herkesin bunları zevkle okuyacağına kaniyim. Benimle yaptığı mülakatlar, hiç unutmadığım, siyaseten sıkıntılı olmama rağmen Türkiye’ye rahat baktığım bir döneme rastlıyor. Kitabı herkese tavsiye ederim…”