Bor ve hidrojen varlığımızla enerjide anahtar ülke olacağız

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Prof. Dr. Ali KAHRİMAN / Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kalkınmışlığın en önemli göstergesi olan elektrik tüketimimiz 2010 yılında 2871 kWh ile AB ortalamasının yarısına ulaşamazken, dünya ortalamasının bile altındadır. Geliştirilecek uygun politikalar ve sistematik bir yaklaşımla, kişi başına enerji tüketimimizin arttırılması kaçınılmazdır. Öte yandan ülkemiz, tükettiği genel enerjinin % 28'ini yerli kaynaklardan karşılamakta, geri kalan %72'lik gibi çok büyük bir yüzdesini ise ithal etmektedir. Bu da enerji konusunda ülkemizin dışa bağımlı olduğunun çok açık bir göstergesidir. Türkiye'de kurulu durumdaki enerji santrallerinde 2009 yılında 194 GWh civarında elektrik enerjisi üretilmiştir. Ülkemizdeki hızlı sanayileşme nedeni ile yıllık enerji ihtiyacımız şimdiden 40 GW'a kadar yükselmiştir.

Dünya genelinde bilinen petrol, kömür, doğalgaz gibi fosil enerji kaynaklarının İnsanlığın daha nitelikli yaşam isteği dolayısıyla hzla tükeneceği gerçeği biryana, sadece bu rakamlar bile ülkemizde enerji kapasitesinin alternatifli olarak geliştirilmesini ve enerjinin tasarruflu kullanılmasının önemini açıkça ortaya koymaktadır.

Bununla birlikte enerji güvenliği, dünya enerji piyasalarındaki arz gelişmeleri ve ekonomikliği göz önüne alınarak enerji ihtiyacımızın karşılanmasında yerli kaynaklara ağırlık verilmesi şarttır. Bu bağlamda 12 milyar tonluk kömür rezervlerimizden, gerek mevcut termik santrallerde çevre dostu teknolojik rehabilitasyonlara gidilmek, gerekse modern yöntemlere dayalı yeni santraller kurulmak suretiyle daha etkin yararlanılması ivedi bir çözüm yolu olacaktır.

Gelişmiş ülkelere baktığımızda mevcut enerji sistemlerinin çevreye uyumlu teknolojilere dönüştürülmesi sırasında yerel, çevreye zarar vermeyen, verimli enerji kaynaklarının kurulumu ve kullanımına önem verdiklerini görmekteyiz. Güneş, rüzgar, hidrojen ve jeotermal enerji gibi alternatif enerji kaynakları yerel, çevre dostu ve verimli enerji kaynakları olarak önem arz eden teknolojilerdir. Ülkemizin de alternatif enerji kaynakları açısından zenginliğini uygun bir strateji ile etkin bir şekilde üretime dönüştürmesi büyük önem taşımaktadır.

Gerek fosil yakıtların tükeniyor olması, gerekse çevresel duyarlıklar nedeniyle daha temiz ve güvenilir enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Bu enerji kaynakları arasında hidrojen; temiz, taşınabilir, yenilenebilir, dönüşebilir, alevli ve katalitik yanmaya, elektrokimyasal dönüşüme uygun olması bakımından fosil yakıtlara göre büyük üstünlükler göstermektedir. Hidrojenin saf oksijenle yanmasından atık olarak sadece su buharının ortaya çıkması çevre kirliliğini önlemek açısından hidrojen kullanımı son derece yararlıdır. Ayrıca depolanabilir, taşınabilir, nakledilebilir olması ve hammaddesinin çeşitli olması hidrojeni geleceğin enerjisi yapmaktadır.

Bununla birlikte hidrojen enerjisinin yaygınlaşmasında karşımıza çıkan en büyük problemlerden biri depolanmasıdır. Sodyum bor hidrür ağırlıkça %10'luk hidrojen depolama kapasitesi, yüksek sıcaklıklara kadar kararlı halde kalabilmesi ve patlama riski olmaması nedeniyle en uygun depolama yöntemidir.  Bu özellikleri sebebiyle geleceğin yakıtı olarak görülen hidrojenin depolanmasında şu aşamada teknik ve ekonomik açıdan bor minerallerinin kullanılması kaçınılmazdır.

Dünya petrol piyasasını elinde bulunduran çok uluslu şirketler de fosil yakıt çağının bitmek üzere olduğunu bildikleri için hidrojen enerjisi teknolojileri ile ilgili çalışmalarına hız kazandırmışlardır. Dünya çapında bor rezervlerinin %65'ini elinde bulunduran ülkemizin de akılcı bir stratejiyle hidrojen enerjisi teknolojisine geçişte, hidrojenin depolanması ve taşınması için en uygun çözüm olan sodyum bor hidrür olarak depolama yönteminin kullanılmasında büyük yeri olacaktır.

Karadeniz'deki hidrojen potansiyeli ve hidrojenin depolanmasında Dünya rezervlerinin %65 ine sahip olduğumuz bor madenlerimiz göz önünde bulundurulduğunda geleceğin enerjisi olan hidrojen enerjisi kullanımı için ülkemizin en uygun bölgelerden biri olduğunu görmekteyiz. Türkiye sahip olduğu kaynaklarla hem kendi hem de dünyanın alternatif ve temiz enerji taşıyıcısı olan hidrojenin kullanımına geçmesi sürecinde bir köprü vazifesi görecektir. Bugün bile gelişmiş ülkelerde, çok göz önünde olmamakla beraber hidrojen enerjisinin ulaşım başta olmak üzere elektrik üretiminde  kullanımına yönelik altyapı çalışmaları devam etmektedir. ABD ve birçok Avrupa ülkesinde akaryakıt istasyonlarına pilot hidrojen dolum birimleri kurulmuş durumdadır. 2050'li yıllara gelindiğinde akaryakıt istasyonlarından yakıt hücresi ile çalışan otomobilimiz için hidrojen dolumu yapmanın bizim için rutin bir işlem olması muhtemeldir.

Öyle ise ülkemizin kısa vadeli olarak bir yandan yerli kömür kaynaklarını çevre dostu yöntemlerle değerlendirmesi aciliyet arz ederken aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarını da hizmete sokması kaçınılmazdır. Orta ve uzun vadede ise,  geleceğin teknolojisi olan hidrojen enerjisine geçiş aşamasında olduğumuz şu dönemde gerek hidrojen üretimi gerekse depolanmasına yönelik dünya çapındaki projelerde ülkemiz de Ar-GE faaliyetlerine ağırlık vererek mutlak şekilde yer almalıdır.

Aksi taktirde geleneksel kullanım alanlarındaki talebi oldukça sınırlı rezervin sadece bizde olduğu bir enerji  hammaddesi, çok uluslu şirketlere güven vermeyecek, boru ikame edecek araştırmalara yöneleceklerdir ki esasen bu yönde çalışmalar yapılmakta olduğu da bilinmektedir. Uzun süreden beri çok uluslu tekellerin, devletçe üretilmekte olan bor madenlerinin özelleştirilmesi yönündeki baskı ve lobi faaliyetlerinin asıl nedeni herhalde geleneksel tüketim alanlarındaki toplam 5-10 milyar katma değerli boyut olmayıp, yakın eleceğin enerji konseptindeki 500 milyar dolarlık  boyutlardır. Bu değeri ülkemizin akılcı bir politika ile yönetmesi gerekli ve zorunludur. Kısa ve orta vadede mevcut bor rezervlerimizin yerine geçecek ürünlerin bulunarak bu varlığımızın toprak haline dönüştürülmesinin engellenmesi hayati önemdedir.

Bu strateji ile sadece ekonomimize daha fazla katma değer kazandırılmayacak aynı zamanda enerji savaşlarının yıkıcı etkilerinin azaltılması sağlanarak Dünya barışına katkıda bulunulacaktır. Aynı zamanda orta vadede enerjiyi kontrol ederek Dünya enerji ve ekonomi  politikalarına yön veren bir konum kazanılacaktır. Ancak bu yolla bağımsızlığımız korunacak ve hedeflenen saygınlık kazanılabilecektir. Bu nedenle gerek iktidarın gerekse iktidar hedefleyen muhalefetimizin günü birlik kısır tartışmaları bırakıp acilen bu alanda çok yönlü projeler üretmeleri hayatiyet arz etmektedir.

KAYNAKLAR

Kahriman, A. Özkan, Ş"Borun Stratejik Önemi", Radikal Gazetesi 28 Mayıs 2001

Ulusoy Işılay,  Enerji Öğr. "Kişisel görüşmeler"

Midilli A. et. al.  Hydrogen Energy Potential of Black Sea Deep Water Based on H2S and Importance for the Region, IHEC, 2005