Bu ülkede madencilik yapılır mı?
Necati Yıldız / Maden Yük. Müh.
Bu sorunun yanıtını çok gerilere gitmeden, son 5 yılın değerlendirmesini yaparak arayabiliriz:
2008 yılı sonbaharından bu yana dünyada küresel bir kriz yaşanmaktadır. Kriz döneminde madenciler mağdur olmalarına karşın sektördeki örgütler sorunları ilgili yerlere gerektiği şekilde iletememiş, krize karşı ciddi bir destek talebinde bulunmamış, sonuçta bu dönemde madencilik sektörü için özel bir destek sağlanmamıştır. Bu dönemde madencilik faaliyetleri genel teşvikler kapsamında değerlendirilmiş, madencilik sektörü için bu teşvikler "sağ el ile sol kulağın kafanın arkasından gösterilmesine" benzemiştir.
Anayasa Mahkemesi madencilik faaliyetlerini düzenleyen "İzin Yönetmeliği" ile ilgili kararını Ocak 2009 sonunda açıklamıştır. Mahkeme uygulamada yasal boşluk doğmaması için kararında gerekçenin açıklanması sonrası yeni bir düzenleme yapılabilmesi için 1 yıllık bir süre öngörmüş iken, Danıştay Mayıs 2009'un ortasında Anayasa Mahkemesi'nin kararına bağlı olarak İzin Yönetmeliği'nin çoğu maddesinin yürütmesini durdurmuş, Anayasa Mahkemesi'nin gösterdiği yasal duyarlılığı göz ardı etmiş, karara yapılan itirazı da red edilmiştir. Şu ana kadar karşılaşılan yasal sorunların oluşturduğu kaosa çözüm bulunmuş olması gerekirken, gerek sektör, gerekse idare sanki çözümün başkalarınca üretilmesini beklercesine sadece gelişmeleri seyretmiş, 31.12.2009 tarihi itibarı ile sorun henüz çözülmemiştir.
Orman Genel Müdürlüğü Mayıs 2009'da Danıştay'ın kararından sonra bu kararı gerekçe göstererek hiç gerek yokken Haziran 2009'da bir genelge yayınlamış orman izinlerin önünü tıkamıştır. Daha sonra bürokrasinin geleneği olarak hatadan dönülmemiş, genelge yayınlayarak yapmış hatanın düzetilmesi adına 19 Ağustos 2009 tarihinde yönetmelik değişikliği yapılarak "malum" ilan etmiş, sanki daha önce başka bir yönetmelik uygulanıyormuş da bundan sonra orman izinlerinin "Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre verileceği" hükmü getirilmiştir. Buradan Orman Genel Müdürlüğü'nün yetkililerine "Daha önce izinleri hangi yönetmelik hükümlerine göre veriyordunuz?" diye sormak gerekir.
Ülkemizde bazı mühendis örgütleri zaten gereksiz yere yapılmış bu yönetmelik değişikliğinin iptali için dava açmışlardır. Gereksiz yapılmış bu yönetmelik değişikliğinin yürütmesi de 9.11.2009 tarihinde durdurulmuştur. Bu örgütler Maden Mühendisleri Odasının sorumluluk alanına sürekli müdahale etmektedirler. Maden Mühendisleri Odası madencilikle ilgili ülke menfaatlerine aykırı bir uygulamaya her zaman tavır koymakta gerektiğinde de yargıya gitmektedir. Bu şartlar altında Maden Mühendisleri Odasının bu örgütlerle aynı çatı altında olmasının sorgulaması gerekmektedir.
31.12.2009 itibarı ile madenciler ormanlık alanlarda madencilik faaliyetleri için izin alamamaktadırlar. Bu arada şu açıklamayı da yapmakta yarar vardır; ülkemiz alanı 77.8 milyon hektar olup bu alanın 21.2 milyon hektarı devlet kayıtlarında "ormanlık alan" olarak görülmektedir. 21.2 hektarlık alanın da 8.9 milyon hektarı normal koru, 6.5 milyon hektarı da bozuk koru ormanıdır. Geri kalan 5.5 milyon hektar da baltalık orman diye isimlendirilen ve genellikle çalı bile bitmemiş alanlardır. Madencilik yapılan alanlar 21.9 milyon hektar toplam orman alanının %0.1'i, normal koru orman alanlarının da %0.2'si kadardır.
Diğer taraftan madenci faaliyette bulunabilmek için 6 aydan bu yana "işyeri açma ruhsatı" alamamaktadır. Çünkü mevzuatın yürütülmesi Mayıs 2009'da durdurulmuş, yerine düzenleme henüz yapılmamıştır. 2007 yılında sektör temsilcilerinin de katılımı ile hazırlanan işyeri açma ruhsatı ile ilgili yasal düzenleme nedeniyle 5177 sayılı kanun öncesi alınmış yaklaşık 5.000 ruhsat teminat kesintileri ile karşı karşıya bırakılmıştır.
Mahalli çevre kurullarının her ilde valinin başkanlığında, Çevre, Maliye, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köy işleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür, Turizm, Orman Bakanlıkları il teşkilatı temsilcileri ve İl Jandarma Komutanlığı temsilcisi ile sanayi odası ve ziraat odası başkanları, büyük şehirlerde büyükşehir belediye başkanı, diğer illerde ise belediye başkanından oluşması öngörülmüştür. Bu kurulları mevcut yasal mevzuatın da üstüne çıkıp yetkilerini aşarak madenciliği olumsuz yönde etkileyecek, hatta engelleyecek kararlar almaktadırlar. Son olarak İstanbul Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü İl Mahalli Çevre Kurulu 29.12.2008 tarih ve 86 sayılı Karar ile İstanbul bölgesinde 2014 yılından sonra madenciliğin yasaklanmasına, bu tarihten önce izni biten maden ruhsatlarının izinlerinin yenilenmemesine karar vermiştir. Ancak mahalli çevre kuruluna aldıkları bu mesnetsiz kararı için yargı "dur" demiştir. Son yıllarda madencilikle ilgili karşılaşılan tek olumlu gelişme bu karar olmuştur.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ilan ettikleri Milli Parklar, Arkeolojik alanlar, Doğal Sit Alanları, Kentsel Sit Alanları gibi değişik isimlerle ülkede yatırım yapılabilecek alanları kısıtlamışlardır. Ülkemizin tarihi ve kültürel alanlarımızın korunması gerektiği bir gerçektir. Ancak bu alanların çoğunun sınırları bile belli değildir ve bu alanların belirlenmesinde yeterli bilimsel veri bile olmayıp duygusal olarak belirlenmişlerdir. Bu alanlar içinde de ruhsat verilmekte, madenci gerçek ile ancak oldukça yüklü bir para harcadıktan sonra yüz yüze gelmektedir. Diğer bakanlıklar da farklı hareket etmemektedirler.
Ülkemizde yargı da aldığı kararlarla madenciliğe karşı olduğu izlenimi vermektedir. "Kamu yararı yoktur", "olası risk" gibi iki ucu açık gerekçelerle madencilik faaliyetleri durdurulmaktadır. Anayasanın 168.maddesine göre madenler devletin hüküm ve tasarrufu altında olup kamu malıdır. Dolayısı ile madenlerin işletilmesinde de "kamu yararı vardır". Diğer taraftan insan hayatının her karesi olası risk taşımaktadır. İnsan oğlu anne ve babanın olası riski göze aldığından dünyaya gelmektedir. Trafiğe çıkmış bir kişinin karşılaşacağı olası risk madencilik faaliyetlerin yaratacağı olası riskten kat kat daha fazladır.
Bir taraftan da Maliye Bakanlığı değişik isimler altındaki vergilerle yatırımcıları kıskaç altına almıştır. Ayrıca madenci devlet hakkı da ödeyerek diğer sektörlere göre devlete daha fazla ödeme yapmaktadır. Akşam evinde eşiyle kavga edenler, sabah kavganın acısını çıkardıkları yönetmeliklerle madenciden almaktadır. Artık madenci madenciliği ilgilendiren mevzuatı takip edemez olmuştur.
Ülkemizde geçimini "sözde çevreci" olmaktan sağlayan kişilerin hedefinde de madencilik vardır. Bir de yabancı sermaye karşıtlılığı malzeme olarak kullandıklarında toplumu yanlış yönlendirmek çok daha kolay olmaktadır. Çünkü madenciler örgütlü değildir, mevcut örgütlerin de maddi gücü ortadır. Yıllardan bu yana madenci topluma kendini anlatamamıştır. Reklam olarak basına madencilerden önemli bir kaynak akmamaktadır.Basın da gerçekleri ortaya koyma yerine "rating"i yeğlemekte, yanlı haberlerle çoğu zaman kamuoyu yanıltılmaktadır. Ancak basında duyarlı bazı köşe yazarları gerçekleri yansıtmaktadır.
2004 yılında 5177 sayılı Kanun ile Maden Kanunu'nda değişiklikler yapılarak madenciliğin önünün açılması amaçlanmıştır. Ancak son 5 yıl içindeki uygulamalarla madenciliğin önünün açılması bir yana Maden Kanunu "ceza kanununa" dönüştürülmüştür. Bakanlığın aleyhine her yıl 1000'in üzerinde dava açılmaktadır. Artık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanları "ülkenin enerji sorunlarının" öncelikleri olduğunu açıkça ifade etmektedirler. Halbuki aynı bakanlığın sorumluluğunda olan enerji ile madenciliğin öncelik açısından karşılaştırılmaması, her ikisinin de ülkenin kalkınması için aynı derecede öncelikli iki olgu olması gerekmektedir.
Devlet kurumlarının tavrı ülkemizde özellikle orta ve küçük boyutta yerli madencileri bitirme noktasına getirmiştir. Yerli sermeye ekonomik olarak devlet tarafından desteklenmemekte, tam tersi baskı altında tutulmaktadır. Yukarıdaki sorunlar aysbergin suyun üstünde kalan kısmıdır. Bir de sorunların suyun altında kalan kısmı vardır. AB Çevre faslının madenciliğe getireceği kısıtlamalar merakla beklenmektedir. Madencilik başta devlet kurumlar tarafından kuşatılmıştır. Bu kuşatılmışlık sivil toplum örgütleri ve yargı tarafından da desteklenmektedir.Madenci çevreyi tahrip eden potansiyel bir tehlike olarak görülmektedir. Devletin denetleme gücü yoktur, madenciliğin başta yasaklanması daha kolaydır. Devlet izin verse bile madenci bilinçsiz örgütlere, yargıya takılmaktadır. Bu şartlar altında gelin de bu ülkede madenciliğe yatırım yapın!
Artık hükümet ülkede madenciliğin "yapılması" ya da "yapılmaması" konusunda karar vermelidir. Bu ülkede madencilik yapılması istenmiyorsa her şeyin olduğu gibi devam etmesi yeterlidir. Zaten sektör kendi kendine yok olmaktadır. Eğer bu ülkede yerli madenciye değer veriliyor, madencilik yapmaları isteniyorsa, artık madencilerin sesine kulak verilmelidir.