Cari açık ve 'iktisadi açık'
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Erhan BİLGİN
İSTANBUL - 2012 yılı cari açık rakamı bilindiği gibi 2011'e göre yaklaşık 30 milyar dolar gerileyerek yaklaşık 49 milyar dolar olarak gerçekleşti. Cari açık verisi ekonomi yazarları tarafından tartışılmaya devam ediliyor. Cari açık konusu 'Türkiye iktisat yazını' için son derece verimli bir alan. Konuyla ilgili değerlendirme yapmayan sanıyorum, hemen hiçbir ekonomi köşe yazarı yoktur. Konu, oda başkanlarından, şirketlerin muhasebe müdürlerine kadar bilinir hale gelmiştir. Hatta döviz kurunu takip eden, 'yatırımcı' semt pazarcılarının dahi şu cari açık konusuna dair bir fikri olabilir.
Şu da var ki cari açık, sahip olduğu rakamın düzeyine bağlı olarak bir uyarıcı unsur hatta tehlike unsuru olarak da ifade ediliyor. Cari açık rakamının yüksekliği ve cari açık miktarının milli gelir seviyesine oranı, Türkiye'de ekonomide işlerin yolunda gittiğinin bir işareti olarak kabul görmüş durumda. En azından ekonomi köşe yazarları bu konuda mutabık gözü-küyorlar.
Bazı ekonomi köşe yazarları cari açık konusunu siyasi iktidarın durumunu değerlendirmek için ölçü olarak da kullanabiliyorlar. Cari açık rakamının veya bu açığın milli gelire oranının yüksekliğini ileri sürüp, hükümetin ekonomiyi iyi idare edemediğini iddia edebiliyorlar. Bu köşe yazarlarından birisi, geçen hafta resmi olarak yaklaşık 49 milyar dolar olarak açıklanan cari açık miktarının daha fazla olduğunu belirtiyor. Cumhuriyet gazetesi ekonomi sayfası köşe yazarlarından Mustafa Sönmez, cari açık düzeyinin İran'a altınla yapılan ödemeler dü-şüldüğünde 55 milyar dolara çıktığını, 'gerçek cari açık azalması'nın da 18 milyar dolar civarında olduğunu bildiriyor. (Cumhuriyet 16 Şubat 2013) Şöyle devam ediyor: "Bu ölçüde cari açık veren Türkiye'nin bulunduğu ligde başka bir ülke yok."
Cari açık kamburu..!
Sönmez, cari açığı kambur olarak da tanımlıyor: "Cari açık kamburu hiç Türkiye'nin sırtından eksik olmayacak."
Bir ülke ekonomisinin diğer pazarlarla maddi ilişkilerinin sıradan, basit bir muhasebe kale-minin kambur olarak tanımlanması kuşkusuz çok ilginç bir niteleme. Modern kapitalist eko-nomi bir bütün olduğuna ve hangi korumacı önlemler alınırsa alınsın, uluslararası ekonominin alışverişi olmaksızın işlemesinin imkânsız olduğunu dikkate alırsak, bütün ülkeler (pazarlar) cari açık fazlası veya açık vermek durumundalar. Daha doğrusu sıfır cari açık ideal bir yak-laşım olur. Kapitalist ekonominin dünya eksenindeki yasaları varsa ki -vardır- çelişik bir bütünlük içinde işler, bir dönemin gelişmeyi hızlandırıcı ögeleri bir dönem sonra gelişmenin önüne engel olarak çıkabilir.
Modern kapitalist bir ekonominin gelişmesi de cari açığın kontrol edilmesine ve hatta cari fazlaya dönüşmesine bağlı değildir. Cari açık bir sonuçtur ve bu nedenle kambur olarak ta-nımlanması pek anlamlı gözükmüyor. Bir an için cari açık olgusunu modern kapitalist eko-nominin bir sonucu olarak, değil bağımsız bir değişkeni gibi temel bir parametre olarak kabul edelim. Ve somut bir örnekle bu kabulü birleştirelim. Somut örneğimiz Japonya eko-nomisi ve bu ekonominin uzun yıllar boyunca 'cari açık' yerine 'cari fazla' veriyor olması olsun. Ama Japonya ekonomisinin 1990'ların ikinci yarısından itibaren uzun resesyondan çıkamadığını dikkate alırsak bunun cari açık veya cari fazla ile ilgili olmadığını, tam tersine ekonomideki uzun süreli resesyonun (sermaye birikiminin yavaşlamasının, kar hacmi ve oranlarının gerilemesinin) bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Ekonomideki olumsuzluğun ölçüsü olarak cari açığı ilan etmenin milliyetçi bir arka planla da yakından ilgisi var. Modern kapitalist ekonominin dünya ekseninde işleyen yasalarını dikkate almadan, cari açıktan, ithalattan, şikayet etmek dünyanın diğer ülkelerine karşı ülke iç pazarının çıkarını savunmak anlamına geliyor. Bu kuşkusuz, sermaye biriktirenlerin çıkarlarını savunmak aynı zamanda. Gayet tabi demokratik bir tutum bu…
Peki AKP hükümeti de bu cari açıktan çeşitli biçimde şikayet etmiyor mu? Ediyor. Bu yüz-den de bir dizi önlem alıyor.
Bu 'cari açık uzmanı' köşe yazarımızın şikayeti ile hükümet temsilcilerinin (ve tabi TOBB'dan İSO'ya, TÜSİAD'tan MÜSİAD'a kadar bütün girişimci sınıf şikayet ediyor) şikayeti arasındaki fark ne o zaman? Galiba Mustafa Sönmez hükümetin cari açıkla mücadele yöntemlerini beğenmiyor, ve cari açık düzeyinin yüksekliğinden hükümet temsilcileri ve hatta sermayenin bizatihi kendisinden bile daha çok rahatsız oluyor. Rahatsızlığın giderilmesi için belki bu tür görüşlere icracı düzeyde fırsat verilirse cari açık meselesenin kambur olmaktan çıkması da mümkün hale gelebilir…
'Cari açık'ın ödemeler bilançosunun 'sıradan' bir hesap kalemi iken, ekonominin en temel sorunu gibi tezahür etmesinde Mustafa Sönmez ve benzer düşüncedeki 'ekonomi yazarları-nın' ciddi katkısı olduğunu da teslim etmek durumundayız…
Cari açık sorunu bir tasarruf açığı veya politika tercihi sorunu değildir. Bizatihi modern kapi-talist ekonominin doğasına, yapısına ait işleyişin, bir sonucudur. Kuşkusuz doğrusal olmayan, bir dizi ara unsurun bileşimiyle farklı biçimler alan bir sonuçtur. Nedenler giderilmeden telafi edilmesi mümkün olamaz. Ve hatta Japonya örneğindeki gibi açıktan fazlaya dönüşmesi de çok ciddi sorunlara yol açabilir…
Esas olan bu sorunlara eğilmek olmalıdır…
Öyle görünüyor ki 'iktisadi açık' cari açıktan çok daha önemli bir sorun olarak varlığını sürdürecektir.