”Çevre konusu vizyoner bir bakış açısı ile ele alınmalı”
TÜSİAD'dan İklim Zirvesi'ne ilişkin yapılan değerlendirmede, 2012 sonrası yeni iklim rejiminin diğer ülkeler gibi Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiği ifade edildi
İSTANBUL - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Kopenhag İklim Zirvesi sonrasında Türkiye'nin AB'ye katılım süreci çerçevesinde çevre faslının müzakereye açıldığını belirterek, birçok sektörü yatay kesen çevre konusunun vizyoner bir bakış açısı ve entegre bir yaklaşım ile ele alınması gerektiğini bildirdi.
TÜSİAD'dan İklim Zirvesi'ne ilişkin yapılan değerlendirmede, 2012 sonrası yeni iklim rejiminin çerçevesinin belirlenmesi amacıyla Kopenhag'da gerçekleştirilen COP 15 İklim Zirvesi'ndeki teknik müzakereler ve çalışmalarda sera gazı emisyonlarının azaltım oranları, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için yapılacak "iklim yardımı", ormanlar sorunu, taahhütlerin takip edilmesi, pazar mekanizmaları ve yasal çerçeve konularında anlaşma zemini sağlanamadığı hatırlatıldı.
Uzun süren toplantılardan sonra karara varılamayınca ABD önderliğinde Brezilya, Çin, Güney Afrika ve Hindistan'ın bir araya gelerek Kopenhag Mutabakatı'nı açıkladığı anımsatılan değerlendirmede, şunlar kaydedildi:
"Sıcaklık artışının 2050 yılına kadar 2 derece ile sınırlandırılması gerektiğinin altını çizen mutabakat, BM İklim Değişikliği Sözleşmesi'nde ek 1'de yer alan gelişmiş ülkelerin 2020 yılına kadar alacakları indirim baz yılı ve taahhüdünü ibraz etmelerini öngörmektedir.
Mutabakatta ek-1 dışında yer alan gelişmekte olan ülkelere mali yardım sağlanarak temel senaryo (business-as-usual) emisyon artışlarından azaltım yapmaları beklenmektedir. Bu amaçla gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin adaptasyon çalışmaları için yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir finansal kaynak, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlaması hedeflenmektedir."
2010-2012 yılları arasında gelişmekte olan ülkelere 30 milyar dolar fon sağlanmasının hedeflendiği belirtilen değerlendirmede, gelişmekte olan ülkelerin şeffaf denetleme mekanizmalarını kabul etmesi şartıyla 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar tutarında fon desteği almalarının hedeflendiği kaydedildi.
"Türkiye'nin fonlardan faydalanması hayati önem taşımaktadır"
Değerlendirmede, 2012 sonrası yeni iklim rejiminin diğer ülkeler gibi Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiği ifade edilerek, şu görüşlere yer verildi:
"Türkiye BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin ek 1 ülkeler listesinde yer almaktadır. Türkiye, müzakerelerde tüm göstergelere göre kendisinin gelişmekte olan ülke olduğunu belirtmiş ve ek 1 ülkeleri arasındaki gelişmişlik farklarına dikkati çekmiştir. Müzakere metinlerinde Türkiye'nin her ne kadar gelişmiş ülkeler listesinde yer alsa da özel durumunu teyit eden ve 2001 yılında Marakeş'te alınan karara atıfta bulunması önem taşımaktadır.
Bağlayıcılığı bulunmayan 'Kopenhag Mutabakatı' daha ziyade bir uzlaşı metnidir. Ancak, Haziran 2010'da Bonn'da yapılacak ara toplantıyı takiben resmi bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya en geç Aralık 2010'da Meksika'da gerçekleşecek COP 16 toplantısında varılması hedeflenmektedir. Türkiye bu süreci iyi kullanarak gerekli envanter, veri, bilgi, strateji ve eylem planı çalışmalarını tamamlamalıdır. Türkiye'nin, yeni oluşacak iklim rejiminde gelişmekte olan ülkelere sağlanması öngörülen teknoloji ve finansman fonlarından faydalanması rekabet gücünü koruması ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi açısından hayati önem taşımaktadır.
Kopenhag İklim Zirvesi sonrasında Türkiye'nin AB katılım süreci çerçevesinde çevre faslı müzakereye açılmıştır. Birçok sektörü yatay kesen çevre konusu vizyoner bir bakış açısı ve entegre bir yaklaşım ile ele alınmalıdır. Direktiflere yönelik toplam maliyet, yatırım, detaylı uygulama planları ve uygulama süresini içeren bir etki analizi yapılmalı ve müzakere pozisyonu bu etki analizi ile desteklenmelidir. Bu süreçte yükümlüğü paylaşacak olan özel sektörün, müzakere ve uyum sürecinde aktif rol alması ülke rekabet gücü açısından hayati önem taşımaktadır."