Chicago Bulls ve Obama
Burak KÜNTAY / Bahçeşehir Ünv. Amerikan Arş. Mrk. Bşk. & FFD Kıdemli Analisti
Geçen cuma Washington'da Chicago Bulls ve Washington Wizards NBA maçındaydım. Öğrencilerimle birlikte yaklaşık 10 kişilik bir gruptuk. Genellikle Amerika'ya geldiğimde elimden geldikçe bazı maçlara gitmeye çalışırım. Yalnız bu seferki maçın diğerlerinden büyük bir farkı vardı. Maç başladıktan iki-üç dakika sonra salonda büyük bir çığlık koptu. Önümdeki sıradaki insanlar ayaklandı ve salona giren birini alkışlamaya başladılar. Abartısız bir şekilde bütün Verizon Center ayakta, içeri giren kişiyi heyecanla karşıladı. Bir an için aklımdan salona girenin eski bir basketbol yıldızı ya da bir rock star olduğu geçti. Kalabalık oturup ayaktaki misafirin kim olduğunu anlayınca hem şaşırdım hem de durumu daha iyi anladım. Salona giren kişi ne bir rock yıldızı ne de eski bir basketbolcuydu. Salondaki kişi ABD'nin çiçeği burnunda başkanı Barack Obama'ydı.
Chicagolu olan Obama, başkan seçildikten sonra Chicago Bulls'un Washington'daki ilk maçında takımını yalnız bırakmamıştı. Obama, yerini aldıktan sonra maç normal seyrinde devam etti. Obama, bizdeki gibi ne şeref tribününe (zaten yok) ne de en ön sıranın ortasına oturdu. Sahanın kenarında 3-4 yaşlarında bir küçük çocuğun yanındaki sandalyeye oturdu. Kimi zaman maçın heyecanıyla coşan ufaklığın tekmelerine maruz kaldı, kimi zaman küçük çocukla şakalaşıp maçı seyretti. Halkın ve insanların ortasındaydı.
Ben Türkiye'nin geleceği ve gelişimi için her zaman Japon modelini takdir etmişimdir. Japonlar hem medeniyetlerini daha da geliştirmiş, hem zamanın gereklerine çok hızlı ayak uydurmuş, hem de teknolojik ve ekonomik açıdan gelişirken başka medeniyetlerin etkisi altına girip kendi benliklerini kaybetmemişlerdir. Bu çok takdir edilecek bir husus. Geçtiğimiz yıllara baktığımızda Avrupalılaşmayı Batılılaşmayı, gelişmeyi, modernleşmeyi ve medeniyet seviyesini yükseltmeyi daimi olarak başka toplumların kültürlerini kopyalayarak ya da taklit ederek yapmaya çalışmışız. Müzikten yemeğe, kültürel geleneklerden örf adetlere her konuda kavramları karıştırmışız. İlerlerken özümüzde kalabilmeyi pek de başarabildiğimizi söylemek zor. Bazı ülkelerden ve medeniyetlerden doğru şeyleri doğru şekilde ve doğru zamanda yeteri kadar almayı beceren toplumlar ihya olurlar. Kültür yozlaşması yaşamadan evvel bazı toplumlardan örnek alınacak aslında çok şey var.
Okuyanlar diyebilir nerden geldik bir NBA maçından kültür yozlaşmasına diye. Açıklayayım. Bir basit basketbol maçı, ama örnek almak gerek. Neyi mi? Birçok şeyi?
Dünyanın en güçlü kabul edilen ülkesinin başkanı bir basketbol maçına geliyor. Etrafında aslında dünyanın en büyük güvenlik ordusu ve sistemleri var. Ancak hiç ortada yok. Kimsenin gözüne batmıyor. Kimseyi rahatsız etmiyor. Halkı iten kakan yok. Adeta etrafında başkanın görünmeyen duvarlar var, ama görünen kimse yok. Halk başkanına dokunuyor, sohbet ediyor. Gazeteciler hemen yanında ama röportaj yapmak için atlayan yok, çünkü kurallar var. Yazılı olmayan, söylenmeyen ama herkesçe kabul edilmiş.
Başkan gelip halkın arasında sıradan bir yerde oturuyor. Birden aklıma bizim statlar geldi. Stadın en güzel yeri şeref tribünü. Mevcutlar dışında eski görevde olmuş olan vekiller, bakanlar, bürokratlar hak eden etmeyen herkes orda. Halktan kopuk. Siyasetçi halktan çıkmışsa arasına niye demir duvarlar örsün. Elbette güvenlik değil bahsettiğim. Benim kastım duygusal bağ. Ulaşabilirlik. Bizde halk ile mevkililer birbirinden ayrı. Niye?
Üçüncü örnek spor üslubumuzla alakalı. Chicago Bulls taraftarları ve Washington Wizards taraftarları. İki rakip. Herkes biletini alıp bir arada oturuyor. Ne hakemin cinsel tercihiyle ilgili yorum yapılıyor, ne de bir karara itiraz. Bulls'tan bir oyuncu iyi bir hareket yapınca herkes alkışlıyor. Wizards maçı kazanınca herkes alkışlıyor. Neden? Herhalde spordan bizim kadar anlamıyorlar diye düşünüyorum. Bir maçta bu denli az yorum, küfür ve eleştiri olur mu? Adamlar sanki maçlara keyif almaya gidiyor. Ne kavga ne gürültü ne küfür. Ateşli değiller herhalde bizim kadar!
Bir basit maç. Ama kıskandım. Neden biz de böyle yapamıyoruz diye üzüldüm. Haydi bazı şeyler siyasetçinin hatası, peki her sey mi? Siyasetçi halkın yansıması değil mi? Bizlerin seçtikleri değil mi? Eğer bir ülkeden bir şeyleri örnek alacaksak, bu medeniyet seviyeleri ve üslupları olmalı. Dilleri, kültürleri ve hayat tarzları değil.