CHP'den Bakan Şahin hakkında gensoru
Şahin'in, "İletişimin ülke genelinde sınırsız tespiti, yargıç-savcıların iletişimin tespiti ve dinlenmesi ile Deniz Feneri davasının Türkiye'deki asıl faillerine ulaşılması konularında görevini kötüye kullandığı" öne sürüldü
ANKARA - CHP, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin hakkında hazırladığı gensoru önergesini, TBMM Başkanlığına sundu.
CHP Grup Başkanvekillleri Kemal Anadol, Hakkı Suha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun imzasını taşıyan gensoru önergesinde, Şahin'in, "İletişimin ülke genelinde sınırsız tespiti, yargıç-savcıların iletişimin tespiti ve dinlenmesi ile Deniz Feneri davasının Türkiye'deki asıl faillerine ulaşılması konularında görevini kötüye kullandığı" öne sürüldü. Önergede, bu nedenle Şahin hakkında gensoru açılması istendi.
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Meclis Başkanlığına sundukları gensoru önergesinin gerekçesini okudu.
Önergenin gerekçesinde, iletişimin ülke genelinde sınırsız tespitinin, 4 Haziran 2008'de alınan kararla kaldırılmasına karşın Adalet Bakanlığının, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve bakanlık genelgelerinin gereğini yerine getirmediği belirtildi. 24 Nisan 2008'de verilen ve 24 Temmuz 2008 tarihine kadar geçerli olan sınırsız izleme kararlarına karşı, kanun yararına bozma isteminde bulunmayan Adalet Bakanlığının, bu kararıyla, anayasayla güvenceye alınan temel hakların ihlaline göz yumduğu, 70 milyon yurttaşı şüpheli konumuna soktuğu ve güvenlikten sorumlu kamu birimleri arasında ayrımcılık yaptığı ileri sürüldü.
"Bu girişimleri örgütleyen ve zemin hazırlayanın; Adalet Bakanlığı bürokrasisini yöneten Bakan olduğuna kuşku yoktur" denilen önergede, Adalet Bakanı Şahin döneminde, bakanlık bürokrasisinin, bugüne kadar görülmedik ölçüde, yargıç ve savcılar üzerinde baskı unsuru olarak kullanıldığı iddia edildi.
"Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıyor"
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği değiştirilerek, adalet müfettişlerine iletişimin tespiti ve dinlenmesi için yetki verildiği anımsatılan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Hakimler ve Savcılar Kanununda adalet müfettişlerine tanınmayan yetkilerin, yönetmelikle verilmesi hukuksuzluğun ulaştığı noktayı gözler önüne sermektedir. Adalet Bakanı'nın onayıyla harekete geçen, yöneticilerini Adalet Bakanı'nın belirlediği Teftiş Kuruluna, inceleme aşamasında bile iletişimi dinleme ve tespit isteminde bulunma yetkisinin verilmesinin, yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini ortadan kaldırdığı açık bir gerçekliktir. Bu şekilde alınan yetkilerle kaç yargıç ve savcının telefonunun dinlendiğinin bile bilinmediği bir ülkede, yargı bağımsızlığı ve kişi özgürlüklerinden söz etme imkanı yoktur. Yönetmeliğe dayanak alan uygulamalar, bu tespitleri doğrulamaktadır. Adalet müfettişlerinin, suç ve fail hanesi boş olan istem belgesiyle 25 yargıç ve savcının telefonlarının dinlenmesini talep etmesi, yargıç güvencesi ilkesinin ayaklar altına alındığı olaylardan sadece birisidir. Yine, adalet müfettişlerince Adana'da görevli savcıların iletişiminin izlenmesi ve dinlenmesi için Ankara Sincan Sulh Ceza Mahkemesinden karar çıkarılması, inceleme ve soruşturmaların bakanlık bürokrasisi üzerinden yargıyı baskı altına alma amaçlı kurgulandığı şüphelerinin doğruluğunu ortaya koymaktadır."
Deniz Feneri davası
Önergede, Almanya Deniz Feneri Derneği davasının 17 Eylül 2008'de sonuçlandığı, Türkiye'deki ilişkilere ışık tutacak dosyanın 24 Şubat 2009'da Türkiye'ye getirtilebildiğini, ancak 2 ayı aşan bir süre geçmesine rağmen hala tercümesinin tamamlanmadığı anımsatıldı.
Adalet Bakanı'nın, "Söylem, üslup ve özel ilgisi nedeniyle bu davada taraf görüntüsü verdiği, delillerin karartılmasına ortam hazırladığının" ileri sürüldüğü önergede, şöyle denildi:
"Adalet Bakanı, Almanya Deniz Feneri Davasına ilişkin olarak Alman makamları nezdinde girişimde bulunarak davayı yönlendirmeye çalışmış, Almanya'dan adli yardım çerçevesinde gelen talep konusunda kamuoyunu yanlış bilgilendirmiş, Türkiye'deki asıl faillerin ortaya çıkarılması noktasında himayeci bir yaklaşım sergileyerek, yargı üzerinde baskı oluşturmaya çalışmıştır. Almanya'da asrın dolandırıcılık davası olarak nitelendirilen, Türkiye ayağı; siyasetin finansmanı ve bir ideolojiyi yaymak için medya yaratılmasına kadar varan, mütedeyyin yurttaşlarımızı sömürme üzerine kurulu bu önemli davaya ilişkin bakanlığına gelen belgeler konusunda yurttaşlarımıza yanıltıcı açıklamalarda bulunulması, basit bir hata olarak değerlendirilemez."
Önergede, Şahin'in "İletişimin ülke genelinde sınırsız tespiti, yargıç-savcıların iletişiminin tespiti ve dinlenmesiyle, Deniz Feneri davasının Türkiye'deki asıl faillerine ulaşılması konularında görevini kötüye kullandığı" öne sürülerek, hakkında gensoru açılması istendi.
Anadol, Ergenekon soruşturması ve davasında, gizlilik kararına, yayın yasağına işaret ederek, avukatların, dosyaları, müvekillerinin ifadelerini okuyamadığını ancak haber bültenlerinde, "çarşaf çarşaf" izleyebildiğini söyledi. Anadol, sözlerini şöyle tamamladı:
"Zekeriya Öz'den dosyayı alamıyorlar ama o ifadeleri televizyondan izliyorlar. Deniz Feneri davası açılmadı, soruşturmasında gizlilik kararı var. Ses yok. Neden? Servisi kimlerin yaptığı ortaya çıkıyor. Niye Deniz Feneri davasında sabaha karşı 'delilleri karartma ihtimali var' diye, evler basılmıyor, arama yapılmıyor, Frankfurt Savcılığının çarşaf çarşaf yayınladığı isimlerden bir tanesi çağrılıp, ifadesi alınmıyor?
Adalet Bakanı, tercüme ettirilip gelmiş dosya için, 'tercüme ettiriyoruz' diyebiliyor, bunun için gensoru istiyoruz. Türkiye'de iyice siyasete bulaştırılmış yargı uygulamasına karşı, CHP olarak mücadelemizi vereceğiz. Yargı, siyasetten arındırılmadıkça, Türkiye'de demokrasi var denilemez. Gensoruyu, bunun için verdik."