Çok uluslu şirketler, Ar-Ge'ci firmalarımızla uğraşıyorlar

Ankara Sohbetleri'nin konuğu Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Başkanı İlhami Özcan Aygün.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

ANKARA - Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Başkanı İlhami Özcan Aygün, son dönemlerde bazı belediyelerin ilginç bir uygulamaya imza atarak, sera sahiplerinden, inşaat ruhsatı istemeye başladığını söyledi.

Seraların doğal tarım alanı olduğunu ve inşası konusunda metrekare sınırlaması getirilemeyeceğini belirten Aygün, bu çerçevede bazı belediyelerin, kurulu seraları bile mühürlediklerini bildirdi.Türkiye'de sanılanın aksine fazla miktarda tohum ithal edilmediği bilgisini veren Aygün, bazı çok uluslu şirketlerin ıslahat yapan yeni çeşit geliştiren Türk şirketlerini ele geçirmeye çalıştığını kaydetti.

Bir tohum çeşidi için en az 10-15 yıl Ar-Ge faaliyeti yürütüldüğüne dikkat çeken Aygün, buna karşılık TÜBİTAK desteklerinin 2 yıl ile sınırlı olduğunu bundan da personel sayısı kriteri yüzünden çok fazla faydalanılamadığını dile getirdi. Yine sanıldığı gibi İsrailli tohum şirketlerinin Türkiye'ye yüksek miktarda tohum satmadığını vurgulayan Aygün, tohumculukta İsrail'den daha ileride olunduğunu bildirdi. Ankara Sohbetleri'ne konuk olan İlhami Özcan Aygün, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı.

- Son dönemlerde tohum sanayicileri olarak aktif bir çalışma içine girdiğinizi gözlemliyoruz. Bunun arkasında daha çok ürün satışı olmasa gerek, çünkü tohum bir ihtiyaç ve üretim yapan insanlar mutlaka almak zorunda….

Kendimizi topluma daha iyi anlatmaya çalışıyoruz. Bakıyoruz ki son zamanlarda bizim dışımızda, tohumla hiç ilgisi olmayan insanlar tohumu konuşuyor. Biz de bu duruma son vermek için, acımasız ve yanlış bilgilere son vermek için harekete geçmeye karar verdik.

- Geçenlerde bir TV programında tohumculardan mafya olarak bahsedildi…

Zaman zaman bizim toplantılarımıza katılıyorsunuz, şu an da sizin ofisinizde görüşme yapıyoruz. Bizim hiç mafyaya benzer bir tarafımız var mı?

Bilen bilmeyen, Türkiye'de tohum mafyasından bahsediyor. Tohum aslında hayatın başlangıcı, böyle bir sektörü mafya ile özdeşleştirmek hiç akla mantığa sığmıyor. Aynı programda, daha da ileri giderek, mısır yedikten sonra midenizde böceklerin oluşacağını ifade ediyorlar.

Magazin programı yapanlar konuşuyor, birisi çıkıp Antalya'dan toplanan hıyarın İstanbul'da 10 cm uzadığını söylüyor. Oysa bir tarım ürününü dalından kopardığınız zaman yaşamını yitirmiş oluyor. İçinde bazı organizmalar harekete geçse bile bu sonuçları oluşturmaz. GDO teknolojisiyle üretilmiş, şu an 400'e yakan GDO'lu ilaç ruhsat bekliyor.

Bağışıklık sağlayan aşıların hepsi GDO teknolojisiyle yapılıyor. Bizi günah keçisi olarak görüyorlar, yanlış şeyleri insanların beyinlerine kazıyorlar. Bizi bu şekilde kullananlar 1982 yılından bu yana insülinlerin GDO ile üretildiğini biliyor mu acaba? Oysa biz ülkenin gerçeklerini, beslenmemizde ana aktör olan ürünlerin tohumlarının nasıl yetiştiğini gösterdik. Üstelik böyle davranarak, insanların beslenmesini engelliyorlar, insanlar manava gittiklerinde elleri domatese, salatalığa gitmiyor.

- İsrail başta olmak üzere Türkiye'de tohumculuğun yabancıların elinde olduğuna, ithal ürünlerin çok olduğuna yönelik yaygın bir inanış var, bu doğru mu?

İsrail meselesine gelmeden önce, çok yanlış bilinen bir noktaya değinmek istiyorum. Örneğin buğday tohumunun ABD'den ithal edildiğini söylüyorlar. YÖK Başkanı buğday tohumu ve domatesle ilgili sözler sarf etti. Bir kere buğday tohumunun yüzde 99.6'sı Türkiye'de üretiliyor. İthal edilen çok küçük kısım ise zaten ebeveyn hattı. Türkiye'de geliştirilip tohum haline getiriliyor. Sadece bu yıl 380 bin ton sertifikasyonu yapılmış arpa ve buğday ekildi. İsrail meselesine gelince, bir kere İsrail'de bile İsrailli tohum firması kalması desek yanlış olmaz. Global ekonomi içinde İsrailli firmaların tümü çok uluslu şirketlerin eline geçti. Biz ithalatımızın sadece yüzde 6.5'ini İsrail'den pıyoruz.

Islahatçılık geleceğin mesleği

- Şimdi hibrid tohum üretiminde de genlerle oynandığına yönelik bir inanış var, sektör buna ne diyor?

Bu konu gerçekten bir çok insan tarafından karıştırılıyor. Hibrid tohum üretiminde hiçbir şekilde genetikle oynanmıyor. Tamamen olasılıklar üzerine kurulmuş bir dünya. İki ayrı çeşidi bir araya getiriyorsunuz. Örneğin ‘yatma sorunu' yaşayan kaliteli bir buğday çeşidi ile dayanıklı ama kalitesiz bir buğday çeşidini, tamamen doğal ortamda melezleme yapıyoruz çiçekleme döneminde. Yani iki özelliği birleştiriyoruz. Yalnız burada ne çıkacağını kimse bilmiyor, istediğinizi alana kadar defalarca deneme yapıyorsunuz. Bana göre Türkiye'nin sorununa çözüm olacak en önemli meslek ıslahatçılık. Şu anda mumla ıslahatçı arıyoruz. Islahatçılık sadece ülkemizde değil Avrupa ve tüm dünyada geleceğin mesleği olacak. Çünkü kimse beslenmeden yaşayamaz.

Bizler tohum üretmediğimiz zaman yaşam nasıl devam edecek. Islahat üstelik bir günde olan bir şey değil. Bir çeşidi geliştirebilmek için en az 10-15 yıl gerekiyor. Uzun bir süre ne çıkacağını bilmeden yatırım yapıyorsunuz.

Belli ürünlerde dünya ile boy ölçüşüyoruz. Örneğin domateste dünya ile yarışıyoruz. Örneğin ayçiçeği tohumunda çok özel, yağ oranı yüksek bir ayçiçeği yetiştirildi. Geçmişte ayçiçeğinde yağ oranına bakılmıyordu oysa şimdi durum değişti. Burada Türk ıslahatçılarının geliştirdiği çeşitler tüm dünyaya satılıyor. Biz Amerika'ya tohum satıyoruz. Tohumdaki çok iyi ülkeler bile ithalat yapıyorlar. Türk tohumculuğun sonu Devrim arabalarınınkine mi benzeyecek?

- Bu işin pazar büyüklüğü ne kadar, İsrailli firmaların bu işi bıraktığını belirttiniz ama ithalatın da ciddi boyutta olduğu ifade ediliyor….

Türkiye tohum piyasasında ticaret dahil 1 milyar dolarlık Pazar var. 140 milyon dolarlık ithalat, 70 milyon dolarlık ihracat var. Ancak bu dış ticaretteki dengesizlik kimseyi yanıltmasın. İthal edilen tohumların da etkisiyle yıllık bazda 500-600 milyon dolar civarında yaş meyve sebze ihracatı yapar hale geldik. İhracatta bu başarıyı yakalayabilmek için doğal olarak ithalat da yapmanız gerekiyor.

Ayrıca çiftçiden başlayıp pazara ulaşana kadar milyonlarca insan bu işten para kazanıyor. Yani tohum sektörünü Türkiye'de çok büyük katma değer yaratıyor. Bütün bunları bir kenara bırakın, ihraç ettiklerimiz bir yana sadece Türkiye'de 75 milyon nüfusu ve 30 milyon turisti besliyoruz.

Bu ülkede bir Devrim arabası üretildi. Bunun üretim süreci aynen bugünkü Türk tohumculuğuna benziyor. O zaman Türk mühendisleri işi başardılar, fakat birileri onları engelledi. Şimdi bazı insanlar bizim önümüzü kesmek için bir çok söylentiler çıkarıyorlar.

Bugün birliğimizde 127 tanesi ıslahat çalışması yapan 397 üyemiz var. Çok uluslu şirketler Ar-Ge çalışması yapan firmalarımızla çok uğraşıyorlar. Asıl amaçları ıslahtaki anaç ürünleri ele geçirmek, yani bunlar bükemedikleri bileği satın almaya çalışıyorlar. Elindeki tüm ürünleri alıp ileride tamamen bağımlı hale getirmeye çalışıyorlar.

Bakın bu konuyla ilgili Ankara Ticaret Odası‘nın hazırladığı bir rapor var. Ülkemizin ihtiyacı olmadığı halde 2 milyar dolarlık seramik ithalatı yapılmış, oyuncağa bugün 2.5 milyar dolar harcama yapılıyor. Rakamlar çok net, oyuncağa, seramiğe ve tohuma verilen paralar belli.

Bizim sektör olarak 100 yıllık geçmişimiz yok. Daha 1980'li yılların sonunda özel sektör yeni yeni üretime başlamış. En eski firmamız 25 yaşında. Benim şirketim 15 yıllık ama ben bile eskilerden birisi olarak kabul ediliyorum. Devlet araştırma enstitülerinde özel sektöre açılmaya başladı. Bu gerçekten Türk tohumculuğu için çok faydalı oldu. TİGEM'in pazarda bir dönemler yüzde 100 olan payı bugün yüzde 30'lara kadar gerilemiş durumda.

- Sektörde ciddi miktarda Ar-Ge faaliyeti olduğundan bahsediyorsunuz. Peki bu konuda devlet desteklerinden yararlanabiliyor musunuz?

Bu konuda devlet desteklerinden Ar-Ge destekleriyle ilgili mevzuatı incelediğinizde ise bundan yararlanabilmek için çalıştırılacak personel sayısına alt sınır getiriliyor. Bugün otomobil, televizyon veya telefon üretimi yapan Ar-Ge ünitesinde çok sayıda eleman çalıştırabiliyor. Oysa bizde işin doğası gereği en fazla 4-5 kişi çalışabiliyor. Bizim üretim sürecimiz uzun. En az10 yıldan başlıyor. Oysa TÜBİTAK'ın Ar-Ge desteği 24 ayla sınırlı. Biz farklı bir sektörüz, Ar-Ge çalışmalarımızın süresi yok. Mevzuat çalışan sayısını ve süresini sınırlıyor. Bir süre önce KOSGEB, TÜBİTAK, Ziraat Bankası yetkilileriyle kendimizi tanıtmak üzere bir araya geldik. Şu anda iyi bir diyalog var. Biz ekip olarak çok iyi çalışıyoruz.

Türkiye şu anda dünya tohum üretiminde 10-15'inci sıralar arasında yer alıyor. Herkesin zannettiğinin aksine biz üretimde İsrail'den ilerideyiz. Asıl hedefimiz Türkiye'yi dünya tohum üretim merkezi haline getirmek. Aslında bir anlamda bunu yapıyoruz da. Çünkü bahsettiğim çok uluslu şirketler deneme alışmalarının önemli bir kısmını da Türkiye'de yapıyorlar.

- Seralar konusunda bazı şeyler duyuyoruz, bunları bina gibi değerlendirip ruhsatlandırıyorlarmış galiba, tohumcularda benzer sıkıntılar var mı?

Evet bazı üyelerimizden bize de şikayet geliyor. Bazı belediyeler maalesef seraların inşaat ruhsatı almasını istiyorlar. Yeni sera yapacaklardan istedikleri gibi, yapılıp bitmiş faaliyette olan seralardan da inşaat ruhsatı istiyorlar. Tıpkı binalarda olduğu gibi iki sera arasındaki mesafenin uzatılmasını talep ediyorlar. Bunları yerine getirmek mümkün mü?

Bursa ve Antalya'da bazı yerlerde cezalar kesmeye başladılar. Hatta bir kaç serayı mühürlediler. Onların dediklerini yerine getirebilmek için inşaat işleriyle ilgili yapı denetim şirketiyle çalışmak gerekecek. Masraf iyice çoğalacak.

Aslında yürürlükteki mevzuata göre seralar zaten doğrudan tarım alanlarıdır. Bu konuyla ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘na başvurduk. Bakanlığımız konuyla ilgili Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile görüşmelerini sürdürüyor. Gerçekten çok üzerine düşüyor ve bunun kısa sürede çözüleceğine inanıyorum. Sayın Bakan bizim sorunlarımızla özel olarak ilgileniyor.

Tohumda Tanıtım Grubu

- Tanıtımla ilgili reklamlar da yapacaksınız galiba. Fındık Tanıtım Grubu gibi bir şey mi düşünüyorsunuz?

Aslında bu işi fındıkçılar çok güzel yaptılar. THY uçaklarda fındık dağıtımı yapıyor, Skylife dergisinde fındığa yer veriliyor. Aslında biz de FTG gibi bir yapı düşünüyoruz. Bu insanların bilinçlendirilmesiyle ilgili sosyal bir proje. Yurtdışında çok iyi tanınan Türk sanatçılardan da destek almak istiyoruz. Bazılarından çok yüksek rakamlar geldi. Sektörle ilgili küçük tanıtım filmleri çekeceğiz.

Sektörde 5 bine yakın ziraat mühendisi istihdam ediliyor. Bayi, firma personeli olmak üzere çok sayıda kişiye istihdam sağlanıyor. Ziraat fakültelerinden öğrencileri alıp eğitiyoruz, harçlıklarını veriyoruz. Yüksek lisans öğrencilerinin eğitimine yönelik de proje yapacağız. Ayrıca ziraat fakültelerinde ilgili bölümlerde eğitimin bir haftasını biz vermek üzere görüşmeler yapıyoruz. Bunlara yaptığımız yatırım bize ve ülkemize geri dönecek. Bir anlamda ülkenin geleceğini garanti altına alacağız.

- Birliğin statüsü tam olarak nedir?

Kuruluş kanunumuz gereği, Tarım Bakanlığı bizimle ilgili bazı konularda bazı yetkilerini bizim gibi birliklere devredecek. Bu çerçevede bizim laboratuar kurmamız gerekecek. Bununla ilgili projelerimizi hazırladık. AB, Dünya Bankası ve TÜBİTAK'tan sağlayacağımız kaynaklarla laboratuarları kuracağız. Sadece patatesle ilgili kuracağımız laboratuar 2.5 milyon liraya mal olacak. Fide üreticileriyle birlikte hastalıklara yönelik ortak laboratuvar kuracağız.

Vergi desteği gerekiyor

- Ar-Ge destekleri yanı sıra tohum sanayicileri olarak başka daha sağlıklı üretim için başka beklentileriniz var mı?

Şu anda KDV sebze tohumlarında yüzde 8, fidecilerde yüzde 18, bazı tohumluklarda ise yüzde 1 düzeyinde. Biz tüm tohumlukların KDV'sinin yüzde 1'e çekilmesini talep ediyoruz. Böylece daha çok sertifikalı tohum kullanılacak, yüksek potansiyelle üretim artacak. Elektrik ve tarımsal sulamada kullanılan elektrik enerjisiyle tohumculuktaki elektrik enerjisinin maliyetlerinin aynı olması gerekir.

Bu konularda ilginizi çekebilir