Darbe Komisyonu'nun sorularını cevapladı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na beklenen cevabını gönderdi.
ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na gönderdiği cevapta, ''Yakın tarihimizdeki demokrasiye müdahale girişimlerine şahit olmuş, bazı müdahale girişimlerinde bizzat hedef seçilmiş ve mağduriyet yaşamış bir siyasetçi olarak, demokratikleşme sürecinin, öncelikle darbeci ve vesayetçi anlayışla mücadeleden geçtiğine inanıyorum'' dedi.
Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun kendisine yönelttiği soruları cevaplandırdı. Başbakan Erdoğan, soruları yanıtlamadan önce yaptığı genel değerlendirmede, şu ana kadar başarılı, cesur ve samimi çalışmalardan dolayı komisyona şükranlarını ifade etti.
Demokrasinin en önemli tecelli mekanı olan TBMM çatısı altında, demokrasiye kasteden girişimlerin ele alındığı böyle önemli bir komisyonun kurulmasının çok önemli bir adım olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun, milletin onlarca yıllık beklentisinin somut bir karşılığı ifade etti.
Erdoğan, sadece Türk siyaset ve demokrasi tarihine değil, ülkenin tarihine de kara leke olarak geçen darbelerin, muhtıra, müdahale ve ihtilallerin, hem Meclis tarafından aydınlatılmasının hem de yargı tarafından soruşturulmasının, demokrasi standartlarını yükselteceği, ülkenin, milletin geleceğine de ışık tutacağını vurguladı.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Hükümetimizin ve Grup Başkanı olduğum AK Parti'nin özverili çabaları neticesinde Türkiye son derece cesur şekilde demokrasiye müdahale girişimleriyle yüzleşmekte, demokrasiye müdahale girişiminde bulunanların yargı önünde hesap verebilmeleri için gerekli adımlar atılarak darbelerle siyasi ve hukuki hesaplaşma zemini hazırlanmaktadır.
Demokrasiye müdahale girişimlerinin her zaman hedefi olan TBMM'nin, bu Komisyonumuz marifetiyle ortaya koyacağı kararlılık, inanıyorum ki yeni müdahale girişimlerinin önünü kesecek, darbeci ve vesayetçi zihniyetin etkisizleşmesine katkıda bulanacaktır.
İleri demokrasiye ulaşabilmemiz, darbeci ve vesayetçi anlayışın ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Bu müdahaleci zihniyetin geriletilebilmesi ise ortaya büyük bir demokrasi ve hukuk mücadelesi koymayı gerektirmektedir.
AK Parti iktidarının, milletimizin gücü ve desteğiyle 10 yıldır verdiği bu mücadelede, demokrasiye inanan tüm toplum kesimlerinin yaptıkları çok değerli katkılar gibi, bu komisyonun yapacağı faaliyetler de Türk demokrasi tarihine altın harflerle not edilecektir.
[PAGE]Demokratikleşme mücadelesinin bir parçası olarak gördüğümüz komisyon çalışmaları, ülkemizin ve aziz milletimizin refah, huzur ve istikrar içinde geleceğe ilerleyişine çok önemli katkılar sağlayacaktır.
Yakın tarihimizdeki demokrasiye müdahale girişimlerine şahit olmuş, bazı müdahale girişimlerinde bizzat hedef seçilmiş ve mağduriyet yaşamış bir siyasetçi olarak, demokratikleşme sürecinin, öncelikle darbeci ve vesayetçi anlayışla mücadeleden geçtiğine inanıyorum.
AK Parti'nin ve AK Parti hükümetlerinin başından bu yana yapmaya çalıştığı, milli iradeyi güçlendirerek her alanda ileri demokrasiyi hayata geçirmek, hukuk devleti standartlarını ve temel hakları ileri düzeylere taşımaktır.''
''Vesayet düzeni tesis etmeye çalışmışlardır''
Başbakan Erdoğan, demokrasiye ve milli iradeye bir gecede kökten müdahalede bulunan darbelerin yaptıkları olumsuz etki ile bürokratik oligarşinin, her gün milli iradeyi örseleyen bir vesayet uygulaması arasında fark olmadığını belirtti.
Darbecilerin, yaptıkları yasal ve anayasal düzenlemelerle siyaseti ve toplumu dizayn etmeye soyunduklarını kaydeden Erdoğan, ''Ülkenin geleceğini ipotek altına alacak bir vesayet düzeni tesis etmeye çalışmışlardır. Müdahale dönemlerinde ülkenin yaşadığı kayıplar yanında, müdahalecilerin yerleştirdikleri vesayetçi anlayış da daha sonra sürekli olarak ülkeye kayıplar yaşatmaya devam etmiştir'' dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Doğrudan veya dolaylı olarak, bir gecede veya sürekli olarak, silah marifetiyle ya da bürokratik aygıtlarla milletin iradesine ve onun adına yetki kullanan demokratik kurumlara tasallutta bulunan her girişim, her müdahale, her tavrın aynı derecede kötü, aynı derecede demokrasi ve millet düşmanlığıdır.
Gücünü milletten almayan, milli iradeye dayanmayan, temel hukuk devleti normlarını, hak ve özgürlükleri yansıtmayan her türlü iş, işlem, uygulama ve düzenleme demokratik meşruiyetten yoksundur. Darbe dönemlerinde oluşturulan veya vesayetçi mantıkla yorumlanan yasal düzenlemeler de aynı şekilde demokratik dayanaktan mahrumdur.
Bu yüzden siyasetin, yargının, medyanın, sivil toplumun, tüm kurum ve kuralların demokratikleşmesi, milletin iradesine dayanması, ileri demokrasiye ulaşmak için mutlak şarttır.
Türkiye'nin demokratikleşme sürecine önemli ve olumlu bir etki yapacağına inandığım komisyonunuzun çalışmalarına katkı sağlamaktan büyük memnuniyet duyacağımı ifade etmek istiyorum.
Komisyon üyeleri tarafından şahsıma yöneltilen sorulara sözlü olarak cevap vermeyi çok arzu ediyordum; ancak, yurt içinde ve yurt dışındaki yoğun programım sorulara sözlü cevap vermemi mümkün kılmadığı için, cevaplarımı yazılı olarak iletiyorum.''
[PAGE]Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi sırasında çeşitli kesimlerin engellemelerine maruz kaldığını belirterek, ''Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdürürken, görevimi yapmayı engellemeye, yavaşlatmaya yönelik çok sayıda müdahale ile karşı karşıya kaldım'' dedi.
Erdoğan, Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun sorularına yanıt verdi.
''İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin büyükşehirlerinde, bir çok ilinde, ilçesinde, demokrasinin, milli iradenin, milletin arzu ve taleplerinin sandığa yansıması, belli ki statükoyu ve statükoya sırtını dayamış çevreleri rahatsız etti'' diyen Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi sırasında çeşitli kesimlerin engellemelere maruz kaldığını ifade etti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdürürken, görevimi yapmayı engellemeye, yavaşlatmaya yönelik çok sayıda müdahale ile karşı karşıya kaldım. Bu süreçte, sadece askeri ve sivil bürokrasinin, demokrasi dışı güçlerin değil, bizzat siyasetin, bizzat Hükümetlerin de engellemelerine maruz kaldım. Yasalar zorlanarak, sınırlar daraltılarak, medya aracılığıyla yürütülen karalama kampanyaları, iddia ve ithamlar altında, İstanbul'a hizmet etmemizin önüne geçilmek istendi. Tüm bu engelleri aşarak, milletten aldığımız yetkiye sımsıkı sahip çıkarak İstanbul'a hizmet görevimizi başarıyla ifa ettik.''
''Jet hızıyla yapılan yargılamada mahkum edildim''
28 Şubat müdahalesinin Ankara'da, milletin hür iradesiyle seçilmiş Hükümet yanında, şahsı başta olmak üzere Belediye Başkanlarını da hedef aldığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
''Nitekim, Siirt'te okuduğum bir şiir gerekçe gösterilerek hakkımda dava açıldı ve jet hızıyla yapılan yargılama sonucunda hapse mahkum edildim. Tamamen ideolojik ve siyasi mülahazalarla hukuksuz şekilde gerçekleşen bu yargılama, müdahale şartlarında yapılan yönlendirmelerle vuku buldu. Nitekim iddianamede yer alan ifadeler herhangi somut bir suç unsurunu ortaya koymaktan ziyade, ön kesmeye yönelik ve geleceğe dönük bir siyaset dizaynını yansıtıyordu.
Bugün şunu çok net olarak söylemeliyim ki, 28 Şubat müdahalesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, seçilmiş Hükümeti, millet iradesini, sivil siyaseti hedef aldığı kadar, doğrudan şahsımı da hedef almıştır. Bu müdahale, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak bir siyaset mühendisliğinin ürünüdür. 28 Şubat müdahalesi, demokrasi yolundaki yürüyüşümüzü akamete uğratmak için, yasaları zorlamak suretiyle, kurumları harekete geçirerek, önümüzü kesmeyi hedeflemiştir.
Talim Terbiye Kurulu'nun tavsiye ettiği bir kitaptan okuduğum şiir dolayısıyla hapse mahkum edilmek bir yana, siyaset yasağıyla, siyaset yapmam da engellenmek istenmiştir. Siirt'te 06.12.1997 günü yaptığım konuşmam bahanesiyle mahkum edilmem için kurgulanan iddianamede 'Anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat 1997 günlü toplantısında, demokratik ve laik rejimi tehdit eden irticai faaliyetlerin önlenmesi ve iç barışın yeniden tesisi amacı ile bir dizi kararlar almış ve uygulanması için mevcut hükümete tavsiye edilmiş olduğu halde, Refah Partisi iktidar ortağı olarak bu kararları, savsaklayıp uygulamaya geçirmediği gibi, kamuoyuna bu kararları milli iradeyi yansıtmadığı ve milli irade güçler tarafından zorla empoze edildiği görüşü ifade edilerek, örtülü olarak suçlanan Türk Silahlı Kuvvetleri de bu kamplaşma ve çatışma içerisine çekilmiştir' şeklinde dava konusuyla alakası olmayan nitelemelerle suçlama gerekçesi oluşturulması, hakkımdaki haksız yargının göstergelerinden biridir.
''28 Şubat'a rağmen bugünlere geldik''
[PAGE]
"28 Şubat'a rağmen bugünlere geldik''
28 Şubat'ın, temsil ettikleri siyasi idealleri, milletin tercihlerini ve iradesini silmek, yok etmek, engellemek üzerine kurgulandığını kaydeden Erdoğan, Komsiyon'a verdiği yanıtta, ''28 Şubat süreci ile AK Parti ve bizim siyasi çalışmalarımız arasında kurulan spekülatif ilişkiler haksız, insafsız ve mesnetsizdir. Biz, 28 Şubat döneminde hedef alındık, engellendik, mağdur edildik, hatta zorlama gerekçelerle görevden alındık, cezaevine ve siyaset yasağına mahkum edildik. Biz, 28 Şubat'a rağmen, milletimizden aldığımız destek ve istikametle siyasi hayatımızı sürdürüp bugünlere geldik. 28 Şubat müdahalesine karşı dik ve kararlı duruşumuz, milletimize ve ülkemize olan inancımız, müdahalenin bizi değil, kendisini imha etmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. Çünkü millete rağmen, hakka-hukuka rağmen, ma'şeri vicdana rağmen netice almak, uzun soluklu bir başarıya ulaşmak mümkün değildir. Bu tür müdahaleler göle maya çalmak gibi akıl dışıdır, güneşi üfleyerek söndürmeye çalışmak gibi mantık dışıdır. 28 Şubat müdahalesi karşısındaki cesur ve sabırlı duruşumuz, kararlı mücadelemiz, oyunu bozmuştur. Yılmadan, yıkılmadan, umutsuzluğa ve yeise kapılmadan verdiğimiz mücadele başarıyla sonuçlanmıştır. Maruz kaldığımız zulüm ve tacizler karşısında hiçbir zaman yılmadık, mutlaka hakkın üstün geleceğine inandık'' ifadelerine yer verdi.
''Güç karşısında el ovuşturmayı alışkanlık haline getirmiş olanlar''
[PAGE]
''Güç karşısında el ovuşturmayı alışkanlık haline getirmiş olanlar''
''28 Şubat karşısındaki dik ve kararlı duruşumuz bazı çevreler tarafından bir türlü anlaşılamadığı için, bugün millet iradesinin gücü de bir türlü kavranamamaktadır'' diyen Erdoğan, ''Güç karşısında geri adım atmayı, güç karşısında el ovuşturmayı alışkanlık haline getirmiş olanlar, meşru olmayan, meşruiyetini milletten almayan güç karşısında dik duruşun ne olduğunu asla anlayamayacaktır. Her zaman gücün karşısında eğilenler, bugün de güç karşısında dik duranları anlayamayacak, anlayamadıkları için de kendilerinde olanı, yani güçle işbirliği yapma alışkanlığını, başkalarına yakıştıracaklardır. Biz gücümüzü milletten ve milli iradeden alıyoruz. En büyük gücün Hak'tan, hakikatten, halktan geldiğine inanıyoruz. Milletin ve milli iradenin vesayete ihtiyacı olduğu anlayışını aynı şekilde en güçlü şekilde reddediyor; milletin yegane hakem, yegane karar merci olduğu ilkesini güçlü şekilde savunuyoruz'' ifadelerini kullandı.
27 Nisan bildirisi
27 Nisan bildirisiyle ilgili olarak da Erdoğan, bu bildiri karşısında net ve kararlı tavır aldıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
''Geçmişte Hükümetlerin, siyasi parti ve siyasetçilerin yaptığı gibi, bu türden bildiriler karşısında boyun eğmek, sessiz ve tepkisiz kalmak yerine, Hükümetimiz gereken en sert ve kararlı duruşu sergilemiş, demokrasi ve millet iradesi tarafında yerini almıştır. Hükümetimizin bu tavrı, sadece milli iradenin ve demokrasinin muhafaza edilmesi noktasında değil; statükonun geriletilmesi, gelecek nesiller adına örnek ve gurur verici bir tavrın sergilenmesi sonucunu da doğurmuştur. 27 Nisan bildirisi sonrasında yaşananlar, Türkiye'de samimi ve kararlı bir sivil irade bulunması halinde, demokrasiye yönelik tehlikelerin demokratik sistemin kendi dinamikleri ile bertaraf edilebileceğini göstermiştir.
Bildiri ve bildirideki haddi aşan ifadeler, hükümetimizin net ve güçlü tavrıyla anlamsız hale getirilmiş, sergilediğimiz demokratik duruş sayesinde muhtemel oyunlar boşa çıkarılmıştır. 2007 yılında 16 Nisan'da adaylık başvurularının başlamasıyla start alan Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanan olaylar, Türk demokrasi tarihine hem utanç, hem de ibret vesikası olarak kazınmıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik olarak pompalanan tahammülsüzlükler, farklı girişimlerle tezahür etse de, AK Parti bunların hepsini boşa çıkarmış; 22 Temmuz'da sine-i millete giderek, yine milletinden güç almıştır.
28 Nisan günü AK Parti hükümeti, 22 Temmuz gecesi ise Türk milleti bildiricilere ve vesayetten medet uman çevrelere en güzel cevabı vermiştir. Sonuçta AK Parti, Sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayarak demokrasinin gücünü herkese göstermiştir. AK Parti'nin bütün mensupları, demokrasinin işte bu kritik sınavını alınlarının akıyla vermişlerdir. Bu süreçte yalpalayan, başka istikametlere yönelenler ise zaten ayrılıp gitmişler, kendi yollarında yürümüşlerdir. Milletimiz ise, bu yolun yanlış bir yol olduğunu, 22 Temmuz seçimlerinde hepsini de tasfiye ederek kendilerine göstermiştir.''
Dolmabahçe görüşmesi
Kamuoyunda ''Dolmabahçe Görüşmesi'' olarak adlandırılan, dönemin Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşme konusundaki ''spekülasyonların abartılı, haksız ve gerçek dışı olduğunu'' belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Başbakan ile kendisine bağlı olan Genelkurmay Başkanı'nın haftalık görüşmelere başlaması ve asker-sivil ilişkilerinin olması gerektiği şekle dönüşmesi, Türk siyaseti açısından olumlu bir gelişmedir. Bu görüşme de haftalık olağan ve sıradan bir görüşmedir. Bu görüşmenin muhtevasında speküle edilen hususlar veya devam eden davalarla ilgili konular bulunmamaktadır. Bildirinin danışıklı dövüş olduğu iddiaları, dönemi yaşayanlar için, gerçekten çok anlamsız, insafsız ve mesnetsiz boş laflardır. AK Parti'nin oyları, danışıklı dövüşlerle değil, demokrasi ve özgürlükler konusunda ortaya koyduğu samimi ve kararlı duruş sayesinde artmıştır. Biz milletimizin karşısına mağduriyetle değil, işte bu duruşumuzla çıktığımız için başarılı olduk.
Hükümetin demokratik duruş sergilediği bu olay sırasında muhalefet partilerinin silik, etkisiz ve pasif bir tutum takınmaları, demokrasiye ve milli iradeye destek veren bir pozisyon alamamaları ise, 22 Temmuz seçimlerinde milletimiz tarafından en iyi şekilde takdir edilmiştir. AK Parti iktidarı, 10 yıl boyunca ülkeye ve millete hizmet ederken, bir yandan da vesayetçi anlayışı geriletmek, karanlık odakları ve çeteleri temizlemek için mücadele etmiştir.
Hükümetimize ve milli iradeye karşı tertiplenen birçok oyun bozulmuş, birçok illegal girişim yargı konusu yapılmış, müdahaleci senaryolar peşinde koşan birçok odak tasfiye edilmiştir. Biz bu süreçte hiçbir kuruma, hiçbir kişiye karşı önyargıyla, peşin hükümle hareket etmedik, böyle bir yöntemi de doğru bulmayız. Önemli olan kurumları yıpratmadan yanlış yapan kişilerin cezalandırılması, illegal şebekelerin çökertilmesidir. Hiç kimse milletin Meclis'ine, milletin Hükümetine, milletin anayasal ve yasal kurumlarına karşı illegal müdahalelerde, antidemokratik girişimlerde bulunamaz. Bu tür yaklaşımlar öncelikle kurumların kendilerine zarar verir. Bilindiği gibi 27 Mayıs darbesi sonrasında birçok komutan görevden el çektirilmiş, ordunun iç disiplini ve işleyişi de darbe almıştır. Bu tür müdahaleler hem ülkenin itibarını sarsmış, hem de milletin bu kurumlara olan güvenini zedelemiştir. Doğal olarak demokratikleşme mücadelesi tüm bu boyutları da kapsamak durumundadır.''