Devletin PR faaliyeti olur mu?
Samet KAVOĞLU / Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ Özel Kalem Müdürlüğü
Kar amacı gütsün ya da gütmesin tüm organizasyonlar paydaşları nezdinde bilinirliğini, pazar payını, itibarını ve buna bağlı olarak da kurumsal faydasını (kar, üye sayı vb.) arttırmak için halkla ilişkiler (PR) faaliyetlerine büyük önem vermekte, bunlar arasından kreatif olanlar da amaçlarına ulaşmaktadır.
Peki, şirketlerin ve STK'ların sıkça başvurduğu bu araç acaba devletler tarafından da kullanılabilir mi? Kullanılır ise ne tür somut faydalar elde edilebilir?
Devletler de tıpkı şirketler ve STK'lar gibi bir amaç için örgütlenmiş yapılar olduğuna ve çok sayıda paydaşa sahip olduğuna göre yaptıklarını duyurmak, hedef kitleleri nezdinde itibar ve saygınlık kazanmak için PR faaliyetlerinden yoğun olarak faydalanması doğaldır. Devletin hemen hemen tüm aygıtları da asli görevleri bu olmamasına rağmen yaptıkları faaliyetlerin çıktısı olarak bu sürece az ya da çok katkı sağlarlar. İlgili faaliyetler ülke vatandaşları için olduğu kadar, devletin hedeflenen etki alanına ulaşacak şekilde geniş bir boyuta da yayılabilmektedir.
Ulusal düzeydeki faaliyetler başka bir yazıda ele alınacak şekilde ayrı tutularak, uluslararası alandaki halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetleri incelendiğinde, ülkemizde iki aktör dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki ülke turizmini geliştirmek, gelen turist sayısını ve turizm gelirini arttırmak için faaliyetler yürüten Kültür ve Turizm Bakanlığı'dır. Bakanlığın asli amacına dönük olarak faaliyet yürütmesi doğal ve olması gerekli bir davranıştır. Bu noktada esas dikkat çekici olan ise yaptığı çalışmalar %100 devlet PR'ı olarak tanımlanabilecek, kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'dır.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasını takip eden süreçte bölgedeki Türk Cumhuriyetlerinin yeniden yapılanma, uyum ve kalkınma ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla kurulan ajans, ekonomik ve stratejik gelişmemize paralel olarak daha geniş coğrafyalarda yaşayan halklar gözünde de itibarımızın artması için yeniden yapılandırılarak faaliyet alanı geliştirilmiştir.
Ajansın gerçekleştirdiği çalışmalarından yola çıkarak etki alanını tanımlamak için önümüze bir harita serip, pergelin sabit noktası Türkiye'de olacak şekilde geniş bir yuvarlak çizdiğimizde bir ucunun Avrupa'nın ortalarında, başka bir ucunun Asya bozkırlarının insan yerleşimi dahi olmayan bölgelerinde, diğer bir noktasının ise Kara Afrika'nın adına yaraşır şekilde bahtı kara olan ülkelerinde olduğu görülecektir.
Bu kadar geniş bir coğrafyada eğitim ve sağlıktan, altyapı, tarım ve ulaştırmaya kadar uzanan onlarca alanda yürütülen yüzlerce proje ile amaçlanan acaba nedir?
Bu sorunun cevabını ararken ABD'nin Marshall Planı kapsamında 1948-1951 yılları arasında Türkiye dahil 16 ülkeye yaptığı yardımları iyi okumak gerekir. Acaba ABD bu yardımları niye yaptı? ABD, Neo-Osmanlıcı mıydı? Ya da ülkesinde yoksulluğu ortadan kaldırmıştı da sıra diğer dünya ülkelerine mi gelmişti? Bu soruların cevaplarını ve bugüne uyarlamasını teferruatlı olarak açıklamaya gerek olmadığı kanaatindeyim. Özetle, bu yardımlar yoluyla 1950'lerin her türlü kitle iletişim aracından görece yoksun Türkiye'sinde dahi halkta ABD'nin büyük bir ülke olduğu kanaatinin oluştuğunu ifade etmek yeterli olacaktır. O dönem için haritada yeri dahi bilinmeyen Kore'ye asker gönderilirken bile kazanan tarafta olunduğu ve ülkemizin bu süreçten karlı çıkacağı algısı hâkimdi.Buradan Türkiye savaşa giderken yanına müttefik arıyor gibi yanlış anlamlar çıkarmamak gerekir. Söylemin ifade ettiği, eğer toplum sizin büyük ve güçlü olduğunuza inanırsa, sizin yanınızda kazanacağından emin olursa savaşa dahi giderken büyük oranda tepki göstermez anlamındadır.
Türkiye de geçmiş uygulamalardan dersler çıkararak, geçmişten gelen çeşitli bağlar dolayısıyla etki sahası içerisine alabilme potansiyeli yüksek olan bölgeler başta olmak üzere Afrika kıtasının en geri kalmış ülkelerine kadar TİKA kanalıyla çeşitli projeler hayata geçirerek, ilgili ülke halkları ve yöneticileri nezdinde itibarını arttırmaya çalışmaktadır. Bu itibar artışı sadece devlet için değil, aynı zamanda bölgede iş yapan ya da yapmak isteyen işletmeler için de önemli bir fırsat sunmaktadır.
Sonuç olarak devletler için PR önemli ve ihmal edilmemesi gereken bir konudur. Doğru zamanda, doğru yerde, ihtiyaca cevap veren en ufak projeler bile tıpkı denize atılmış bir taşın yarattığı dalgalar gibi çok büyük bir etki alanı bulabilmektedir.