Dış ticarete niteliksel bakış
Arda TUNCA / Delta Petrol Ürünleri Ticaret AŞ Mali İşler Grup Müdürü
Geçen hafta, dış ticaret rakamlarımız açıklandı. Kasım 2011'de Türkiye 11.1 milyar dolar ihracat ve 18.6 milyar dolar tutarında ithalat yaptı. Yani, 2010 yılı Kasım ayına göre ihracat %18.5, ithalat ise %8.8 oranında arttı. Kasım 2010'da %54.8 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı da 2011'in Kasım'ında %59.6 olarak gerçekleşti.
2011'in Ocak-Kasım döneminde ihracat, 2010'un aynı dönemine göre %20 oranında arttı ve 122.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. İthalat ise %33.5 oranında arttı ve 220.2 milyar dolar seviyesine ulaştı. Dış ticaret açığı, ilk 11 ayda geçen yılın aynı dönemine göre %55.3 oranında artarak 97.7 milyar dolar tutarına geldi. Yine, 2011'in ilk 11 ayı ile 2010 yılının ilk 11 ayı karşılaştırılınca, ihracatın ithalatı karşılama oranı %61.9'dan %55.6'ya düşmüş oldu.
İstatistiki verilerin yorumlanması, geçmişte gerçekleşen ekonomik olayların doğru tespit edilmesine olanak tanımakla beraber, bize gelecekle ilgili bir ev ödevi listesi sunma özelliğine de sahiptir. Türkiye'nin dış ticaret rakamları da bu özelliğe fazlasıyla sahip. Dış ticaret açığımızın hemen hemen yarısı enerji ithalatından kaynaklanmakta. Kalan yarısı ise, çok büyük oranda imalat sanayinin ihtiyaç duyduğu aramalı ve hammadde ithalatından geliyor. İlk 11 ayda, toplam ihracatımızın %93.5'i ve ithalatımızın %76.5'i imalat sanayi ile ilgili ürünleri içeriyor. Yani, sokaktaki vatandaşımızın sandığı gibi yurtdışından lüks otomobil, ziynet eşyası vb. tüketim malları ithal ettiğimiz için oluşmuyor dış ticaret açığımız. Bu tip malların açığımızdaki payı düşük. Ancak, mili gelirimizin dış ticaret açığından kaynaklanan 97.7 milyar dolarlık bölümünü başka ülkelere kaynak olarak aktarıyoruz ve oluşan bu açığın finansmanı için, kısa süreli portföy yatırımlarına, yani sıcak paraya muhtaç hale geliyoruz. Enerji ithalatı için kısa vadede yapacak birşey yok. Yani, ithal ettiğimiz ham petrol, doğalgaz vb. enerji ürünlerinin yerine kendi doğal kaynaklarımızı koyamayacağımıza göre, enerji ithalatına devam etmek zorundayız. Fakat, imalat sanayi ile ilgili ithalat için yapacak çok şey var.
Türkiye'nin imalat sanayi kategorisinde gerçekleştirdiği ihracat, katma değeri düşük olan ürünlerden geliyor. 2003 verileri baz alınarak oluşturulan endekse göre, genel ithalatımızın birim değer endeksi 179.3 iken, genel ihracatımızınki 164,6.
Dünyanın, her sektördeki lider firmaları, araştırma-geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri sonucunda, buluş yaparak piyasaya sundukları her yeni üründen yüksek kar marjı beklerler ve bu karı elde de ederler. Ancak, bu ürünlerin benzerlerini üreten rakipler de o ürünün benzer işlevlerine sahip olanlarını piyasaya sürdükçe, ilk olarak bu ürünü piyasaya süren firmanın bu üründen kar marjı düşmeye başlar. Bu noktada, Ar-Ge faaliyetleriyle üretilen yeni ürünler devreye girmeye başladıkça, piyasa lideri olan firmalar, önceki dönemlerde piyasaya yeni sürdükleri ürünleri fason olarak başka firmalara ürettirmeye başlarlar. Böylece, kar açısından artık kendilerini tatmin etmekten uzak kalan ürünlerin üretimiyle uğraşmak yerine, yeni buldukları yüksek kar marjlı ürünlerin üretimine ve satışına yönelirler. Global piyasalarda, lider firmaları takip eden firmalar da kendi aralarında katmanlı olarak fason üretim yaptırma yöntemlerini tercih edebilmektedirler. Katma değeri yüksek ürünlerin üretimine aday olmak için, bu katmaların yukarılarında yer almanız gerekir. Bu zincirin ne kadar altında kalırsanız, katma değeri o kadar düşük üretim ve dolayısıyla satış gerçekleştirmiş olursunuz. Gazetelerde okuduğumuz söylentilere göre, Steve Jobs ölmeden önce pekçok Apple ürününün yeni modellerini piyasaya sürmek için gizlice bekletiyormuş. Doğru mudur bilemeyiz ama yukarıda anlattıklarım çerçevesinde mantıklı ve bu bilgi doğru olmasa da güzel bir örnek.
Türkiye, yukarıdaki örneğe göre, üretim katmanlarının üstlerinde yer alabilecek bir üretim tarzına sahip değil. Ar-Ge konusunda zayıf olduğumuz için hiçbir sektörde buluş yapabilir konumda değiliz. Dünya lideri firmaların hemen arkasından gelen bir sonraki katmanda da yer alan kaç firmamız vardır bilemiyorum ama rakamlar pek olmadığını söylüyor. Sonuç: Bizim dış ticaretimizin enerji ithalatı haricinde bize pek bir katkısı yok.
Pekiyi, ihracatı terk mi edelim? Hayır. Bir piyasayı elde etmek hiç kolay değil. Mikro açıdan bakınca, üretim, insan kaynakları, satış-pazarlama, finansman, kalite yönetimi, v.s. bir işletmenin tüm organizasyonu yeni bir pazara girmek için ya da girdikten sonra o pazarda ayakta kalabilmek için mücadele ediyor. Bu pazarları kaybedemeyiz. Düşünmemiz gereken, yüksek katma değerli ürünleri üretebilen ve uluslararası piyasalara sürebilen bir yapıyı nasıl oluşturabileceğimiz olmalı.
Almanya, Euro Bölgesi'ndeki tüm kriz ortamı ve euronun tüm dünya para birimlerine karşı güçlü konumuna rağmen ihracatına devam ediyor. Sebep, yüksek katma değerli ürünleri üretiyor olmak. O noktaya gelmek hiç ama hiç kolay değil. Yapısal reformun altını doldurmak için mevcut yapıdan, başka bir yapıya dönmemiz gerekiyor. Bunun için, özel sektörümüzün, konuyla ilgili bakanlıklarımızın ve sektörel kuruluşlarımızın çok detaylı ve kapsamlı çalışmalar içinde olmaları gerekiyor. Teşvik, vergi, avantajlı sektörlerin tespit edilmesi gibi konularda kamu kesimi üzerine düşeni yaparken, özel sektörümüz de TÜSİAD, DEİK, vb. kuruluşlar yoluyla önemli bir dönüşümün içine girmeli. Firmalarımız da buna ayak uydurmalı. Unutmayalım ki yol, uzun bir yol. Bugün çalışmaya başlasak, en az 5-10 yıl arası bir dönemde meyvelerini toplamaya başlayabileceğimiz bir süreç.
Tekrar tekrar söylemekte fayda var: Faizle, kurla oynayarak ve ekonomiyi frenleyip cari açığı küçültüyoruz diyerek, ihracatta rekorlar kırıyoruz diye ortalıkta konuşarak kimse kimsenin gözünü boyamasın lütfen. Sadece altın, borsa, döviz konuşarak hiçbir ekonomiyi ayakta tutamazsınız. Aksi takdirde, oluşan tüm parasal balonlar, arkalarında reel faktörler olmadığı için patlarlar. Unutmayalım, ekonomide fizik kanunları bir hayli geçerli.