”Diyanet'in finansal kaynağını sağlamak için 'dini vergi' toplanabilir”
Kızılcahamam'da düzenlenen 7. Alevi Çalıştayı'nın 3. ve son gününde, Prof. Dr. Hatemi, finansal kaynağa dikkat çekti
KIZILCAHAMAM - Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Diyanet İşlerinin finansal kaynağını sağlamak için "dini vergi" toplanabileceğini, Alevi ve gayrimüslim vatandaşların bu vergiden muaf tutulabileceğini kaydetti.
Kızılcahamam'da düzenlenen 7. Alevi Çalıştayı'nın 3. ve son gününde, cemevlerinin statüsü ve Alevi inanç önderlerinin durumu ele alınıyor.
Prof. Dr. Hatemi, çalıştaya verilen arada, cemevlerinin statüsüyle ilgili soruları yanıtladı. Alevi, Şii ve gayrimüslümlerin ihtiyaçlarının iki farklı şekilde karşılanabileceğini belirten Hatemi, Sünni Diyanetin, kamu tüzel kişiliği olarak ama özerk şekilde varlığını sürdürmeye devam etmesi gerektiğini, Diyanetin kaldırılmasının toplumsal huzuru ve dini birliği bozacağını söyledi.
Genel kamu hizmetleri için toplanan verginin Diyanete kanalize edilmesinin doğru olmadığını ifade eden Hatemi, Diyanet İşlerinin finansal kaynağını sağlamak için "dini vergi" toplanabileceğini, Alevi ve gayrimüslim vatandaşların bu vergiden muaf tutulabileceğini kaydetti.
Alevi, Şii ve gayrimüslim cemaatler için özel bir kanun çıkarılabileceğini dile getiren Hatemi, bu gruplar için kamu yararına özel hukuk tüzel kişiliği kabul edilerek, merkezi bir din işleri örgütü kurulabileceğini söyledi.
Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesinin, Aleviliği İslamiyet'ten uzaklaştırarak, farklı bir din haline gelmesine neden olabileceğine işaret eden Hatemi, "Aleviler bunu istemiyorlarsa cemevinin aslında bir tarikat yurdu olduğunu bilmelidirler. Mesela 'Hacı Bektaş Veli'nin kabrini ziyaret edenin haccı ifa etmiş sayılabileceği' yönündeki yaklaşımlardan kaçınmalı, İslam birliğini muhafazaya çalışılmalıdır" dedi.
Bir diğer yol olarak da Alevilerin şu andaki gibi dernek ve vakıflarla cemevi kurabileceklerini anlatan Hatemi, "Ancak inkılap kanunu olarak zikredilen tekke ve zaviyelerle ilgili kanun, tam hukuk devleti anayasası yapılmadıkça cemevlerinin başında Demokles'in kılıcı gibi durmaktadır. Sünni tarikatlar da 'onlara kabul ediyorsunuz, bize niye etmiyorsunuz' diyebilirler. Bu konuda toplumsal bir uzlaşmaya gidilmelidir" değerlendirmesinde bulundu.
Gazeteci Ali Bulaç da dünkü oturumda zorunlu din dersleri konusunda, din eğitimi ve din öğretiminin ayrı ayrı ele alınması yönünde ortak bir mutabakata varıldığını söyledi.
Din öğretiminin devlet tarafından verilmesi ve derste hem Alevilik hem de Sünnilik ile ilgili konuların yer almasının doğru olacağının benimsendiğini anlatan Bulaç, ders kitabının Alevilik ile ilgili bölümünün Alevi akademisyenler, otoriteler ve bilim adamlarınca yazılabileceğini söyledi.
Din eğitiminin ise devletin işi olmadığı konusunda fikir birliği oluştuğunu dile getiren Bulaç, "Bunu, Alevi çocuklara dedeler ve cemevleri, Sünni çocuklara ise Diyanetin Kur'an kursları vermelidir" dedi.
Din öğretmenlerinin eğitimi konusu üzerinde de durulduğu bildiren Bulaç, konunun felsefik boyutunu öne çıkaran, ön yargılardan uzak öğretmenlere ihtiyaç olduğunun konuşulduğunu kaydetti. Bulaç, ilahiyat fakültelerinin müfredatının da felsefik konulara ağırlık verilecek şekilde düzenlenmesi gerektiğinin gündeme geldiğini kaydetti.
Katılımcıların hepsinin, Alevilerin semahlarını cemevlerinde yapması ve camiye gitmek zorunda olmadıkları konusunda görüş birliğine vardıklarını ancak cemevlerinin isimlendirilmesinde fikir ayrılıkları olduğunu dile getirdi. Bulaç, "Cemevlerine ibadethane statüsü verilirse bunun İslam'da bölünmeye yol açabileceği endişesini ben de taşıyorum" şeklinde konuştu.