Dolaylı vergilerin payı azalacak
2013-2023 döneminde ekonomide, makro istikrardan mikro başarılara geçileceğini kaydeden Kurtulmuş, bu süreçte orta direğin güçlendirileceğini, alt gelir gruplarının ise sosyal politikalarla alım güçlerinin artırılacağını söyledi.
Canan SAKARYA
ANKARA - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 2002-2012 yılları arasında makro ekonomik dengelerin ciddi şekilde yerine oturduğunu belirterek, önümüzdeki 10 yılda ise mikro düzenlemelerin gerçekleştirileceğini söyledi. Kurtulmuş, önümüzdeki 10 yıllık sürecin yol haritasını alt gelir gruplarının sadece sosyal yardımlarla değil sosyal politikalarla güçlendirilmesi, orta direğin üretim içinde güçlü olması ve alım gücünün artırılması, üst yatırımcı grubunun ise Ar-Ge, marka yaratma gücünün artırılarak dünya ölçeğinde rekabet edebilirliğinin artırılması olduğunu açıkladı. Kurtulmuş bu süreçte dolaylı vergilerin payının azaltılmasının amaçlandığını da kaydetti. Kent ekonomilerine ilişkin olarak Nisan ayında başlattıkları çalışmayı sonbaharda tamamlayarak 'Ulusal kent ekonomileri strateji belgesi' yayınlayacaklarını açıklayan Kurtulmuş, her ilde çözüm ortaklarının ellerini taşın altına koymalarını beklediklerini belirtti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Ankara Temsilcimiz B.Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı:
Çözüm sürecinin ekonomiye özellikle de bölge ekonomisine sağlayacağı katkı konusunda beklentileriniz?
35 bin kişi hayatını kaybetti, 7 bin şehidimiz var. Ortaya çıkan manevi kaybı ölçecek bir model yok. Bir de maddi kayıplarımız var. Bir uçağın kalkıp geri dönmesinin maliyeti orta büyüklükteki bir sağlık ocağının kaba inşaatının maliyeti kadar. Ayrıca dolaylı maliyetler var. Bunlardan birisi göçün getirdiği maliyet. Bu şekilde 13-14 kalem tespit ettik. Bunlardan bir diğeri de turizm. Doğu ve Güneydoğu'da 8-10 bin yıllık eski şehirler var ama Doğu ve Güneydoğu'daki turizm potansiyelimizin sadece yüzde 5'ini kullanıyoruz. Bir başka kalem ise sınır ticaretindeki azalma. Ülkenin risk primi arttı, 30 yıl boyunca dış borçları daha yüksek faizlerle almak durumunda kaldı. Doğu ve Güneydoğu'da yatırım yapan işadamlarımız yatırımla ilgili kredi alırken yüksek risk primleri nedeniyle yüksek maliyetlerle yatırım yapmak zorunda kaldı. Ayrıca birçok büyük yatırım yapılamadı. Yine GAP'ın bitirilememesinin de terörle doğrudan ilişkisi olduğunu görüyoruz. Eğer GAP sulama kanallarıyla birlikte bitirilmiş olsa, insanlar topraklarında kalsaydı belki de dünyanın en önemli tarımsal havzalarından birisi ortaya çıkmış olacaktı. Göç dolayısıyla insanlar büyükşehirlere geliyorlar ama bu insanlardan insan kaynağı olarak yeterince istifade edemiyoruz. İnsan gücünün kaybı da çok büyük bir maliyet. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda rakamlar trilyon dolara doğru yükseliyor. Artık barış ekonomisi Türkiye'nin çok ciddi şekilde kanatlanmasını sağlayacak.
-Doğu ve Güneydoğuda teşvikli yatırımlarda artış gözleniyor. Ne kadarı realize olur, beklediğiniz yatırım tutarı nedir?
Bu sadece Türkiye'nin ekonomik potansiyeli ile ilgili bir şey değil, bölge ekonomisinin geneli ile ilgili bir durum. Bizim tahminlerimizin çok üzerinde bir yatırımın bölgede ortaya çıkacağına inanıyorum. Çözüm süreci ile ilgili olarak iki alan var, ekonomik ve sosyal telafi programlarının uygulanması ve göçün geri döndürülmesi. Göçün geri döndürülmesi perspektifi ile hareket ediyorsanız birçok ilave yatırımın orada gerçekleşmesini bütün gücünüzle desteklemeniz gerekiyor ki insanlar tekrar kendi topraklarına dönebilsinler. Daha şimdiden çözüm süreci ile ilgili ortaya çıkan olumlu algı birçok insanın yatırım için bölgede fizibilite hazırlamasına neden oldu. Türkiye'nin çevresindeki ülkelerle Suriye ve Kuzey Irak başta olmak üzere sınır aşan sinerji koridorları oluşturmak için de çalışıyoruz.
-Bu projenin amacı nedir, detayları hakkında bilgi verir misiniz?
[PAGE]
-Bu projenin amacı nedir, detayları hakkında bilgi verir misiniz?
Sınır aşan sinerji koridorları projesinin hem üretim alanına hem de tüketim pazarlarına sınırlayıcı etkisi olan siyasi sınırların aşılması ve bölge ekonomilerinin atılım yapmasında önemli bir katalizör etkisi olacak. Sınır Aşan Sinerji Koridorları Projesi, bölge ülkelerini, sınır aşan ekonomik koridorlarla birbirine bağlayacak.
-Bu koridorlar hangi iller yer alacak?
Potansiyel koridorlar belirledik, bir hat Diyarbakır-Şırnak-Musul-Erbil-Kerkük. Adana-Antep-Urfa üzerinden Halep-Beyrut-Şam'a bir hat olacak. Tekdirdağ-Kavala-Üsküp-Tiran diğer bir hat. Doğu'da Kars-Gümrü-Bakü var, Mersin-Kuzey Kıbrıs-Güney Kıbrıs-Lazkiye, Trabzon-Batum-Soçi şeklinde belirlediğimiz 8 ayrı potansiyel koridor bulunuyor. Bu şekilde şehirlerin ekonomik potansiyelleri ayağa kaldırılarak, bu coğrafyanın ciddi şekilde kalkınmasını temin etmek mümkün. Mesela Iğdır terör meselesi tamamen bitirildiğinde bizim coğrafyamızın en önemli lojistik merkezlerinden biri olmaya aday bir şehir. Türkiye'nin bugünkü manzarasına baktığımız zaman Zonguldak-Hatay hattının doğusunda kalan 51 ilimiz var. Bu 51 ilin 2012 rakamları itibariyle gayrisafi milli hasıladan aldıkları pay yüzde 22 yani 170 milyar dolar civarında, batısında kalan 30 ilimiz ise gayri safi milli hasılamızın yüzde 78'ini karşılıyor bu olağanüstü büyük bir dengesizlik. İstanbul, Böyle bir yapı Türkiye için önemli bir risk. Biz bu çalışmaya 6 Nisan'da başladık, şimdiye kadar 41 ilimizde gerçekleştirdik. Eylül ayına kadar tamamlayacağız ve sonunda ulusal strateji raporunu hazırlayacağız.
- 2023 hedeflerini de dikkate aldığınızda önümüzdeki dönemde atılması gereken adımlar nelerdir?
2002-2012 dönemini biz ekonomide ve siyasette bir değişim süreci olarak isimlendiriyoruz. Türkiye'de demokratikleşme anlamında da o eski Türkiye'nin yapısını tasfiye etmeye dönük önemli dönüşüm alanları ortaya çıktı. 12 Eylül, 28 Şubatla hesaplaşıldı. 28 Şubat'ın finansal mühendislik ayağı gündeme geldi ki burada, 291 milyar dolarlık bir maliyetten söz ediliyor. Banka hortumları, faiz operasyonları ile bütçenin kaynaklarının heba edilmesi gibi konularla Türkiye hesaplaştı. 2010 'da yeni bir anayasa reform paketinin halk tarafından onaylanması gibi önemli adımlar atıldı. İktisadi alanda faizden enflasyona, rezervlerden, bütçeye kadar birçok alanda dengeler yerine oturtuldu. Türkiye'nin şu anda karşı karşıya kaldığı en önemli risk orta gelir tuzağı dediğimiz meseledir. Ekonomide kişi başına milli gelirin 2 bin dolardan 10 bin dolara çıkması çok büyük bir merhale ama 10 bin dolar merhalesinde kalalım diyemezsiniz mutlaka bisikletin pedalını çok daha hızlı çevirmemiz gerekiyor. Türkiye, 2013 yılı itibariyle çok olumlu bir noktada ve 2013-2023 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte ise Türkiye ekonomisi bakımından makro istikrardan mikro başarılara dönülmesi gereken dönem olmalı. Bunun için de Türkiye'nin üretim gücünün, ihracatının, istihdamın artırılması ve dünya ölçeğinde rekabet edebilir bir ekonomi haline getirilmesi ana hedeflerimizden. Diğer bir önemli hedefimiz de üst gruplar, üst yatırımcılar için Ar-Ge'nin, patentin, markaların özendirilmesi ve bir ekonominin en büyük gücünü oluşturan orta direğin güçlendirilmesi. Orta direğin üretim içinde güçlü olması ve alım gücünün artırılması, alt gelir gruplarının ise sadece sosyal yardımlarla değil sosyal politikalarla alım güçlerinin artırılması önemli. Önümüzdeki süreçte vergi politikalarının yeniden düzenlenmesi, dolaylı vergilerin oranının vergi toplamı içerisindeki payının düşürülmesi çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması gibi bir takım reformları bu ekonomik dönüşümü kalıcı hale getirmek için gerçekleştirmek durumundayız.
-Orta direkten bahsettiniz 2013'ten sonra orta direk süreci mi başlıyor?
[PAGE]
-Orta direkten bahsettiniz 2013'ten sonra orta direk süreci mi başlıyor?
Bugün dünya ekonomisinin, gelişmiş ekonomilerin temel sorunlarından biri budur. Bizim avantajımız henüz o sıkıntılarla karşı karşıya değiliz. Şimdiden orta gelir tuzağını aşmak durumundayız. Orta direk bütün ülke sathında zaten bir ekonominin gücünü oluşturur. Problem şu; sanayi kapitalizmi döneminde işler rahattı çünkü insanlar az vasıflı ve büyük üretim süreçleri içerisinde iyi ücretlerle iş bulabiliyorlardı, ileri gitmiş ülkelerde orta direğin gücü üzerinden yükselen bir sanayi gücü ortaya çıktı. Ama 1980'lerden sonra sanayi ötesi ekonomilerin gelişmesi ile birlikte özellikle 1990'lardan sonra finans kapitalin gelişmesi ile birlikte gelişmiş ülke ve ekonomilerin ana perspektifi üretim, orta direğin ayakta durmasından daha çok finans kapitalizmine doğru kayma oldu.
-Türkiye bu tuzağa şimdiye kadar düşmedi mi?
Bize liberal ekonomi şunu öğretiyor ' birileri kaybeder birileri kazanır' yok böyle bir şey biz herkesin kazanacağı bir ekonomik modelin üzerinden Türkiye'yi geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bunun için üst grup Ar-Ge yatırımları yapsın, marka üretsin, küresel rekabette olsun, devlet de buna destek sağlasın ama orta direğin de ayakta durabileceği onların da üretebileceği esnaf ve sanatkarın, KOBİ'lerin de çok ciddi şekilde güçleneceği ekonominin ana damarlarını canlı tutacağı bir yapıyı mutlaka kurmak ve güçlendirmek durumundayız.
Son olarak Türkiye 4-4.5 aralığında bir büyümeyi sağlamalı ki 2023 hedeflerini gerçekleştirebilsin. Bunun içinde üretim esas olmalı. Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin Ar-Ge, patent ve maka geliştirme mecburiyeti var.
Finans kapitalin gelişmesi zulme yol açtı
Finans kapitalin gelişmesi parayı ve zenginliği çoğalttı ama dünyadaki zenginliği birkaç insanın elinde dolaşan bir zulüm aracı haline getirdi. 2012 rakamlarına göre dünyada en zengin 200 kişinin servetleri 2.7 trilyon dolar. 3.5 milyar insanın yaşadığı ülkelerdeki toplam milli gelir ise 2.2 trilyon dolar yani bir kefede 200 kişi, bir kefede 3 milyar kişi böyle bir yapıyı dünya kaldıramaz, hiçbir gelişmiş ekonomi de kaldıramaz. Türkiye de bu tuzağa düşmeden üretecek ve ürettiğini hakça paylaşacak bir ekonomik yapıyı hayata geçirmek zorunda.
10 yılda 35 ilin zenginleşmasi planlanıyor
[PAGE]
10 yılda 35 ilin zenginleşmasi planlanıyor
Önümüzdeki 10 yıl içerisinde Hatay- Zonguldak hattının doğusunda kalan 51 ilden en az 30-35 tanesini yukarıya çıkartabilir, Gaziantep, Kayseri, Bursa, Manisa seviyesine gelmesini sağlayabilirsek üretim gücüne dayalı çok sağlam yapıya sahip bir ülke haline geliriz. 'Kent Ekonomileri Formu'nun ana çıkış noktası bu. Biz istiyoruz ki illerdeki çözüm ortaklarının tamamı bir araya gelsinler kendi illeri ile ilgili hangi projeleri teklif ediyorlar, hangi eksiklikleri görüyorlar, bu eksikliklerin nasıl kapatılmasını öngörüyorlar ve kendileri bu süreçlerin içinde nasıl yer almak istiyorlar bunları anlatsınlar. Bu çerçevede 85 öğretim üyesi arkadaşımızla birlikte 3 ay süren bir hazırlık çalışmasının ardından hazırladığımız kent ekonomileri formunu başlattık. Bu resmi bir forum değil. Sivil bir forum, demokratik, katılımcı, gönüllü bir forum. Ben de toplantılara katılıyorum. Herkes yuvarlak masalarda tekliflerini getiriyor tartışıyor, en sonunda bunları ulusal kent ekonomileri stratejisi haline dönüştüreceğiz.
Enerji üssü olunca Türkiye havalanır
Yeni enerji politikaları sayesinde Türkiye enerji üssü haline gelecek ve bunun getirmiş olduğu kazancın Türkiye'yi ekonomik olarak uçuracağına inanıyoruz. Öte yandan şehirler üzerinde çalışıyoruz ama henüz bir hükümet politikası haline gelmedi. Yani ülkeler değil şehirler üzerinden her şehrin kendi ekonomik gücünü ortaya koymasını sağlamak ve böylece bir örtülü ekonomik bölge oluşturmayı hedefliyoruz. Her kent kendi ekonomik gücüyle ortaya çıkacak.
Ayrıntılardaki Numan Kurtulmuş
Ferit B.Parlak
İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İ.Ü İşletme bölümünü bitirdikten sonra ABD'de yaptığı "Stok Yönetiminin Data Base Yaklaşımıyla Entegre Edilmesi" ve "Model İnsan Tipi Açısından Endüstri İlişkilerindeki Değişim" konularındaki yüksek lisans ve doktora tezleri ile 1992'de 'İktisat Doktoru', 1994'te 'doçent', 2004'te 'Prof' ünvanlarını alan Numan Kurtulmuş ile 2010 yılının başında yaptığımız sohbette ekonominin yanı sıra Fazilet Partisi İstanbul İl Başkanlığı'ndan Saadet Partisi Genel Başkanlığı'na uzanan süreci konuşmuştuk. O sohbette Kurtulmuş, "Türkiye'nin realiteleri üzerine inşa edilecek bir ekonomik programa ihtiyaç var", "Ekonomi üretim, istihdam, ihracat üzerine inşa edilmezse ayakta kalmak mümkün değil" , "Siyasetteki mevcut üslup şekli soğuk savaşın siyaset tarzıdır" şeklinde yorumlar yapmıştı.
Önceki gün yaptığımız sohbette ise üç yıl önceki sohbette söylediklerini tekrarladı ve realiteler üzerine inşa edilecek Stratejik Planı anlattı Kurtulmuş.