Dünyada ve Türkiye’de ketencik
Prof. Dr. Fikret AKINERDEM - S.Ü. Ziraat Fakültesi, Endüstri Bitkileri Anabilim Dalı Başkanı, Biyoyakıtlar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
Ülkeler her türlü kendi güç ve potansiyellerinin farkında olmaz ve onu kullanamaz ise bir şekilde başka ülke veya organize güçlerin ekonomik, siyasi, kültürel ya da sosyal etki alanına girerler. Bu durum o ülkenin bağımsızlığının teminat altında olmadığının en önemli belirtisidir.
Burada sözü edilen söz konusu ülkeler için gıda, enerji ve temiz çevrenin teminatı olan tarım potansiyelidir. Ülkemiz tarımsal üretim potansiyelin bakarsak, ABD, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi üretim potansiyeli yüksek ülkeler dışında, bizim kadar tarım potansiyeline sahip Avrupa ülkeleri arasında tarımda söz sahibi olan Fransa ve Almanya ile yarış içerisinde olmamız hiçte zor değildir. Bugün tarımsal üretim alanı Almanya’nın 16 milyon hektar, Fransa’nın ise 30 milyon hektar, Türkiye’nin ise 27 milyon hektardır (bunun her yıl ancak 20 milyon hektarı üretimde kullanılmaktadır). Bu iki ülkenin Türkiye ile tarımsal potansiyelleri yağış rejimleri dışında çok farklı değil, ancak işletme büyüklükleri bizden farklıdır ki bu durumdan dolayı bizim toplam üretim yapımıza fark atmaktadırlar. Bu ülkeler her türlü tarım ihtiyaçlarını (özel iklim isteyen pamuk dışında) karşılamakla birlikte, herhangi fazla ihtiyaç için tarıma açacak yeni alanlarının olmadığı bilinir.
Türkiye için bu durum oldukça büyük farklılıklar gösterir. Bizim ise her yıl yetersiz yağışa bağlı olarak nadasa bırakılan ve tarımda kullanılmayan yaklaşık 5 milyon hektar (bazı istatistiklere göre 4-7 milyon ha arası) üretim alanımızın vardır. Bu değerde bir alan birçok Avrupa ülkesinin toplam alanından büyüktür. Bu alan değerlendirilmez ya da üretimde kullanılmaz ise bunun ekonomik bir anlamı yoktur. Oysa bizimle aynı kıtada bulunan bazı ülkelerde bizde olan bu avantaj yoktur ve bu gibi alanlarda yetiştirilebilecek özel bitkilerimizin olduğu bir gerçektir ve aşağıda bunların bir kısmını ekonomik olarak ele alacağız.
Konuyu en çok ihtiyacımız olan yağ bitkileri üretimi ve üretim politikaları açısından ele almak istiyorum. Yağ bitkileri ülkemizin tarım sektörü açısından en sıkıntılı bölümüdür. Son yıllarda yağ bitkileri ve türevlerine (yağlı tohum ve küspe dahil) yılda 3.5 milyar dolar ödemekteyiz ancak, bu değer giderek artmaktadır. Diğer bir ifadeyle bu değer içinde 1.7 milyon ton bitkisel yağ tüketimimizin 1 milyon tonu ithal edilmekte buna yaklaşık 2 milyar dolar ödemekteyiz.
Aslında, üzerinde yıllardır ısrarla durduğumuz yağ bitkileri üretim problemi çözülmeyecek bir konu değildir. Çözüm için yukarıda açıkladığımız üretimde kullanılmayan tarım alanları ve geçmişimize yani geçmişte ürettiğimiz yağ bitkilerine bakmamız gerekmektedir.
Geçmişte var olan ancak bir şekilde unutulan, bugün üretilmeyen veya çok az üretilen geleneksel bitkilerimize ne oldu? Bir aspir (diken), kolza, hardal, ızgın (bezir), pelemir (karamık), susam, keten ve ketencik bitkilerimiz vardı. Değirmenlerde tohumları öğütülen ve sıkılarak ham yağı farklı şekillerde tüketilen bu bitkilerimizin durumu nedir? İşin sırrı buradadır. Madem ki, yetersiz yağışa bağlı olarak bu arazilerimizi kullanamıyoruz, alın size bu iklim ve toprak şartlarına veya arazilere uygun bitkilerin yeniden tarımda gündem alması asli görevimiz, özellikle bu bitkilerimizin yemeklik yağ ile birlikte biyoyakıt (biyodizel) üretimine işlenmesi bu bitkileri yeniden nadas alanlarında kazandırarak ülke ekonomisinde bu alanları avantaja çevirmenin yollarının aranması ana hedefimiz olmalıdır.
Bunlar arasında aspir son yıllarda hayli yol almıştır. Artık sıra ızgın, pelemir ve ketenciğe gelmiştir. Toprak ve su isteklerine bakarsak tüm bu bitkiler ekstrem şartların bitkisidir. Bunlar arasında aspir, yemeklik yağ kalitesi en yüksek, yemeklik yağ ihtiyacımızı karşılamada en uygun bitki olması yanında; diğer ketencik, pelemir, hardal ve ızgın gibi bitkiler enerji üretimi (biyoyakıta) açısından daha uygun bitkiler olarak bilinir. Bunlardan ketencik bitkisi özel bir öneme sahip olup son yıllarda jet yakıtı olarak üzerinde dünya çapında durulmaktadır.
Yalancı keten, Alman susamı, Sibirya yağlı tohumu gibi isimlerle de tanınan ketencik (Camelina), Kuzey Avrupa ve Orta Asya’nın doğal bir bitkisidir. Yaklaşık 3000 yıldan beri tarımının yapıldığı ve yağının insan beslenmesinde, lamba yakıtı, masaj yağı olarak kullanıldığı bilinir. Birçok türü olmakla birlikte bunla çerisinde ekonomik önemi olan tek tür Camelina sativa’dır. Bir yağ bitkisi olan ketenciğin, yazlık ve sert kışlara dayanıklı tipleri vardır. Kışlık ve yazlık formlarda değişmek üzere ortalama verimi hektarda 3 tona kadar çıkmaktadır. Yağa işlendikten sonra kalan küspesinin protein oranı neredeyse soya bitkisine yakındır (%40 kadar). Bu da kanatlıların yem rasyonlarına belirli oranda alınması demektir.
Ketencik diğer bazı yağ bitkilerine kıyasla yetersiz toprak ve iklim şartlarında aspir gibi yüksek verim alınabilmektedir. Vejetasyon süresinin kısa (60-90 gün)ve birçok hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı olması nedeniyle son zamanlarda ABD, Fransa, Çin, Ukrayna, Finlandiya, Slovenya, Almanya ve Kanada başta olmak üzere birçok ülkede yetiştirilmekte ve üretimi giderek artmaktadır. Yemeklik yağ bakımından kaliteli ve besleyici olmakla birlikte (Omega 3 ve Omega 6 bakımından % 60’lara ulaşan değeri ile oldukça zengindir) yumurta aynı zamanda biyodizel ve sanayide makine yağlamada kullanılmaktadır. Yine yağı sağlık sektöründe sağlıklı beslenme ve masaj yağı olarak tüketilmektedir.
Tarımına küçük ve zor çimlenen bir tohuma sahip olmasıyla biraz özen gösterilmesi gerekmektedir. Kuru tarım alanlarında özellikle yazlık üretimde yüksek verim için erken ekim yapılması gerekir. Yağ oranı %40’lara ulaşmaktadır. Özellikle biyoyakıt (biyojet) üretiminde önemli bir kriter olan iyot indeksine bağlı olarak donma noktasının ve akıcılığının yüksek olması uçak yakıtı olarak kullanılmasında tercih nedenidir. Dünyanın birçok ülkesinde (ABD, Almanya, Japonya gibi) yağı uçak yakıtına (biojet) işlenmiş deneme uçuşlarında başarıyla kullanılmıştır. Ticari uçuşlarda da kısa zamanda yer alması beklenmektedir. Ülkemizde de böyle çalışmalar ketencik üretiminin hedefleri arasındadır.
Bu bilgiler dahilinde ketencik bitkisi, bundan sonraki dönemlerde Ülkemiz tarımsal üretim gündemine girmelidir ve girecek gibi de görülmektedir. Önemli olan bu bitkiyi, yetişme şartlarını, kullanım alanlarını tanımak ve muhataplarına (üretici, tüccar, sanayici ve devlet) tanıtmak gerekir. Bu tanıtım ve değerlendirme bu doğru zeminlerde yapılmalıdır. Yukarıda sözü edilen muhataplar ketencik ile ilgili çalışmalarını tarım tekniği ve ekonomisi yönünden ortak çıkarlar doğrultusunda ele almalıdır.
Marjinal alanlarda (kırsal) yetiştirilecek bir bitki olan ketencik, kaliteli ve değerli yağı, özellikle en çok ihtiyacımız olan enerji yakıtı (biyojet) olarak kullanılmasındaki yeri, kısa vejetasyon süresi ile üreticiye üretim çeşitlendirilmesindeki yüksek getirisi, münavebe sisteminde yer almasındaki avantajı, sınırlı toprak istekleri bu bitkinin tercihini ve yaygınlaştırılması için önemini artıran nedenler olarak görülebilir. 4-5 milyon hektarı bulan nadas alanlarımızda iyi bir münavebe sistemi içerisinde en az 1 milyon hektarının ketencik üretimine alınması, kışlık-yazlık ekim ve tohum verimine göre 500-800 bin ton bitkisel yağa eşdeğerdir. 2 milyon ton üzerinde tüketilen jet yakıtımızın bir kısmının karşılanması ile jet yakıtı olarak 1-1.5 milyar doların yerli imkanlardan elde edilmesi demektir. Başka bir ifadeyle üretimde kullanılmayan 4 milyon hektar alnımızın aspir, ketencik, ızgın ve pelemir gibi bitkilerce kullanılması, 3.5 milyon dolar olan yağ açığımızın kapatılması, hatta neredeyse 1 milyon ton kadar bitkisel yağın da biyodizel ve biojet yakıtına işlenmesi demektir.
Ketencik konusunda ülkemizde araştırma ve üretim çalışmaları henüz yeni başlamıştır. Bu çalışmalar Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Tarım Bakanlığı Enerji Enstitüsü’nce yürütülmektedir. Özellikle nadas alanlarının değerlendirilmesi, üretimin çeşitlendirilmesi konusunda doğru bir münavebe sisteminin (hububat, aspir, baklagiller ve kısa vejetasyonlu ve yıllık yem bitkileri ile) uygulanması, ketenciğin bu sistemde kuvvetle yer alması demektir. Yapılacak çalışmaların başında doğru çeşitler (tohumluk) ve doğru üretim alanlarının seçimi gelir. Bu iki konu ilgililerce (üretici, sanayici ve kullanıcı) iyi planlanmalıdır. Son zamanlarda üzerinde ısrarla durulan yerli tarım ürünlerine dayalı biyoyakıt üretim politikaları ile bu bitkinin bitkisel üretimi destekleme programlarına da alınması durumunda Ülkemiz şartlarında kısa zamanda üretiminin beklenen hedef doğrultusunda artacağı beklenen bir sonuç olacaktır.