Dünyayi inşa edenler
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
DÜNYA Gazetesi / İNTES işbirliği ile bu yıl üçüncüsü düzenlenen ' Dünyayı İnşa Edenler' sempozyumu 24 Mayıs'ta Ankara Swiss Otelde yapıldı. Sempozyuma, başta hükümet adına Devlet Bakanı Sayın Zafer Çağlayan olmak üzere, iş camiasından çok büyük bir katılım vardı.
DÜNYA Gazetesi Başyazarı Sayın Osman S. AROLAT'ın yönetiminde, Doğuş adına Sayın Gönül Talu, Eser adına Sayın İlhan Adiloğlu ve Tekfen adına Sayın Ümit Özdemir büyük ilgi ile izlenen çok yönlü ve doyurucu konuşmalar yaptılar.
Ortaya konulan genel tabloya bakıldığında, kıvançla belirtmek gerekir ki, günümüzün çağdaş Türkiye'si artık dünyayı inşa edenler arasında belirgin vasıflı bir yere sahip.
Türkiyemiz, müteahhitlerimiz ve çalışanlarımız aracılığı ile dünyanın dört bir tarafına taşınmış, modern maddi eserlerle çeşitli ülkelerin topyekun imar ve kalkınma çabaları içinde tartışılmaz yerini almıştır. Böylesi bir sonucu, yıllardır büyük fedakarlıklar pahasına çaba göstermeye devam eden ne Dışişlerimiz ve ne de Turizm ve Tanıtma Bakanlığımız istenilen düzeyde sağlayabilmiştir.
Önceleri Libya, Mağreb ülkeleri, Orta Doğu, Rusya ve Orta Asya cumhuriyetlerinin yüzünü değiştiren, onları çağdaş alemin ayrılmaz unsurları olma yoluna sokan girişimcilerimiz, zaman içinde, iş yönetiminde ve tedarikte atılımlar göstererek, Batı Avrupa'da Büyüklerle ortak halde ve bir çok ahvalde tek başına ileri teknoloji gerektiren önemli ve kompetitiv projeleri başarıyla tamamlamışlardır. Bu yönüyle girişimcilerimiz Batı'daki taahhüt sektörünün aranan asli unsurları haline gelmişlerdir.
Özellikle Sayın Ümit Özdemir'in bu sonuncu hususa ilişkin gözlemleri şahsen dikkatimi fazlasıyle çekmiştir. 'Toplam Kalite' felsefesinden ve (Engineering and Procurment Contract) uygulamasından bahseden Özdemir, girişimcilerimizin artık büyük projelerin parçası, ortağı olmayı yeğlemelerini, bunun için iş idaresinde ve tedarikte ileri reformları tezelden gerçekleştirmelerini, gereken hallerde 'birleşme' yollarını denemelerini önermiş, çabaların, finans, politik, güvenlik ve sağlık riskinin yüksek olduğu Afrika ve benzeri ülkelerde dağılmamasına özen gösterilmesini telkin etmiştir.
Gerçekten, 1970'li yılların ikinci yarısında Libya'da başlayan serüvende firmalarımızın ve çalışanlarımızın birincil öncelikleri, yurtdışı iş yönetiminde kendilerini geliştirmek ve istihdam yaratarak yurtiçi ekonomiye katkıda bulunmaktı. Bu amil düşüncelerle, proje seçiminde olsun, çalışılan ülkedeki ağır koşulların iyileştirilmesinde olsun, firmalarımız ister istemez pek seçici davranmak şansına sahip değillerdi. Aradan geçen kırk seneye yakın bir zaman içinde alınan mesafelere bakıldığında, taahhüt sektörümüzün bugün fazlasıyle 'upgrade' edildiğini görüyoruz. Dolayısıyle 'selektif' olmak için epey haklı nedenlerimiz var.
Girişimcilerimizin uluslararası arenadaki bu çabaları, bir de hükümetten beklenen ilgi ve katkılarla takviye edilebilirse, hiç şüphe edilmesin ki, Dünyanın veçhesi zamanla artık Türk kaşesi taşıyacaktır.