Durmak yok, durgunluk var!
Aydın ÖNCEL/İktisatçı
Türkiye son yıllarda cari açık pahasına, ithalata dayalı büyüme modelini benimsemiş, bu model sonucu cari işlemler açığı rekorlar kırmıştı. Hızlanan sıcak para girişinin reel kurları düşürmesiyle cazip hale gelen ithalatın patlaması sonucu büyüyen cari açık, büyümeyi sürdürülemez bir noktaya getirmiştir. Oysa, cari açık/milli gelir dengesindeki
bozulma, yüksek büyümenin sürdürülemez olduğunun işaretlerini yıllar önce vermeye başlamıştı.
2001 krizi sonrası dünya konjonktürü gereği toparlanan piyasalar, 2006 yılından itibaren ekonomi için negatif sinyaller vermeye başlamıştı. Yaşanacak bir küresel olumsuzluktan en fazla etkilenecek ülkelerin başında Türkiye'nin
olması beklenmekteydi. Gelinen noktaya bakıldığında öyle de oldu.
Ekonomide son durum
Piyasalarda şimdilik, likidite sıkışıklığı fazla hissedilmese de, ciddi bir volatilite (oynaklık) yaşanmasa da siyasi gelişmeler yakın gelecekte olacakların çok açık habercisi durumundadır. Her ne kadar başta IMF ve uluslararası derecelendirme kuruluşları cari açığımızın önemli bir sorun yaratmayacağını savunsalar da, bu riskler karşılığında elde edilen büyümenin üretime dayanmayan, sadece sıcak para girişinden kaynaklandığı ortadadır. Bunun en önemli kanıtı da şüphesiz, 2008'in son çeyreğine kadar elde edilen büyümeye rağmen artan işsizlik oranıdır.
Artan işsizlik ve yükselen siyasi tansiyon göz önüne alındığında kısa ve orta vadede Türkiye ekonomisi için çizilmeye çalışılan pozitif tablo pek gerçekçi görünmemektedir.
2009'un ilk çeyreğinde yaşanan dalgalanmalar bize sıcak paranın ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermiştir.
Ekonominin çok iyi gittiği hatta coştuğu söylemlerinin sıkça kullanıldığı dönemlerde ortaya çıkan bir krizle, elde edilen kazançların içeride yatırıma dönüşmediğini ve anında hızla dışarı çıkarıldığını hep birlikte yaşadık. Ülke içinde
elde edilen, hisse senedi, bono ve tahvil, gayrimenkul vb.yatırım araçlarından elde edilen, büyümeyi desteklemesi gereken kaynaklar bir çırpıda dışarı çıkartılmış ve Türkiye krizin ortasına itilmiştir.
Gelişmekte olan ekonomilerin adeta kaderi haline gelmiş olan sıcak para girişleriyle elde edilen büyümeler sonucunda yaşanan sert düşüşler krizleri tetiklerken, bu ülkelerde ciddi istihdam sorunları yaratmaktadır. Bunun nedeni yabancı sermayenin yatırım odaklı olmaması ve en ufak bir tedirginlik halinde elde ettiği karlarla bulundukları ülkeleri terk etmeleridir. İşte Türkiye son iki çeyrekte bu çıkışların bedelini çok ağır ödemiştir.
Söylendiği gibi ekonomi hiçbir zaman coşmamış, sıcak para girişleriyle şişirilmiştir. Şişirilen balonların bir kısmı en ufak bir çalkantıda patlamış, kalanları da çok yakın gelecekte patlamak üzere hazır beklemektedir.
Sonuç
Ne yazık ki, Türkiye yaşadığı krizlerden gerekli dersleri almamaktadır. Yakın geçmişte yaşadığımız krizlerin öncesinde de yüksek cari açık ve yüksek büyüme rahatlıkla gözlemlenmektedir. En son 2001 krizi öncesinde, 2000 yılında Türkiye yüzde 6.3'lük bir büyümeyi yakalamış ancak bu büyümedeki her 100 dolar için 67 dolar cari açık vererek ağır bir bedel ödemişti.
Şimdi ise, ekonomimiz 2009'un ilk çeyreğinde yüzde 13.8 küçülerek tarihindeki tüm krizleri geride bırakmıştır. Bu oran Cumhuriyet tarihimizdeki, 1945 Dünya Savaşı yıllarındaki 15.3'lük küçülmeden sonraki en ciddi daralmayı işaret etmektedir.
Her fırsatta küresel krizin arkasına sığınmaya çalışan hükümet yetkilileri, dünyanın en büyük ekonomilerinde bile küçülmelerin yüzde 6-7'leri geçmediğini görmezden gelerek çok ciddi bir krize daha zemin hazırlamaktadır. Türkiye, Baltık ülkeleri Letonya ve Estonya'dan sonra Avrupa'da en fazla daralan ülke durumuna gelmiştir. 2008'in son
çeyreğinde yüzde 6.2 olan küçülme, 2009'un ilk çeyreğinde ikiye katlanarak adeta alarm vermektedir.
Yılın ilk çeyreğinde tüketim yüzde 9.2 gerilerken, yatırımlarda üçte bir oranında azalma görülmüştür. Kamu yatırımları artarken, özel sektör yatırımlarında yüzde 35.8'lik inanılmaz bir düşüş yaşanmaktadır.
Üst üste iki çeyrekte meydana gelen küçülmenin karşılığı ekonomide, resesyon (durgunluk) dur. Öncesinde küresel kriz görmezden gelinerek, şimdilerde ise küresel krizin arkasına sığınılarak Türkiye yeni bir krizin eşiğine getirilmiştir.
Sürekli gündem değiştirerek, ekonomik krizin sumen altı edilmesi doğru bir yol değildir. Hükümet işe "durmak yok, durgunluk var!" sloganıyla başlamalı ve bir an önce ekonomiyi soktukları bu darboğazdan kurtarmanın yollarını aramaya koyulmalıdır. Ekonomi tamamen çökmeden ekonomik ve siyasi mekanizmalar harekete geçirilmelidir…