Düyun-u ekonomi yüzyılın sonunda şimdi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin Hakkı KAHVECİ

Belki hep yazılarımı dayandırdığım tarih beni utandıracak. Fakat yaşanan onca olayı analiz ederken tarihte hatta yakın tarihte olup olmadığını araştırmak önümüzdeki yaşanabilecek olan olaylara ışık tutar. Bu yüzden bugünlerde biraz gerilere bundan 100 yıl öncesine gidelim dedim.

Sene 1853-1856 yılları arasında malum Osmanlı İmparatorluğu son demlerinde bir Kırım harbi yaşadı. Kırım harbinin ağır yükünü taşıyamayan Devlet-i Ali Osmani 1854 yılında tabiri caizse ele güne muhtaç olmuş. Yani ilk borçlanmasını gerçekleştirmiş.

Devlet-i Osmani 1854-1874 yılları arasında yani yirmi yıllık sürede tam on beş kez borçlanma yoluna gidiyor. Bu işin ortalaması her on dört ayda bir borç alarak yaşayan bir imparatorluk herhalde sadece Osmanlı olmuştur.

1875 yılında tefecilere devamlı surette borçlanan Osmanlı defterlerine bir bakmış ama bakakalmış. Çünkü devletin gelirlerinin yüzde yirmi beşini aşmış bir borç manzarasını borçlanmanın yirmi birinci yılında fark etmişler.

1875 yılı Devlet-i Osmani için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü Düyun-u Umumiye' ye doğru giden yolda devletin vergi gelirlerinin %25 fazlasını aşmış bir borç olduğu ortaya çıkmıştı.

Ve aynı yıl "Ramazan Kararnameleri" olarak adlandırılan yani faizlerin borcunu Devlet-i Osmani ödeyemiyor. Alacaklı olan tefecilere ve bankalara diyor ki "Osmanlı Devleti artık bu faizleri ödeyemez" .

Sonrasında faizler beş yıl için yarıya indirildiğini devlet Ramazan Kararnamesi ile Avrupa banker ve bankalarına bildiriyor. O tarihte altının değeri 235 kuruş iken, bir anda 900 kuruşa çıkmıştı. Şimdi altın fiyatlarında oluşan fiyat artış rallisinin o gün yine Osmanlı tarafından yaşandığının farklı bir resmidir. Sadece 2011 yılı içerisinde TL'nin değer kaybının dolar karşısında ulaştığı rakamı göz önüne alırsak tablo hiç de farklı değil. Yani altında oluşan fiyat artışı o ülke için veya ülkeler için her zaman bir savaşın habercisidir. Tıpkı yüzyıl önce olduğu gibi,

1875'te alınan bu radikal ekonomi tedbirleri ekonomik sıkıntıyı çözememiş ve sonuç olarak 1879 yılında "Altı vergi idaresi adı altında o günkü ismi ile Rüsüm-u Sitte idaresi" kuruldu. Bu idarenin görevi tefecilik yaparak Osmanlı Devleti'ne borç veren galata bankerlerine Osmanlı'ya ait altı verginin on yıllığına tahsilatını yapma hakkını galata bankerlerine devretmek oldu. Hani Levantenler var ya işte onlar. Faiz geliri üzerinden İstanbul'da mal mülk sahibi olan yabancılar. Yani Osmanlı tefecilerin eline öyle bir düşmüş ki vergi gelirlerini on yıllığına yabancılara özelleştirmiş olmak zorunda kalmıştı.

1854-1879 yılları arasında Devlet-i Osmani'nin almış olduğu ekonomi tedbirleri maalesef ekonomiyi bir türlü rayına oturtamıyor.

Sene 1881 ve Devlet-i Osmani son olarak kendini ekonomik açıdan tasfiye edecek olan Düyun-u Umumiye İdaresi'ni kurarak 1933 yılına kadar borçlarını ödemek maalesef genç Türkiye Cumhuriyeti'ne kalıyor.

Osmanlının har vurup harman savuran şatafatının bedelini kanları, canları ve paraları ile bizim milletimiz ödedi. Türkiye Cumhuriyeti son on yıldır gelirinden fazla borçlanıyor. İktidar ve güç sahipleri şatafata yapılan harcamalara ses çıkartmıyor. Aslında Lale devrinin bugünlerde bittiği ve Fetret devrine yani birliğimizin yerine ayrışmamızın ön plana çıktığı bir dönemi yaşıyoruz.

Tarih bilen ve dün nelerin yaşandığını okuyabilen devlet adamları bugünleri çok iyi muhasebe edebilir. Evet, son yıllarda böyle devlet adamlarımız artık yok. Fakat bilesiniz ki devletine, milletine bağlı bürokratlarımız da yok. Bugünlerde tasfiyeler Irak örneğinde olduğu gibi silah gücü ile yapılıyor. Irak nasıl tasfiye edilip borçlandırıldıysa sonra Irak'a dost ülkeler toplantısı veya son günlerde yaşanılan Libya'nın dostları toplantısında bakıyorsunuz Batı ülkeleri gidip Libya'yı yerle bir etmişler. Sonra aynı masada Libya'nın dostu olduğunu ifade ediyorlar. Libya halkına ait olan dondurulmuş mali kaynakları Libya halkının hizmetine sunup sunmayacaklarını tartışıyorlar.

Bu ne yaman çelişkidir ki; Cumhuriyet tarihinin devasa cari açığı ve devasa boyutlara ulaşmış olan iç ve dış borçlanması maalesef 2002 yılından bu güne kadar yapıldı.

Osmanlı'nın şatafatının bedelini millet ödedi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlı'dan kalan borçların son taksitini 1987 yılında 20 bin ABD doları olarak Turgut Özal'ın Başbakanlığında sıfırlamıştı.

Bugün ekonomideki dengesizlikler ve daha birçok eksiklik yarın yeni nesilleri zorlar hale doğru gidiyor. Bu günlerde böylece tarihe bir not da ben düşmüş oldum. Tabii duyan ve anlayanlar varsa.