Ekonomimizde dengesiz denge

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Hamit Bozkurt /Eski Maliye Müfettişi

İktisat biliminin temel  kurallarından biri "yüksek faiz-sıkı para politikası talebi, tüketim oranını azaltır tasarruf oranını artırır" kuralıdır.  Bu kuralın oturduğu zeminde ekonominin bir parası vardır, iki paralı değildir. Bir başka deyişle ekonomideki döviz para faizi ve maliyeti ile milli para faizi ve maliyeti arasında böylesine bir uçurum yoktur. Bunlar ters yönde  değil aynı yönde hareket ve etki içinde olurlar. Faiz ve  maliyet farkı belirli bir büyüklüğü geçince döviz arzındaki artış kuru düşürerek reel faiz farkını giderek daha da  büyütmekte ve kendi kendini besleyen bir sürece, zincire dönüşmektedir.  Tabii ki zincir kopuncaya kadar.

Türkiye "İktisatda yeni bir sayfa açtı; Milli para arzı sıkılaştıkça ve faizi yükseldikçe ekonomideki para arzı gevşemekte, ekonomiyi finanse eden para faizi düşmekte, Hazine'yi  finanse eden para faizi yüksek  kalmaktatadır. Kısaca netleştirip ifade ettiğimizde, bügüne kadar bilinen iktisat kuralının  zıddına, milli paranın faizinin yükseltilmesi tüketim oranını artırmakta, tasarruf oranını azaltmaktadır*.  İktisat bilimine  eklenen bu yeni  kurala "tahterevalli kuralı, ya da Bozkurt kuralı" diyebiliriz.  Neden tahterevalli aşağıda göreceğiz.

Devletin parası tek ve Türk Lirası'dır. Ülkemiz  ekonomisi ise özellikle son yıllarda iki paralı olmuştur. Ekonomik parametreleri, göstergeleri daha çok etkileyen ve belirleyen ise, günümüz için, bu ikinci para yani dövizdir. Döviz Türkiye'de hem değer saklama, hem mübadele, hem finansman ve benzeri para fonksiyonlarını Lira gibi, hatta çoğu zaman  daha hakim karakterli olarak sürdürür hale  gelmiştir.

Ekonomideki, özellikle para ve faiz politikalarındaki başarısızlıkların ya da ilginçliklerin en önemli nedenlerinden birisi bu iki paralı oluşun farkındalığının yetersiz olması  veya yeterince dikkate alınmamasıdır. Ülkemiz ekonomisinde dolaşımda ve ekonomiyi finanse  eden  iki para, Türk parası ve döviz (yabancı  para) olduğu halde, hatta çoğu açılardan belirleyici olan döviz paranın göstergeleri olduğu halde, para arzı sadece Devletin resmi parası  liradan ibaretmiş gibi politika kararları alınıyor olmasıdır.

Merkez Bankası, ekonomide sadece lira arzı varmış gibi,  sıkı para politikası uygulamak, böylece talebi kısmak ve enflasyonu azaltmak amacıyla lira reel faizlerini artırıyor. Dünyada  döviz arzı bol ve  reel faizleri lira reel faizlerinin defalarca kat altında  olduğundan, ekonomik birimler lira olarak makul   faizle borçlanamadığı parayı çok daha düşük faizlerle dışarıdan döviz borçlanarak sağlamaktadırlar. Üstüne ilaveten yabancılar da büyük faiz farkından yararlanmak için dövizini ülkemize getirip liraya çevirmektedirler. Böylece çok yüksek faiz farkının etkileriyle ekonomideki bu yüksek döviz arzı ve hakimiyeti sonucu ülke iki paralı olmaktadır.

Özel sektör ekonomi birimleri  kendi ihtiyaçlarını çok düşük faizli (aslında kur farkı ile birlikte negatif faizli) dövizle finanse ederken, elindeki lirayı, hatta döviz borçlanıp bozdurarak sağladığı lirayı Hazine'ye  yüksek faizle borç verip önemli karlar sağlamaktadırlar. Dünyanın en büyük bankalarının bile krizde olduğu bir ortamda, Türkiye'deki bankaların kârlılık rekorları kırmaları, batıdaki (mortgage) rehin paketi finansmanına  bulaşmamış olmaları kadar, hatta daha çok,  yüksek faizli lira ile Hazine'ye borç vermiş olmalarına bağlıdır. Bunu hem yabancılar yapmakta, hem de eli kolu döviz borçlanmaya  yetebilen yerli birimler yapmaktadır.  Böyle  bir durumda faaliyetini finanse  etmek için borçlanan  bir özel kişi veya firma, borcu ve faizini Hazine gibi halkın vergisi ile ödemeyip kendi kesesinden ödeyeceği için, dövizle borçlanacaktır. Ancak döviz borçlanmayı beceremeyip  çaresiz kalanlar birde  Hazine lira ile borçlanacaktır.

Türkiye'de bu iki para dan birisi tahterevallinin bir ucunda, ötekisi ise diğer ucunda.   Merkez Bankası sıkı para politikası izlediğini sanıp liranın faiz oranını yükselttikçe, faiz farkı nedeniyle  dövizle finansman (döviz para arzı) artmakta, döviz arzının artışı da kuru düşürerek dövizde reel faizi daha da  aşağılara itmektedir.

Merkez Bankası sıkı para politikası uyguluyorum diye, lira faiziyle  birlikte tahterevallinin bu ucunda  havalandıkca, öteki ucunda  politika amacının tersine  hem para (döviz) arzı artmakta, hem de  döviz reel faizi düşmekte, hatta negatif olmakta, sıkılaşmak yerine daha da gevşemektedir. Tahterevallinin öbür yüksek ucundaki Merkez Bankası da böylece politikalarıyla beraber  havada kalmakta, ayakları yere basmamaktadır.   Tabiiki tahterevalli dengesi dengesiz dengedir.  Tahterevalli ye binmiş olanlar bilir, havada olan taraf yerde olanın tutsağıdır, ona ve onun davranışına, karar ve arzularına bağımlıdır.  Örneğin yerde olan uçundaki kişi kendini çekiverirse, havada olan taraf şiddetle yere çakılır. Ne kadar  yüksekte idiyse o kadar çok yeri kırılır.  Bu durum, bir başka  ifade ile ilk paragrafta belirttiğim zincirin kopması halidir. Siz  zincirin adını saadet zinciri koyabilirsiniz.

Şimdilik sonuçları ise şunlardır. Düşük kur,  düşük faizli  dövizle  finansmanın getirdiği kredi ve tüketim genişlemesi,  tüketim (hammadde, ara mal ve mamul mal) nitelikli ithalat patlaması, tasarruf ve yatırım azalması, devasa boyutta cari açık, dahili üretim artışına  vurulan darbe, liraya dönüşen sıcak para üzerinden  verilen dünyanın en yüksek reel faizleriyle  ülke kaynaklarının  yabancılara aktarılmasıdır. Bütün bunlar, kısmen halkın şimdiki vergileriyle ama daha büyük kısmı ise ülke olarak borçlarımızı artırarak ve servetlerimizi yabancılara satarak karşılanmakta, başka bir deyişle çocuklarımızın geleceğinden tüketerek günümüz gün edilmektedir. 

Kaldı ki enflasyonla  mücadele için hareket noktaları da sağlıklı değildir.  Günü kurtarmaya yönelik, düşük faizli ve düşük kurlu dövizle  finanse edilen ucuz ithalatla  bir süre baskılamak

enflasyonu, dinamiğini  çözmek değil sadece ötelemektir. Daha da kötüsü geleceğimizi borçlandırıp, servetlerimizi  yabancılara satıp neslimizi sömürme pahasına ötelediğimiz için,  dahili üretim ve arz potansiyelini tükettiğimiz için sürdürülebilir arz-talep dengesinden giderek daha da  uzaklaşılmaktadır. Arz-talep dengesinde dahili arz artışını yavaşlatarak enflasyon tohumları ekmektir.  Enflasyonu yenmenin sağlıklı ve kalıcı yolu, refah artışı ile beraber olan yolu, kısmaktan, daraltmaktan, üretim kaynaklarını yabancılara satıp yemekten, çocuklarımızı sömürmekten değil  dahili üretimi, arzı artırmaktan, bolluktan  geçer.

Belkide "Ekonomideki, özellikle para ve faiz politikalarındaki başarısızlıkların, ya da ilginçliklerin en önemli nedeni bu iki paralı oluşun farkındalığının yetersiz olması  veya yeterince dikkate alınmamasıdır" ifadesini tersine çevirmek gerek.  Belki de bu mekanizma  büyük bir farkındalıkla ve bilinçle,  Ülkemizin geleceğinden tüketerek günü kurtarmak için,  benim dönemimi atlasında daha sonra defalarca kat  fazlasıyla patlasın yaklaşımının bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Gerçekte, bu Merkez Bankası politikaları ekonomiden sorumlu bakanların koordinasyonunda yürütülen hükümet politikalarıdır.

. Milli paranın yüksek faizi sonucu, döviz kurunun (ve reel faizinin) daha da düşmesi, dış borçlardaki artış, sıcak para dahil yabancı sermaye girişi, yabancıya servet satışlarının (döviz para arzı artışı) özellikle ucuz ithalat yolu ile tüketimi artırdığını, tasarrufu azalttığını konu alan ilk yazılarım;  19.06.08, ve 03.07.08,  DÜNYA Gazetesi, yorum inceleme sayfası.