Eksenimiz çağdaş dünya
Devlet Bakanı Arınç, ABD'de katıldığı toplantıda Türk dış politikasını, tutuklu gazetecileri ve yeni Anayasa'yı değerlendirdi.
WASHINGTON - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Eksenimiz AB, ABD, çağdaş ve modern dünyadır, bundan sapmadık, ama tek merkezli değil çok merkezli bir dış politika uyguluyoruz. Türkiye'ye de zaten böyle bir misyon yakışır. Dolayısıyla bizim tüm dünyada tanınan, bilinen, sözüne itimat edilen bir ülke olarak yerleşmiş olmamamızın dünya barışına da katkı sağladığını düşünüyorum" dedi.
Bakan Arınç, Washington'daki ilk gün temasları kapsamında, ABD'deki düşünce kuruluşlarından German Marshall Fund'da toplantıya katıldı.
Türkiye ekonomisinin geldiği noktadan ve siyasi istikrarın ekonomiye yansımasından bahseden Arınç, kendi hükümetleri dönemindeki dış politikayla ülke ticaretinin komşularla daha da geliştiğine işaret etti. Dış politikada geçmişteki durağanlıktan aktif hale geldiğini belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Geçmişte Türkiye dışarıyla ilgilenmeyen, dışarının da Türkiye ile ilgilenmediği bir yapı vardı. Mevcut hükümetler ilgi çekmiyordu, vizyonları fazla değildi, sadece geleneksel Kıbrıs meselesiyle ilgileniyorduk, AB dendiğinde 'istekliyiz, gireceğiz' diyorduk ama çevremizde, şöyle bir söz vardı Türkiye'de: Üç tarafımız deniz, dört tarafımız düşmanla çevrili. Bu çok yanlıştı. Öncelikle komşularımızla iyi dostluk ilişkileri içinde olmalıydık, buna 'sıfır problem ilişki' dedik."
Geçmişte Türkiye'nin Yunanistan ve Suriye ile neredeyse savaşa girecek duruma geldiğini ifade eden Arınç, "Balkan ve Kafkas ülkeleri ve Ermenistan ile adeta soğuk-sıcak savaş neyi gerektiriyorsa, o noktadaydık" dedi. Bunun yanlış olduğunu düşündüklerini ve komşularla sorunları çözdüklerini belirten Arınç,
"Şu anda diplomatik ilişkilerdeki tek eksikliğimiz Ermenistan ile ilişkilerimizdir ama insani amaçlı her türlü ilişki iki ülke arasında var. Uçaklarımız gidiyor, biz yardım gönderebiliyoruz, Ermenistan'dan gelenler Türkiye'de çalışabiliyor ama eskiden kalan bir geleneksel karşıt oluş bugün devam ediyor. Ama onun dışında İran, Irak, Suriye, Yunanistan, Kıbrıs, Balkanlar, Gürcistan, Azerbaycan ve Rusya ile fevkalade iyi ilişkiler içindeyiz" dedi.
Dış politikamız tek merkezli değil
Arınç, Türkiye'nin sadece bölgesindeki huzur ve barışla yetinmeyip, dünya barışının da gerektirdiği her yerde olduğunu, BM'nin meşruiyet içinde aldığı kararları rahatlıkla uyguladıklarını söyledi.
Dünyanın 10 sıcak bölgesinde Türkiye'nin asker ve polisinin bulunduğunu ve eskiden dışarıdan borç alan Türkiye'nin bugün donor ülke olarak, 1 milyar dolar parayı ihtiyaç duyulan ülkelere gönderebildiğini anlatan Arınç, nerede barışı bozan olaylar veya tabi afetler varsa, Türkiye'nin o bölgelere yetişmeye çalıştığını kaydetti.
Arınç, "Eksenimiz AB, ABD, çağdaş ve modern dünyadır, bundan sapmadık, ama tek merkezli değil çok merkezli bir dış politika uyguluyoruz. Türkiye'ye de zaten böyle bir misyon yakışır. Dolayısıyla bizim tüm dünyada tanınan, bilinen, sözüne itimat edilen bir ülke olarak yerleşmiş olmamamızın dünya barışına da katkı sağladığını düşünüyorum" diye konuştu.
Sivil, demokrat ve yeni bir Anayasa
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, bir soru üzerine, AK Parti Hükümeti olarak 8 yılda Anayasanın hemen hemen 40'a yakın maddesini değiştirdiklerini, 100'den fazla yasayla ilgili olarak da Anayasa değişikliklerine uygun yeni kanunlar çıkardıklarını belirtti.
Türkiye'de 1960 yılından bu yana yapılan iki anayasanın da askeri darbelerden sonra hazırlandığını anımsatan Arınç, "Dolayısıyla bunu bir sivil Anayasa olarak görmüyoruz ama halen bu Anayasa yürürlükte çünkü yenisini yapamadık" dedi.
Arınç, Türkiye'nin 175 maddelik Anayasasının 78'e yakın maddesinin değiştiğine dikkati çekerek, "Yarısı değişmiş bir Anayasa ile maddeler arasında uyum kalmamış, birbirinden bağımsız hale gelmiş bir Anayasa ile yönetiliyoruz. Bunu çok yanlış buluyoruz. Artık sivil, demokrat ve yeni bir Anayasayı, halkın temsilcilerinin bulunduğu TBMM yapmalıdır diye düşünüyoruz" diye konuştu.
Referandum sonunda yürürlüğe girmeli
Son Anayasa değişikliğiyle darbelere ait geçmişin tüm izlerini sildiklerini ifade eden Arınç, ancak Türkiye'nin yine de yeni bir Anayasa yapması gerektiğini yineledi.
Arınç, 3-4 ay önce partilere, sivil toplum kuruluşlarına, nasıl bir Anayasa istediklerine yönelik hazırlık yapmaları yönünde çağrıda bulunduklarını hatırlatarak, "seçimlerden sonra Anayasanın öncelikle TBMM'nin öncülüğünde daha çok katılımlı, toplumun bütün kesimlerinin mümkünse mutabakatını sağlayabilecek şekilde ve demokratik usullerle yapılması gerektiğini" anlattı. Arınç, "Sonunda bu Anayasa Meclisten nasıl çıkarsa çıksın referanduma sunulmalıdır. Referandum sonucunda da Anayasa kabul edilirse yürürlüğe girmelidir" dedi.
Bülent Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Yeni Anayasa, demokratik ve katılımcı yöntemle hazırlanacaktır, bundan kimsenin endişesi olmasın. Yani biz diyelim ki 367'nin üzerinde milletvekiliyle iktidar olsak bile, Parlamentodan çıkacak olan metni, mutlaka halk oylamasına sunacağız."
Yeni Anayasa kısa, öz ve açık olacak
Yeni Anayasanın yeterince kısa, öz ve açık olması gerektiğini vurgulayan Arınç, "Yani herkesin farklı şekilde yorumlayacağı, herkesin farklı sonuçlar çıkarabileceği bir Anayasa yerine, herkesin 'evet bundan şu anlaşılıyor' diyebileceği bir Anayasaya ihtiyacımız var. Bizim anayasalarımız bir yemek kitabı, ansiklopedi gibi. Yani 'ne, nasıldır' diye sorduğunuz zaman her şeye cevap veren, şimdilik 180 maddeyle sınırlanmış bir Anayasa. Bazı kurumlar var ki kendi teşkilat kanunları içerisinde tanımlanması gerekir ama bizde Anayasada yer almıştır, bazı kısıtlayıcı tarifler yapılmıştır. Dolayısıyla yeni Anayasanın bu şekilde temel hak ve özgürlükleri içerisine alan, bireyin devlet karşısındaki gücünü ortaya koyan, birey odaklı bir Anayasaya ihtiyacımız var" diye konuştu.
Ey mahkemeler kararınızı süratle verin!
Arınç, Türkiye'de savcı ve hakimlerin kararlarında bağımsız olduğunu, bu kararlara karşı ancak yargı içerisinde itiraz edilebileceğini belirterek, bu kararlara yasama ve yürütmenin karışamayacağını ifade etti ve "Türkiye demokratik bir ülkedir, biz muz cumhuriyeti değiliz" dedi.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu gazeteci arkadaşlarımız, yani gazeteci sıfatıyla bilinen arkadaşlarımızla ilgili bir yargı süreci var. Bizim tek arzumuz ve temennimiz şudur; ne olur bir an evvel deliller mahkemelerde değerlendirilsin, bu mahkeme bitsin ve sonucunda da suçsuz olan dışarıya çıksın, suçlu olan varsa onlar da cezalarını çeksinler. Yani benim yargıdan isteyebileceğim tek şey; ne olur ey mahkemeler kararınızı süratle verin, insanlar içeride tutuklu kalmasınlar demekten ibarettir. Çünkü tutuklama bir tedbirdir, tedbirin cezaya dönüşmemesi gerekir" dedi.
Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı kaç kişi yargılanıyor?
Arınç, uluslararası bazı kuruluşların basın özgürlüğünde Türkiye'nin daha gerilere gittiğine yönelik raporlarını sorması üzerine, "Eğer (bu kuruluşların raporlarının içerisinde adi suçlar gibi suçlar işlemiş gazeteciler de varsa) siz o zaman şunu düşünüyor olmalısınız: Terör örgütünün propagandasını da yapsa, terör eylemleriyle işbirliği içinde olsa bile gazeteci yargılanmamalı, sorgulanmamalı ve suçlanmamalı. Herhalde demokratik bir ülke bunu düşünmez.
Hiçbir yerde terör örgütüne lojistik destek sağlayan insan, sıfatı ne olursa olsun, isterse gazeteci bile suç işleme imtiyazına sahip değildir. Bana tek sorunuz şu olmalı, 'gazetecilik faaliyetlerinden dolayı kaç kişi yargılanıyor, kaç kişi tutuklandı?'. Eğer burada bir rakam verirseniz ben karşılığını söylerim, ama bu rakam hemen hemen hiç denecek kadar azdır."
Kendilerinin hakkında çok olumsuz kitaplar yazıldığını ve bu kitapların bugün hala piyasada satıldığını belirten Arınç, şunları kaydetti:
"Benim ailemin Yahudi kökenli olduğu, eşimin soyadının Yahudileri çağrıştırdığı, dindar bir insan olarak görünmeme rağmen, onların emellerine hizmet ettiğim, 1930'lu yıllarda Menemen'de kötü olay yaşanmıştı, onu yapan adamın benim dedem olduğu yönünde hala bu kitap var ama adam içerde. Ergun Poyraz'dan bahsediyorum.
Bu adamın karşılığında da gazeteci yazıyor. Ama bu kitapları niçin yazdığı ortaya çıktı. Kitap serbest ama adam içerde. Çünkü Türkiye'de hükümetlere karşı, parlamentoya karşı bir psikolojik harekat başlatmıştı. AK Parti'nin önde gelen üç kurucusu, Başbakan, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı hakkında bu kişiye birileri kitap yazdırdı.
Siparişle kitap yazıyorlar
Benim adıma 'Musa'nın mücahiti' dediler, bugünkü Cumhurbaşkanı'na 'Musa'nın Gülü' dediler, Başbakan'a 'Takunyalı Führer' dediler. Bu kitaplar hala satılıyor. Kitapla uğraşmıyoruz biz, ama bu adam dedi ki 'Bana para vererek bunları yazdırdılar', ona para vererek bunları yazdıranlar da verilen paranın makbuzu da şu anda Ergenekon dosyasının içerisinde. Yani seçilmiş siyasetçileri kötüleyerek, lekeleyerek, 28 Şubat sürecinde ve ondan sonra olduğu gibi iftiralarla ve bazı karanlık güçlerle işbirliği yapanlar başka ülkelerde de vardır."