”Enerjide serbestleşme süreci öngörülen şekilde işlemedi”
Yalçındağ, elektrik ve doğal gaz piyasalarının serbestleşmesini öngören kanunların arzu edildiği şekilde uygulamaya konulamadığını belirtti
İSTANBUL - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Türkiye'de enerji piyasalarının serbestleşme sürecinin öngörülen şekilde işlemediğini, elektrik ve doğal gaz piyasalarının serbestleşmesini öngören kanunların arzu edildiği şekilde uygulamaya konulamadığını bildirdi.
Yalçındağ, World Energy Outlook 2009 Raporu Türkiye Tanıtım toplantısı açılışında enerji arz güvenliğinin sağlanması ve küresel iklim değişikliği ile mücadele zorunluluğunun, ülkeleri ortak bir konu ve ortak bir piyasada bir araya getirdiğini, Türkiye'nin de enerji vizyonunu en iyi şekilde çizebilmesi için, küresel alandaki gelişmeleri çok yakından takip etmesi gerektiğini söyledi.
Uluslararası Enerji Ajansının son raporunun mesajının çok açık olduğunu, yıllardır süregelen enerji politikaları devam ederse iklim değişikliğinin etkilerinin daha da ciddi ve önlenemez olacağına dikkat çeken Yalçındağ, 2012 yılında sona erecek Kyoto Protokolü sonrası, yeni iklim rejiminin çerçevesi, Kopenhag Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansında belirleneceğini, Kopenhag'da siyasi bir karar alınması ve takip eden süreçte de hukuki bağlayıcılığı olan bir anlaşmanın ortaya konulmasının beklendiğini aktardı.
Tüm ülkelerin katılımıyla ortak fakat farklı sorumluluklar ilkesi çerçevesinde bir anlaşmaya varılacağını ümit ettiğini, bu çerçevede, Kopenhag'da küresel, kapsamlı, gerçekçi, hakkaniyetli ve farklı ulusal şartlara ve imkanlara sahip ülkelerin de yer almasını sağlayacak bir anlaşmaya varılmasının arzu edildiğini belirten Yalçındağ, bu kapsamda, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve endüstriyel gelişmişlik seviyesini gözeterek, hızla seyreden emisyon artışını azaltmak için önlem alması beklendiğini, bu önlemlerin ulusal koşullar ve potansiyeller doğrultusunda ivedilikle alınması gerektiği düşüncesinde olduğunu dile getirdi.
Yalçındağ, dünyada toplam küresel sera gazı emisyonlarının üçte ikisinden enerji sektörü sorumlu olduğunu belirterek, bu durumun enerji sektöründe bir dönüşümü zorunlu kıldığını, ciddi yatırımlar gerektiren bu dönüşüm hiç kolay olmayacağını ama tüm ülkelerin, politikacıların ve özellikle de bireylerin inisiyatifi ile bunun gerçekleştirilebilmesi mümkün olduğunu anlattı.
Türkiye'nin küresel iklim değişikliği ile mücadele ve düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecinde gerek arz güvenliğinin sağlanması, gerekse ekonomik büyüme için en önemli aracın enerji verimliliği olduğunu kaydeden TÜSİAD Başkanı, Enerji Bakanlığı verileri uyarınca Türkiye'de bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve ulaşım sektöründe yüzde 15 olmak üzere yaklaşık 7,5 milyar TL değerinde enerji tasarruf potansiyeli bulunduğunu, TÜSİAD'ın bu bağlamda enerji verimliliğinin sağlanmasını amaçlayan ve sürdürülebilir kalkınma prensipleri çerçevesinde bir ulusal enerji vizyonu oluşturulmasını desteklediğini bildirdi.
"HES'lerin çevre dostu vizyonla geliştirilmesi önemli"
Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonlarına göre, 2020 yılına kadar Türkiye'de enerji tüketiminin dünya ortalamasının da üzerinde artacağını, bu durumun, enerjide arz güvenliğinin sağlanmasını, Türkiye'de ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği açısından zorunlu hale getirdiğini ifade eden Arzuhan Doğan Yalçındağ, Türkiye'nin petrol ve doğal gaz enerji kaynakları bakımından sınırlı ve ithalatçı bir ülke konumunda olduğunu, 2008 yılında enerji tüketiminin yüzde 70'inden fazlasını enerji ithal ederek karşıladığını, bu oranın kaynak çeşitliliğinin sağlanması ve enerji ihtiyacının mümkün olduğunca yerli kaynaklardan karşılanması zorunluluğunu ortaya koyduğunu söyledi.
Bu çerçevede petrol kaynaklarının aranması, geliştirilmesi ve üretilmesini temin edecek şekilde Petrol Kanunu'nun güncellenmesi gerektiğini ancak burada daha da önemli olan yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının özendirilmesi olduğunu kaydeden Yalçındağ, bu amaçla paralel olarak Enerji Bakanlığı tarafından yayımlanan Strateji Belgesinde de yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payının yüzde 30'a çıkartılmasının hedeflendiğini, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artıracak önlemlerin destekleneceği bir hukuki çerçevenin oluşturulmasının bu yatırımlara ivme kazandıracağını dile getirdi.
"Ancak bu hedef doğrultusunda gerçekleştirilecek yatırımların, özellikle de hidroelektrik santrallerinin çevre dostu bir vizyon ile geliştirilmesi son derece önemlidir" diyen Yalçındağ, gerek birincil enerji kaynaklarında çeşitliliğinin sağlanamamış olması, gerekse enerji sektöründe orta vadede sistem güvenliğinin "tehlikede olmasının", enerjide arz güvenliğini sağlamaya yönelik atılan adımların henüz arzu edilen düzeye ulaşamadığını gösterdiğini kaydetti.
2008 yılında başlayan mali kriz sonucunda üretimin azalmasının, enerji sektöründe yaşanması muhtemel arz açığının da geçici olarak ertelenmesini sağladığına dikkat çeken Yalçındağ, 2008 yılı TEİAŞ üretim kapasite projeksiyonlarının sistem güç yedeklerinin 2009 yılında bile yetersiz kalabileceği yönünde olduğunu, ancak yaşanan kriz sonucunda bu tahminlerin 2013'e ertelendiğini bildirdi.
2009 yılında yüzde 6,2 daralması beklenen Türkiye ekonomisinde, bu yıla ilişkin elektrik talebinin ise sadece yüzde 2 küçüldüğünün tahmin edildiğini, mali krizden çıkışla birlikte, enerji sektörünün GSMH'nın üzerinde bir artış gösterdiği de dikkate alındığında, önlem alınmadığı takdirde orta vadede bir arz açığının yaşanmasının muhtemel olacağını belirten Yalçındağ, şunları kaydetti:
"Enerji Bakanlığı 2020 yılına kadar 100 milyar doların üzerinde yatırım ihtiyacını ortaya koymuştur. Bu oranın büyük kısmı ise elektrik sektöründeki ek kapasite yatırımlarına yöneliktir.
Enerji açığının henüz oluşmadığı şu dönemde bu yatırımların önünün açılması, uzun vadede enerji sıkıntısına girmemizi engelleyecektir. Yeni yatırımların yapılması için devlet finansman başta olmak üzere özel sektör yatırımları için uygun bir yatırım ortamı yaratmalıdır.
@page@
Gerekli enerji yatırımlarının özel sektör tarafından yapılarak Türkiye'nin dünya enerji piyasasında arzu edilen yere gelmesinin bir diğer koşulu da enerji sektöründeki liberalizasyon sürecini hızlandırmaktır.
Türkiye'de enerji piyasalarının serbestleşme süreci öngörülen şekilde işlememiş, elektrik ve doğal gaz piyasalarının serbestleşmesini öngören kanunlar arzu edildiği şekilde uygulamaya konulamamıştır.
Rekabetçi ve işleyen enerji piyasalarının oluşturulması için bu piyasalarda özel sektörün payı artırılarak, kamunun payı azaltılmalıdır. Bu durum, etkili denetim ve gözetim mekanizmalarının tesisini de zorunlu kılmaktadır.
Bu çerçevede, kamunun bir piyasa oyuncusu olmaktan çıkarak düzenleme ve denetleme görevlerini etkili bir şekilde yürütmesi gerekmektedir."
Yalçındağ, Türkiye'nin enerji vizyonunun arz güvenliğinin sağlanması, liberalizasyon ve iklim enerji entegrasyonu unsurlarından oluşan bir üçgen üzerine inşa edilmesi gerektiğini belirterek, bunun da Türkiye'de ancak rekabet ve yatırım ortamını kuvvetlendirecek yapısal reformların gerçekleştirilmesi yönündeki siyasi irade ve özel sektör işbirliği ile mümkün olacağını vurguladı.
Sabancı Holding CEO'su Ahmet Dördüncü
"Nükleer enerj, yararlanılacak kaynaklar arasında olmalı"
Sabancı Holding Üst Yöneticisi (CEO) Ahmet Dördüncü, Türkiye'nin artan enerji talebinin karşılanması, elektrik arz kaynaklarının sağlıklı bir şekilde çeşitlendirilmesi ve doğal gaza olan yüksek bağımlılığın makul seviyeye düşürülmesi için nükleer enerjinin, dünyadaki trendlere de paralel olarak yararlanılacak kaynaklar arasında olması gerektiğini bildirdi.
Artan enerji talebi karşılanırken, enerji kullanımı ile doğrudan bağlantılı olan iklim değişikliği ile mücadelenin ise enerji sisteminde temel bir değişimin gerekliliğini ortaya koyduğunu dile getiren Dördüncü, "küresel birer tehdit olan" enerji arz güvenliği riskinin ve küresel iklim değişikliğinin, küresel bir çözümü gerekli kıldığını vurguladı.
Ülkelerin enerji yatırımlarının, düşük emisyonlu çevre dostu teknolojilere nasıl yönleneceği ve söz konusu yatırımların finansmanının nasıl gerçekleştirileceğine dair tartışmaların, şu an dünya gündeminin ilk sıralarında yer aldığını anlatan Dördüncü, şunları kaydetti:
"Bu süreç kuşkusuz, enerji arz güvenliği ve çevre politikalarının birlikte ele alınması gerekliliğini doğurmaktadır. Küresel krizin enerji sektörüne olan etkilerini ve 2012 yılı sonrası sürdürülebilir enerji ve iklim politikalarının nasıl şekilleneceğini tartıştığımız bugünlerde bu raporun analizlerini dikkatle incelemenin önemli olduğu kanaatindeyim.
Enerji güvenliği ve iklim değişikliği ile mücadele, uluslararası arenada enerji sektörüne ilişkin yapılan tartışmaların merkezine yerleşmektedir. Yaşanan finansal kriz, 2009 yılında küresel enerji talebinin ve enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının düşmesine neden olarak bir rahatlama yaratmıştır.
Fakat diğer yandan, küresel likidite sıkıntısı ve proje finansmanı olanaklarındaki daralmaya neden olan kriz, enerji yatırımlarının ertelenmesi veya iptal edilmesine neden olarak enerji arz güvenliğine, düşük karbonlu ve verimli enerji teknoloji yatırımlarını geciktirerek iklim değişikliği ile mücadeleye olumsuz etki yapmaktadır."
Dördüncü, Türkiye'ye bakıldığında ise küresel krizin etkilerinin geçen yılın son çeyreğinden itibaren hissedilmeye başlanması sonucu yavaşlayan ekonomik faaliyetler nedeniyle enerji talebinde geçici bir düşüşün yaşandığını hatırlatarak, yapılan projeksiyonların, bu yıl gerek birincil enerji tüketiminin gerekse elektrik talebinin, geçen yılın değerlerinin altında kalacağını öngördüğünü söyledi.
Diğer yandan enerji yatırımlarının birçoğunun, küresel krizin etkisi ile oluşan finansman sıkıntısından dolayı ertelenmesinin veya iptal edilmesinin gündeme geldiğine dikkati çeken Dördüncü, "Bu durum, Türkiye'nin arz güvenliği sorununun daha uzun bir zaman dilimine yayılacağına ilişkin endişeleri güçlendirmektedir" dedi.
Arz güvenliğinin sağlanması ve dışa bağımlılığa ilişkin risklerin azaltılması açısından Türkiye enerji politikasında yerli ve yenilenebilir kaynakların önceliklendirilmesini olumlu karşıladıklarını dile getiren Dördüncü, "Bu kaynaklara ek olarak, Türkiye'nin artan enerji talebinin karşılanması, elektrik arz kaynaklarının sağlıklı bir şekilde çeşitlendirilmesi ve doğal gaza olan yüksek bağımlılığın makul seviyeye düşürülmesi için nükleer enerjinin, dünyadaki trendlere de paralel olarak yararlanılacak kaynaklar arasında olması gerekmektedir" şeklinde konuştu.
Dördüncü, yerli, yenilenebilir kaynaklara ve nükleer enerjiye yönelik konulan iddialı hedeflerin, ancak gerekli piyasa ve regülasyon altyapısının tamamlanması ile birlikte yatırımlara dönüşebileceğinin altını çizdi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Metin Kilci
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Metin Kilci, Türkiye Enerji Politikası'nın temel hedefinin, artan ekonomik büyümeyi ve sosyal kalkınmayı desteklemek üzere gerekli enerjinin zamanında, güvenilir ve maliyet-etkin şekilde, makul fiyatlarda ve çevresel olarak duyarlı bir biçimde sağlanması olarak belirlendiğini söyledi.
Enerji sektörünün her alanında talep artışı yaşadığına dikkati çeken Kilci, yerli enerji kaynaklarının artan talep miktarı ile karşılaştırıldığında göreceli olarak azlığının, başta petrol ve gaz olmak üzere enerji ithalatına bağımlılığa neden olduğunu belirtti.
Bunun için enerji kaynaklarının, ithalat seçeneklerinin, taşıma yollarının, üretim ve iletim teknolojilerinin ile diğer fiziki alt yapının çeşitlendirilmesine büyük önem verdiklerinin altını çizen Kilci, şunları kaydetti:
"Gerek yurt içi, gerekse yurt dışında petrol, doğal gaz arama ve üretim faaliyetleri yoğunlaşmaktadır. Türkiye, enerji sektöründe rekabete dayalı piyasaların oluşturulmasına yönelik bir strateji çerçevesinde elektrik, doğal gaz ve petrol sektörlerinde sürdürülebilir bir büyümeyi temin edecek yatırım ortamının oluşturulmasına yönelik olarak önemli aşama kaydetmiştir. Enerji sektöründe rekabete ve serbest pazar ekonomisine dayalı politikalar çerçevesinde Türkiye enerji sektörü, yeni yatırımlar için cazip ve değerli fırsatlar sunmaktadır.
Türkiye, artan enerji talebini sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek amacıyla yerli taşkömürü ve linyit rezervleri ile hidrolik ve diğer yenilenebilir kaynaklarını tam olarak değerlendirmeyi hedeflemektedir. Nükleer enerjinin enerji arz kaynaklarımıza entegrasyonu, artan elektrik talebi karşılanırken ithal yakıtlara bağımlılıktan kaynaklı risklerin azaltılmasına ve karbon emisyonlarının azaltılmasına yönelik başlıca araçlardan biri olacaktır."