Enflasyon olsun; resesyon olmasın!

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

A.Kadir KURTUL / KASİAD Yönetim Kurulu Başkan

Büyüklerimizin şöyle bir sözü vardır: "Pahalılık olsun; kesatlık olmasın!" Bu sözü günün kriz koşullarına uyarlayacak olursak: "Enflasyon olsun; resesyon olmasın!"

Her geçen gün gerçek boyutunu ve reel piyasalar üzerindeki etkilerini daha da iyi hissettiğimiz global ekonomik kriz, dünya piyasalarında, daha uzun süre olumsuz hava estirmeye devam edeceğe benziyor. Bazı ekonomistler, 2011'den önce bir toparlanma beklemezken, Merkez Bankası'nın da içinde bulunduğu bir kesim, 2009'da krizin daha da derinleşeceği ve 2010'un ikinci yarısından itibaren iyileşme kaydedilmeye başlanacağı düşüncesinde. IMF'nin 2009 yılı beklentileri ise hiç de iç açıcı değil. IMF tahminlerine göre Türkiye ekonomisi 2009 yılında yüzde 1,5 küçülürken, ABD ekonomisi yüzde 1,6, Euro bölgesi ekonomisi de yüzde 2 küçülecek. Dünya ekonomisinin ise 0,5 puanlık büyümeyle son 60 yılın en kötü yılını geçireceği öngörülüyor.

Peki içerde neler oluyor? 2009 yılının ilk ihracat rakamlarına göre yüzde 28 daralma söz konusu. İhracatın lokomotif sektörleri olan otomotiv, tekstil ve hazır giyimde durum daha da kötü. İşten çıkarılan çalışan sayısı ve kapatılan işletme sayısı her geçen gün artmakta. 2008 yılı gerçekleşen enflasyon oranı yüzde 10,4 iken 2009 yılı beklentisi yüzde 7,9. Enflasyondaki düşük beklentinin en önemli nedenlerinden biri yurtiçi piyasalarındaki likidite sorunu yüzünden para dönmemesi ve iç piyasanın daralması. Bir tarafta dış piyasalardaki resesyon nedeniyle düşen dış talep diğer tarafta iç talepteki azalma.

Türkiye ihracatının yüzde 60'ını Avrupa pazarlarına yapmaktadır. İlk veriler, global ekonomik krizin Avrupa'yı Amerika'dan daha fazla etkilediğini ve 2009 yılında Avrupa ekonomisinin daha fazla küçüleceğini göstermektedir. Bu durum Euro/USD paritesini düşürecek ve Avrupa pazarının daralmasına yol açacaktır. Bunun dışında başta Rusya olmak üzere ihracatımızda önemli yere sahip olan birçok demir perde ülkesinin parası dolar karşısında değer kaybetmiş; bu da piyasalarda dolar bulma sıkıntısına neden olmuş ve ödemelerin gecikmesine yol açmıştır. İç piyasaya gelince, Türk tüketicisinin krize tepki verme derecesi oldukça yüksek. Tüketici güven endeksi 2008 yılında yüzde 25,55 oranında azaldı. 2009'dan tedirgin olan tüketici tüm harcamalarını kısıtlıyor; ihtiyaçlarını öteliyor. Kapasite kullanım oranları, krizin üretici cephesindeki boyutunu açıkça göstermekte. Karşılıksız çek olayları, çekleri ödemeden men talimatları her geçen gün artmakta. 2008 yılında, bir önceki yıla göre protestolu senetlerin sayısı yüzde 7, tutarı ise yüzde 17,9 oranında artmış.

Bugün kimin kapısını çalsak; aynı sıkıntıyla karşılaşıyoruz. "Para yok; para dönmüyor!" Evet, domino taşı etkisiyle birbirine bağımlı gruplar. Üretici malını satamıyor; satıyor; parasını alamıyor. Bu sefer, hammadde aldığı yerlerden tutun, nakliyecisine kadar tedarikçilerin parasını ödeyemiyor. Çalışanına maaşını ödeyemiyor; bankalara olan kredi borçlarını ödeyemiyor. Kepenk indiriyor; işçisini çıkartmak zorunda kalıyor. İşini kaybeden parası olmayan insanlar alış-veriş yapamıyor; esnaf sinek avlıyor.

Sonuçta, herkes kaybediyor. Sanayici fabrikasını, işçi işini, esnaf dükkanını, finans sektörü müşterisini, devlet vergisini. Evet, bu olaydan nihayetinde önemli bir oranda devlet de olumsuz etkileniyor.

Üretemeyen, kazanamayan, çalışamayan sanayici, esnaf, işçi istihdam kaybına, birçok dolaylı ve direkt verginin kaybına yol açıyor. Üstüne üstlük, işsizlik sigortası ödeme zorunluluğunda olan devlet, ekstra bir yükün altına giriyor.

Bu durumda en büyük görev yine devlete düşüyor. Devlet bir an önce IMF ile görüşmelerini neticelendirmeli ve oradan gelecek kaynakla reel piyasayı fonlamalıdır. Emtia fiyatlarının bu kadar düşük olduğu bir dönemde enflasyon endişesi güdülmeden piyasadaki emisyon hacmi artırılmalıdır. Bu sisteme, muhakkak bir nakit enjeksiyonu yapılmalı; likidite sağlanmalıdır. Aksi takdirde işler durma noktasına gelmiştir. Merkez Bankası Başkanı Sayın Durmuş Yılmaz bile düşük enflasyonun bedelinin, az üretim ve daha fazla işsizlik olduğu görüşünde. IMF'nin 2009 yılı için G-20 ülkelerine tavsiyesi ise, talebi artırıcı ve finans sistemini temizleyici kararlı politikalar izlemeleri yönünde. İç talebi canlandırmak için piyasaya para girişi şart. Azıcık enflasyonun kimseye zararı olmaz; aksine çarkın dönmesi için gerekli. Türkiye eski enflasyonlu günleri arar oldu. Önemli olan pahalılığın olmaması değil, kesatlığın olmaması.