Erdoğan, New York'ta gündemi değerlendirdi

New York'ta düzenlenen Küresel İş Forumu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ile imzalanan S-400 füze anlaşması, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin referandum kararı ve ABD yönetiminin Suriye'de YPG'ye silah desteği konularında açıklamalarda bulundu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'ta düzenlenen Küresel İş Forumu'nda konuştu. 

Rusya ile imzalanan S-400 füze anlaşması, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin referandum kararı ve ABD yönetiminin Suriye'de YPG'ye silah desteği konularında açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Program moderatörü John Mickletheait'in "Türkiye, Suriye sınırından içeri çok sayıda askerini soktu, askeri bir operasyon gerçekleştirdi. Askerlerinizi geri çekmek için Bir tarih sınırınız var mı?" şeklindeki sorusu üzerine, Suriye'nin, Türkiye'ye 911 kilometre sınırı olan ve hemen yanı başında Irak'a sınırı bulunan bir ülke olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaklaşık 7 yıllık süreç içerisinde Suriye'nin başındaki Esad'ın, 1 milyona yakın vatandaşını öldürdüğünü anımsatarak, "Bu bir devlet terörüdür ve bu devlet terörü karşısında dünya sessiz kaldı. Burada Türkiye olarak komşumuz olması sebebiyle hatta akrabalık bağlarının olması hasebiyle Türkiye olarak da biz sessiz kalamazdık. Buna defaatle Esed'e uyarılarımız olduğu halde, dostluğumuzu bu noktada fırsat bilerek bu uyarıları yaptığımız halde, değişen bir şey olmadı" ifadesini kullandı.

"ÇOK FARKLI BAZI ÇIKIŞ YOLLARINI DA ARIYORUZ, ARAMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Gerek dost ülkeler gerekse de uluslararası kuruluşların da bunu gündeme getirdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm bulmanın önemine değinerek, sonunda Türkiye olarak müdahil durumunda kalındığını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika ile Obama döneminde birçok görüşmeler yapıldığını fakat istenilen neticenin alınamadığını vurguladı.

"Rusya ile yaptığımız görüşmelerde şu anda bir neticeye varıyoruz, diyebilirim" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"En azından biz Cerablus, Rai, Dabık orada 12 bin kilometre karelik alanda şu anda bir sükuneti sağladık. Yaklaşık 100 bin orada yaşayan halk, Türkiye'den tekrar topraklarına dönme imkanını buldu. Orada adeta bir güvenlik, güvenliğin yanında okullarda, sağlık kuruluşlarında bazı adımlar atıldı. Ve Suriye'nin o bölgede yaşayan halkı bir huzur bulmuş oldu. Şu ana kadar bizim Suriye'ye verdiğimiz destek 30 milyar doları buldu. Bize Avrupa Birliği (AB) verdiği sözü tutmadı. Şu anda kadar Avrupa Birliği'nin bize verdiği söz 3+3, 6 milyar euro’ydu. Fakat bize gelen destek yaklaşık 820 milyon euroydu.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği'nden ciddi bir şey var mı? Maalesef, buradan da gelen 520 milyon dolar civarında bir destek. Biz, buna rağmen Suriye'ye yardım elimizi uzattık, şu anda 3 milyon mülteciye biz ülkemizde 260 bini çadır, konteyner kamplarda olmak üzere bakıyoruz, bakmaya da devam edeceğiz. Çok farklı bazı çıkış yollarını da arıyoruz, aramaya devam edeceğiz."

"Rakka'da biz bunu rahat rahat yapardık"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ortadoğu'da bir şey yapmak istiyorsanız Rusya ile konuşmalısınız, çünkü 'Amerika etkili değil izlenimi' var. Buna katılıyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine, şunları söyledi:

"Şu anda tabii Sayın Donald Trump döneminde de gündeme geldi fakat burada açık, net bazı şeyleri söylemem lazım ki bunu ekranları başında bizi izleyenler öğrenmeli. Suriye'de bir DEAŞ terör örgütü var fakat Suriye'nin kuzeyinde de bir başka terör örgütü var. Bu terör örgütü de Türkiye'deki malum PKK terör örgütünün yan kuruluşudur. Ve PYD, YPG terör örgütü şu anda Amerika'nın Rakka operasyonunda, DEAŞ terör örgütüne karşı birlikte mücadele verdiği bir terör örgütüdür.

Demokrasiye inanmış bir ülkenin, bir terör örgütüyle iş birliği yaparak, bir başka terör örgütünü yok etmesini ben anlayamıyorum. Çünkü biz bir demokratik hukuk devleti olarak Amerika ile şunu konuştuk, gelin, bu işi beraber yapalım. Ve biz iki tugayımızı bu iş için tahsis etmeye hazır olduğumuzu söylediğimiz gibi Özgür Suriye Ordusu ile bir Rakka operasyonu yapar, DEAŞ'ı temizleriz. Cerablus, Rai, Dabık 2 bin kilometrekarelik alanda 3 bin DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirdik, diğerleri kaçıp gittiler, demek ki olabiliyor, bu yapılabiliyor, kimseden de destek almadan bunu yaptık. Rakka'da da biz bunu rahat rahat yapardık. Niçin, bir terör örgütüyle iş birliği yaparak, bir başka terör örgütüne karşı mücadele versin demokrasiye inanmış bir ülke?" 

"Donald Trump'a inandıklarımı söyledim"

Obama ile Trump'ın karşılaştırıldığında, Trump'ın daha ilgili olduğunun söylendiği belirtilerek, kendisinin bu konudaki düşüncesinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Doğrusu onu tartma gibi bir gayretin içerisine girmem, ben sadece inandığım doğruyu burada söylüyorum. Bu inandığım doğru üzerinden ekranları başında bizi izleyenler, kim kimdir, kim burada daha etkindir, bunu onlar tercih etmeli. Fakat ben Sayın Donald Trump'a, tüm heyetine inandıklarımı söyledim. Yarın yine beraber olacağız, bunları yine beraber değerlendireceğiz. Temenni ederim ki ortak doğrularda birleşir, ortak doğrularda birleşmek suretiyle adım atarız" değerlendirmesinde bulundu.

Bu arada çok ilginç bir şeye değineceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle sürdürdü:

"Mesela Irak'tan, Suriye'deki bu terör örgütlerine gelen destek 3 bin tırı aşmıştır. Burada tanklar var, toplar var, ağır zırhlı araçlar var, mühimmat var, 3 bin TIR’ın üzerinde. Ben, Türkiye olarak düşünüyorum, Kuzey Suriye'ye gelen bütün bu ağır silahlar, yarın bana karşı kullanılmayacağını kim garanti edebilir?

Bize şu söyleniyor, 'biz bunların seri numaralarını alıyoruz, bu seri numaraları almak suretiyle DEAŞ'ı temizledikten sonra biz bu silahları alacağız.' Şimdi, ben burada bir gerçeği söylemek durumundayım o da şudur, Sayın Bush döneminde aynı durumu yaşadım. O zaman da yine aynı şeyler söylendi bize. Dendi ki 'Kuzey Irak yerel yönetiminin şu andaki, o zamanki ekiplerine verilen desteklerin, silahların seri numaraları elimizdedir. Biz buradaki mücadeleyi bitirdikten sonra çekileceğiz ve bu silahları da alacağız.' Daha sonra öyle oldu ki bu mücadeleler esnasında biz, şu andaki Kuzey Irak yerel yönetiminin elinde Amerika ve koalisyon güçlerinin silahlarını bulunduruyor. Almanların da silahları vardır, Fransızların da silahları vardır. Aynı yanlış burada işleniyor, bu endişeyi taşıyorum. Dolayısıyla bunu gidermek lazım. Kaldı ki bizim Amerika ile stratejik ittifakımız var. NATO'da Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa bütün hepsiyle beraberiz. Bizim dayanışmamızın ötesine bu terör örgütleriyle yapılacak dayanışmalar geçemez. Bunun kararlılığı içerisinde olmamız gerekir diye düşünüyorum."

IKBY'de, 22 Eylül'de yapılması planlanan bağımsızlık referandumuna ilişkin soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, Irak'taki mücadele bittiği andan itibaren "Irak asla parçalanmamalı" tezini savunduğunu belirtti.

Türkiye'nin, Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Özel temsilcilerimi ben Sayın Barzani'ye gönderdim, dedim ki 'Sakın böyle bir yanlışın içerisine girmeyin. Biz darda kaldığınız zamanlarda size her türlü desteği vermiş bir ülkeyiz. 350 kilometre sınırımız olan bir komşumuzsunuz, komşunuz durumundayız. Bizde akrabalarınız var, aynı şekilde bizimkilerin sizde akrabaları var. Bakın böyle bir yanlış yapmayın.' Ne yazık ki bu yanlışı şu anda yapmış durumdalar. Ayın 27'sinde benim Milli Güvenlik Kurulu toplantım vardı. Birleşmiş Milletler gündemi sebebiyle bu toplantıyı biz 22'sine aldık. Döner dönmez cuma günü, Ankara'da Milli Güvenlik Kurulumuzu topluyoruz. Milli Güvenlik Kurulu toplantımızda ne gibi yaptırımlar uygularız, bunun kararını alacağız" ifadelerini kullandı.

"Umarım bu yanlış karardan vazgeçerler"

Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) kararı aldıktan sonra hükümete göndereceğini, hükümetin de Bakanlar Kurulu toplantısında kararını vereceğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hedef şudur, bir defa kesinlikle Irak'ta böyle bir bağımsız devlet ilanına biz taraf değiliz. Asla olamaz. Böyle bir şeye müsaade edilmesi mümkün değil. Orada sadece Kürtler yaşamıyor, orada Türkmenler var, orada Araplar var. Bütün bunların birlikteliğini bozmaya kimsenin hakkı yok. '16 yaşında benim hayalimdi.' Senin 16 yaşındaki hayalin olabilir. Dünyada, özellikle de siyasette güncellenen bir hayat vardır. Bu güncellemeyi biz hayatımız boyunca hep yapmışızdır. Benim 16 yaşındaki siyaset anlayışımla 63 yaşındaki yaşındaki siyaset anlayışım aynı olamaz, aynı değildir. 40 yıldır siyasetin içindeyim, burada atılan bu adım, bu yaklaşım kesinlikle yanlıştır ve kendini yalnızlığa doğru itmiştir. Bakın şu an itibarıyla İsrail'den başka yanında kimse yok. Bütün dünya ülkeleri şu anda bu anlayışa, bu teze karşı durumda. Burada da yaptığımız görüşmelerde hep bunu gördüm. Temenni ederim ki ayın 25'ine kadar Sayın Barzani ve ekibi hemen bu yanlış karardan vazgeçerler ve Kuzey Irak yerel yönetimi, sürdürdüğü çalışmasına devam eder."

IKBY'deki referandum tartışmalarına ilişkin, "Bu noktada sadece ekonomik yaptırım mı uygulanır yoksa güç kullanımı da söz konusu olabilir mi?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi bu çeşitlendirmeyi burada ifade edersem doğru olmaz. Milli Güvenlik Kurulumuzda bunları çalışacağız. Orada bunları ortaya süreceğiz. Hükümetimize teklifimizi yapacağız. Ondan sonra da hükümetimizin kararıyla bu açıklanacak" diye konuştu.

"NATO içinde nükleer silahlara sahip olan ülkeler var"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, Rusya'dan alınmasına ilişkin anlaşmaya vardığı S-400 hava savunma sistemleri hatırlatılarak, "Bu, diğer NATO üyesi ülkelerin attığı imzaların biraz ötesine geçti. Bu noktada sizin müttefiklerinizle alakalı hayal kırıklığınız mı var?" sorusu üzerine, Türkiye'nin, her şeyden önce NATO ülkesi olduğuna işaret ederek, "NATO ülkeleri içerisinde bırakın S-400'ü çok daha güçlü silahlara sahip olan ülkeler var hatta daha ileri gideceğim, nükleer silahlara sahip olan ülkeler var. Dünya nükleer silahları konuşuyor. Dünya nükleer silahları konuşurken, NATO'nun içerisindeki ülkelere, 'Siz de NATO ülkesi olarak bu nükleer silahları bırakın.' diyor mu? Demiyor. Onlar hatta nükleer başlıklı silahların daha uzun menzilli olanlarını da yapmanın gayreti içerisindedir" değerlendirmesini yaptı.

Bu gerçekleri bir kenara koymanın mümkün olmadığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye olarak yanı başımdaki Suriye'de S-400 varken, ben kendim bir S-400'e, belki S-500'e hatta S-600'e sahip olmanın gayreti içerisinde olmak durumundayım. Bunlar, kendimizi korumaya yönelik atmamız gereken adımlardır. Balistik füzelerle ilgili atmamız gereken adımlar da vardır. Bunlar bir yöneticinin ülkesini, 80 milyon Türkiye'yi korumak bizim görevimizdir. Bunun için de ne gerekiyorsa A'dan Z'ye bunu yapacağız. Biz NATO ülkelerinden istediğimiz silahları alamıyorsak ne yapacağız? Başımızın çaresine bakacağız. Biz insansız hava araçlarını birçok dost, NATO ülkelerinden istemişizdir. Paramızla istediğimiz halde bunları alamadık.

Daha basit Zigsauer, tabanca. Bunları alamamışızdır. Alamayınca ne yapacağız? Başımızın çaresine bakacağız. Terör örgütüne bu silahları bedava veriyorlar, para almadan veriyorlar. Türkiye senin ortağın olacak, NATO'da beraber olacaksın, istediğin silahı NATO'daki ortağından, müttefikinden alamayacaksın. Bu neyle izah edilir? Onun için bu adımı atmak durumundayız ve atıyoruz. Şu anda da hızla devam ediyoruz. Görüşmelerimiz devam ediyor, ortak çalışmalarımız devam ediyor ama biz bunları Amerika ile de Fransa ile de... Mesela bizim işte EUROSAM, Fransa, İtalya, Türkiye olarak üçlü anlaşmamız var. Bakın bu da oluyor. Demek ki olumlu yaklaşımlar karşısında Türkiye olumsuz değil."

"Siyasetteki tezimiz şu: Dostları çoğalt, düşmanı azalt"

"Önümüzdeki dönemde Rusya ile ittifak biraz daha büyür mü?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Her şeyden önce bizim siyasetteki tezimiz şu, dostları çoğalt, düşmanı azalt. Biz buna çalışıyoruz. Rusya ile bir olumsuzluk yaşadık ama çok kısa zamanda bu olumsuzluğu gidermek suretiyle şu anda Rusya dış ticaret hacminde ciddi bir tırmanışa geçmiş vaziyettedir" dedi.

Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret hacminin 36 milyar dolara ulaştığını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'nın bu yıl turizmde Almanya'yı da geçerek, birinci sırada yer alacağını düşündüğünü aktardı.

Rusya'dan Türkiye'ye turist akınına değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki ilişkilerin "kazan-kazan" esasına dayandığını belirtti.

"Her an orada göreve hazır durumda"

Suriye'de bulunan Türk askerinin sayısının artırılıp artırılmayacağına ilişkin soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gelişen şartlara göre değişir, artabilir, eksilebilir. Bunu şartlar belirler. Tabii ki askerimizin kalitesi de ona göre değişiyor. Zaman olur komando olur, zaman olur bakarsınız düz olur. Bu da yine oradaki şartlara göre değişir. Şu anda burada en üst düzeyde temsili, askerimiz yapıyor ve sınırda şu anda hazır vaziyette bekliyorlar. Her an orada göreve hazır durumda, barışı tesis edecekler" değerlendirmesini yaptı.

"Batı'ya karşı bir hayal kırıklığından bahsettiniz. Avrupa Birliği'nden Jean-Claude Juncker, 'Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden uzaklaştığını ve aradaki köprüyü attığını' söyledi. Bazı açıklamalarınızla siz de biraz tahrik ediyorsunuz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?" şeklinde bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm dünyaya seslenmek istediğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin 1959'da gayri resmi olarak Avrupa Birliği'ne müracaat ettiğini hatırlatarak, "Sene 1963 ve Türkiye resmi olarak müracaatını yaptı. 54 yıldır Türkiye, Avrupa Birliği'nin kapısında bekletiliyor. Acaba bana şunu söyleyebilir mi Juncker, 'Senden daha geç veya daha erken buraya gelip girenler oldu' diyebilir mi? Türkiye uygulanan aslında siyasi bir ambargodur bu ve Türkiye'nin kişiliğine, şahsiyetine yönelik bir saygısızlıktır bu. Avrupa Birliği müktesebatına ters bir yaklaşımdır bu. Bugün git, yarın gel. Bize yalan söylediler, bize doğru konuşmadılar" değerlendirmesinde bulundu.

"Biz hiçbir zaman minderden kaçmadık"

Son olarak da mülteciler meselesinde 2016'nın temmuz ayında "Size 3 milyar euro vereceğiz' şeklinde açıklama yaptıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bunu bize vermiyorlar. Kime verecek bunu? Mültecilere verecek. Kendi belirledikleri kuruluşlar vasıtasıyla verecek. Ondan sonra 'yıl sonuna kadar da 3 milyar euro daha vereceğiz' dediler. Gelen rakam ne? Gelen rakam şu an itibariyle 820 milyon euro’dur. Şimdi, dürüstlük nerede? Yok. 

Türkiye, şu anda müzakere masasında. Bakınız, çok ilginçtir. Sarkozy, Fransa'nın başında, Merkel Almanya'nın başına geldi. Geldikleri ana kadar, ben Liderler Zirvesi'ne katılıyordum. O zaman Chirac vardı Fransa'da, Almanya'da Schröder vardı ve üçlü olarak bizim çok yapmış olduğumuz toplantılar vardı. Onlar, bizi adeta hazırlıyorlardı ama ne zaman Sarkozy geldi, ne zaman ki Merkel geldi... Bir defa müzakereci diye düşünülen bu ülkelerin Liderler Zirvesi'ne katılmasını yasakladılar, kaldırdılar. Fasıllar aç-kapa olarak yapılıyordu o zaman. Peki, bunların gelişiyle ne oldu? Bir defa 'aç-kapa'yı kaldırdılar, sadece 'aç' fasılda yapılıyor, 'kapama' yok. Fasılların adedi neydi? 15 fasıl vardı. Bu da ne yaptılar, 35 fasla çıkardılar. Bunlar kime karşı yapıldı? Bunlar, sadece Türkiye'ye karşı alınan önlemlerdir. Juncker, önce bana bunu izah etsin? Juncker ile ben iyi tanışırım." 

"Türkiye, neden hala ısrar ediyor ve bunları çekiyor?" şeklindeki soru üzerine de Erdoğan, "Çok güzel bir soru. Ben diyorum ki karar merciinde olan onlar. Onlar, bize kapıyı kapatsın biz kararı rahat veririz. Çok da meraklı değiliz, bunu da söyleyeyim ama onlar istiyorlar ki Türkiye buradan kaçsın, yok, biz hiçbir zaman minderden kaçmadık. Minderden kaçan olmayız. Minderden kaçan onlar olsun. Kararlarını versinler, bizim kararımız kolay" yanıtını verdi. 

"Hapiste dediklerinizin çoğu gazeteci değil, terörist"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünyanın diğer yerleriyle kıyasla çok fazla gazeteci sizde hapishanede, suçlardan veya ihanetlerden orada olduğunu söylüyorsunuz. ABD'de de esasında birçok gazete veya dergiyi görüyorsunuz. Trump eleştiriliyor. Gerçekten çok da ağır eleştiriliyor ama onlara karşı bir şey yapılmıyor. Siz gazetecilerin, gazetecilik dışında suçlardan içeride olduğunda hala ısrarcı mısınız?" şeklindeki soruya ise şu yanıtı verdi:

"Burada yanlış bir iletişiminiz var, önce onu düzeltelim. Bu, hapiste dediklerinizin çoğu gazeteci falan değil, bunların çoğu terörist. Bunların çoğu, birçok bombalama olaylarına adı karışmış, birçok kısmı bunların hırsızlığa karışmış, hatta hatta bankamatikleri soyarak yakalanan bunların içinde birçokları var. Yani 'gazeteciyim' demekle gazeteci olunmuyor. Bunların birçoğu böyle fakat ne yazık ki dışarıdakiler 'Ben gazeteciyim' dediği zaman bunları gazeteci sayıyor. Şu anda her yerde yargı makamı var. Bizde de yargı makamı var. Yargı makamı bunlarla ilgili kararını veriyor ve çıkması gerekenler varsa çıkar ama bunların birçoğu ajanlık görevi yapıyorsa, onlar da bunun hesabını verir. İşte, Türkiye'deki olay da bu. 

Şimdi Amerika ile bunu mukayese etmeye kalkarsanız o zaman durum çok daha farklı olur. Şimdi, 'Sayın Trump'a hakaret edenler içeride değil' diyorsunuz. Tayyip Erdoğan'a hakaret edenlerin sayısını biliyor musunuz? Tüm ailemi, bu hakarette muhatap alarak bana her türlü hakareti yapanların siz acaba sayısını biliyor musunuz? Ben bunları sayamıyorum bile ama her zaman sabretmişimdir ve böyle bir şey benim şahsımdan, kişiliğimden kaynaklanan değildir. Bunlar, teröre karışmışlardır ve PKK terör örgütünün hepsi içindedir, yandaşlarıdır ve bir kısmı da FETÖ mensuplarıdır, yandaşlarıdır, içindedir. Yargı da bunlarla ilgili kararını vermiştir. Dolayısıyla yargı bağımsızdır, yargıya müdahale edemeyiz. Böyle bir şey söz konusu değil."

16 Mayıs'taki ABD ziyaretini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Beyaz Saray'a girerken, PKK'lı göstericiler siz onlara 'aktivistler' diyorsunuz; orada her türlü gösteriyi yapıyorlar. Polisin, onlara müdahale etmediğini gördüm. Daha sonra büyükelçilik rezidansına geçtik. Büyükelçilik rezidansına geçtiğimiz zaman orada da yine aynı şekilde, yakın mesafede gösteri yapıyorlar ve polisin onlara ne yazık ki müdahale etmediğini gördüm. Bu defa, yakın mesafedeler. Benim kendi korumalarım, beni korumakla görevli olanlar ister istemez duruma müdahale etmek durumunda kaldı. Haklı. Oradaki Türkiye'nin vatansever evlatlarından bazılarına megafonla vurdular ve başı gözü kan revan içinde kaldı. Çok ilginç, onlardan kimseyi almadılar içeri. Benim korumalarım hakkında soruşturma açtılar. Çok ilginçtir, bunların içinde 4 tanesi olay mahallinde yok, hatta 2 tanesi Amerika'ya hiç gelmiş değil. Neredesin sen Amerikan yargısı?"

Bu konuyu ABD Başkanı Donald Trump ile görüştüğünü belirten Erdoğan, Trump'ın konunun takipçisi olduğunu ifade ettiğini söyledi. Erdoğan, "Tamamen siyasi bir tavır söz konusu. Çünkü, bu kararı veren savcının kimliğini gayet iyi biliyoruz. Kimliğini gayet iyi bildiğimiz için de buradaki bu alınan kararın ne denli yanlış olduğu, tabii ben Sayın Başkan'a da söyledim. Kendileri de 'takipçisi konumunda olduğunu, federal devletten kaynaklanmadığını, eyaletten kaynaklanan bir durum olduğunu' söylediler. Temenni ederim ki bu yanlış düzelir" diye konuştu.

"Yargılama sürecinde olmadığı halde bunlar bize verilmiyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye ile alakalı konuların hep insan hakları ve diğer şekillerde geliyor. Bu tabloyu değiştirmek ister miydiniz? Türkiye, nasıl algılanmak istiyor Batı'ya karşı?" sorusu üzerine de şu yanıtı verdi:

"Eğer insan haklarındaki pozitif gelişmeyi öğrenmek istiyorsanız, Türkiye'ye gelin. Batıda öyle insan hakları noktasında adalet aramayın.

Terör örgütü mensupları Türkiye'den kaçıyor, sığındıkları yer neresi biliyor musunuz? Almanya. Şu anda ben Almanya'ya 4 bin 500 dosya verdim terör örgütleriyle ve teröristlerle ilgili. Geri dönüş yok. FETÖ ile ilgili aynı şekilde. Amerika'ya 85 koli gönderdim FETÖ'nün başıyla ilgili olarak. Bunlar yargılama sürecinde değil. Bizimkiler, yargılama sürecinde. Yargılama sürecinde olmadığı halde bunlar bize verilmiyor. Şimdi, burada adalet nerede acaba? Ülkemde darbe girişiminde bulunacaklar, devletimizi yıkmaya yönelecekler. Devletimizi yıkmaya yönelenleri savunanların yaklaşım tarzı adil midir? Her şeyden önce bir defa hukuk içerisinde hareket etmek asıl olandır ama bunlar hukuk içerisinde değil ne yazık ki siyasi manevralarla kararlar verip, böyle bir yaklaşım tarzı içerisinde oluyorlar. Bu da bizleri ciddi manada üzüyor."