Ergenekon'da ”Cumhuriyet çalışma grubu”
İSTANBUL - "Ergenekon" soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, sanıkların, Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda kurulan 'Cumhuriyet Çalışma Grubu' adı altında illegal örgütlenmeye gittikleri ileri sürüldü.
İddianamede, "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü"nün hem askeri hem sivil alanda faaliyetlerde bulunduğu, Şener Eruygur'un örgüt içerisinde başlangıçta askeri görevi döneminde ve akabinde emekli olduktan sonraki dönemde yer aldığı, süren nitelikteki bu suçu askerlikle ilişiğinin kesildiği tarihten sonra da işlemeye devam ettiğinin anlaşıldığı savunuldu.
Eruygur'un, "görev yaptığı dönemde örgütün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, kendi mesleki görev ve yetki alanına girmeyen, konusu Anayasa ve yasalarla yasaklanmış ve suç teşkil eden fiilleri, sivil şahıslarla iş birliği içerisinde işleyerek darbe yoluyla halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etmek ve cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs fiillerin içinde bulunduğu" savunulan iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Mehmet Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı sıfatıyla görev yaptığı, bu görevi sırasında askeri görev ve amaçların tamamen dışında ve Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda kurulduğu açıkça anlaşılan 'Cumhuriyet Çalışma Grubu' adı altında illegal örgütlenmeye gittikleri, bu grubun Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısına uymayacak biçimde ve tamamen Ergenekon silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına uygun olarak kurulduğu ve yasa dışı istihbarat faaliyetleri, fişlemeler, arşivlemeler, medya yönlendirmeleri gibi yollarla silahlı örgütün amaçları doğrultusunda faaliyetlerde bulundukları anlaşılmıştır."
Bu grubun faaliyetleri sırasında, "dönemin Genelkurmay Başkanını örgütün amaçları doğrultusunda hareket etmemesi nedeniyle istifaya zorlanmasından, yapılacak darbe sonucu tüm kişilerin görevleri ve hapis tutulacakları yerlerden, ABD'nin bu konudaki tepkilerine kadar ayrıntılı planlar yapıldığı, darbe yapılabilmesi için, gerekli toplum desteğinin sağlanması konusunda şüphelinin emrinde çalışan Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli kendisine bağlı alt birimin geniş kapsamlı olarak çalışması yanında, Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün sivil unsurlarında görevli bireyler ve üst düzey yönetici kadrosunda bulunan sanıklar İlhan Selçuk, Mustafa Ali Balbay, Sinan Aygün, (Bülent kod) İsmail Yıldız, Ergün Poyraz gibi örgüt üyeleriyle sürekli olarak bizzat görüştüğünün anlaşıldığı" ifade edildi.
"Özel istihbarat arşivi"
İddianamede, sanık Mustafa Ali Balbay'ın haftada 2-3 defa Eruygur ile görüştüğü ve İlhan Selçuk'un görüşlerini kendisine ilettiğinin Balbay'a ait dijital inceleme raporlarından anlaşıldığı belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Şüpheli Mehmet Şener Eruygur'un görev yaptığı dönemde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemlerinde başarılı olabilmek için Ergenekon emrinde bulunan sivil toplum kuruluşlarının da desteği ile kamuoyu ve halk desteğinin oluşturulması amacıyla Cumhuriyet Çalışma Grubunun, birçok faaliyetlerde bulunduğu, bu faaliyetlerle alakalı yapılan masraflardan eylemlere kadar kendisine sürekli raporlar ve brifingler verildiği, bu raporların bir kısmının Cumhuriyet Çalışma Grubu devre raporu ve yıllık çalışma raporları şeklinde kendisine ve Ergenekon üst düzey yöneticilerine yazılı olarak sunulduğu, devre raporlarında önceden Ergenekon Silahlı Terör Örgütünce alınan kararların uygulanması, yapılması planlanan ve yapılabilen konularla alakalı olarak değerlendirme toplantılarının sürdürüldüğü, örgüt tarafından bu konuda özel istihbarat arşivi adı altında illegal arşiv oluşturulduğu, bu konuda yapılan harcamalar ve tutarların, sanık Mehmet Şener Eruygur tarafından onay verilen ödemelere ilişkin belgelerin ele geçirilen belgeler içinde bulunduğu, örgütün amaçları doğrultusunda ve faaliyetleri kapsamında görüşülen birçok kişinin ses ve görüntü kayıtlarının gizlice-illegal olarak kaydedilip örgüt arşivine ulaştırıldığı, örgütün bu özel grubu dışındaki üyelerinin bile haberdar olmadıkları Özel İstihbarat Arşivi oluşturduğu, sanığın tüm bu eylemlerini kendi başına ya da askerlik görevi kapsamında yapmak gibi bir durumunun, yetkisinin, görevinin bulunamayacağı, şüphelinin askerlikle ilişiğinin kesilmesinden sonra da sürdürdüğü tüm eylemlerini Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, örgütün diğer birimlerinin yardımları ile sivil unsurlar, medya ayağı, örgütün kontrolünde bulunan kuruluşlar ile birlikte gerçekleştirdikleri, Milli Kuvvetler olarak adlandırdıkları Halk Hareketi, Milli Güçbirliği, Meclisteki milli kuvvetler, ulusal medya (Ulusal Kanal vb) Türk Ordusu bileşkesini, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek şeklindeki eylemlerini gerçekleştirmek için kullandıkları, tamamen örgütsel kontrolde tuttukları kuruluşları, örgütsel organizasyonlarla gerçekleştirdikleri hareketleri, siyasi partilere ve medyaya dönük müdahalelerinin sonuçlarını, örgütsel amaçları doğrultusunda sevk ederek ve kendi konum ve imkanlarını da kullanıp TSK'yı aynı doğrultuda kışkırtarak, bu kadar farklı dinamiği aynı anda ve tek bir merkezden yönetmek suretiyle amaçlarına ulaşmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır."
"Geçmiş dönemde de örnekleri görüldü"
İddianamede, söz konusu dinamiklerin benzer manipülasyonlarla aynı anda hareket ettirilmesi sonucu Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin daha önce de ortadan kaldırıldığı, görevlerini yapmasının kısmen veya tamamen engellendiği vurgulanarak, şöyle denildi:
"Bu çerçevede yapılan manipülasyonlar kapsamında, terör olaylarının artmasına göz yumulması, toplumsal kaos ve kargaşa ortamının körüklenmesi, halkın farklı kesimlerinin birbirlerine karşı acımasızca kışkırtılması ve bu doğrultuda medyanında kullanılması suretiyle psikolojik harekat uygulanması gibi faaliyetlerin bulunduğu bilinmektedir.
Bu çerçevede Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyelerinde ele geçen belgeler, dokümanlar, planlar, dijital veriler ve benzeri belgeler, örgütün istihbarat ağının genişliğini, illegal amaçları doğrultusunda toplumsal kesimleri bölmek, birbirine karşı kışkırtmak, amaçları doğrultusunda özel hayat, hayatın mahrem alanları demeden her şeyi ve herkesi kontrol altına almak yönünde kararlılığını göstermektedir. Yine örgütün bazı üyelerinin bu konularda oldukça deneyimli oldukları, örneğin İlhan Selçuk'un 1970 yılında aynı suçlamalarla tutuklandığı, Doğu Perinçek'in birçok defa aynı tür suçlardan yargılandığı kendi beyanlarından anlaşılmaktadır."
"İcra hareketleri"
İddianamede, sanık Eruygur'un, suça teşebbüs bakımından hazırlık hareketleri bir yana, icra hareketlerine bile başlamış bulunduğuna dair şüphe bulunmadığı kaydedilerek, şüpheli ve diğer örgüt üyelerinin, örgütün amacı doğrultusunda "milli kuvvetler" diye adlandırdıkları güçleri organize ettikleri ve harekete geçirdikleri, 16 Mart 2004 tarihli günlük notlarında Özden Örnek'in, "Genelkurmay Başkanını ziyarete gittiği, Jandarma Genel Komutanının darbe girişimlerinden haberdar olduğunu, bütün belgelerin elinde olduğunu, tarihi bir görev olarak da bu belgeleri devletin arşivine geçireceğini söylediği, şüphelinin jandarmaya ait tesislerde eski TBMM Başkanı ve rektörlerle toplantılar yaptıklarını ve bazı şahıslar hakkında fişleme çalışmaları yürüttüğünü ve bir derginin okunması için emir vermiş olduğunun belirtildiği, bu fiillerin tamamının icraata dönüştürüldüğünün kanıtlardan anlaşıldığı" vurgulandı.
Ulusal birlik platformu
Yapılan çalışmalar sonucunda sanık Mehmet Şener Eruygur'un 2005 yılında Ulusal Birlik Platformunu Ankara'da oluşturduğu, Semih Tufan Gülaltay'la İstanbul'da gizli toplantılar tertiplediği ve Gülaltay'ın kendisine brifing verdiği ifade edildi. Brifingin amacının bu platformun arkasında emekli orgenerallerin bulunduğunu ve legal bir oluşum niteliği taşıdığını anlatmaya yönelik olduğunun Gülaltay'ın telefon görüşmelerinden anlaşıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle devam edildi:
"Milli İktidar Harekatı (MİH) adı altında oluşturulan yapılanma çerçevesinde toplantılar düzenlendiği ve bu toplantıya katılan kişilerin mesleklerine göre ayrıldığı, 'Generaller' başlığı altında ise, emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Tümgeneral Armağan Kuloğlu, Orgeneral Hurşit Tolon, Orgeneral Şener Eruygur şeklinde isminin geçtiği, ayrıca örgüt üyelerinden Güler Kömürcü, Doğu Perinçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan'ın da isimlerinin geçtiği, Ankara'da Kamran İnan, Ufuk Söylemez ve Mehmet Haberal'ın yönettikleri 1-1,5 aylık sürelerle devam eden yaklaşık 30 civarında kişinin katıldığı, gizli toplantılara şüphelinin de iştirak ettiği, bu toplantılara Yaşar Okuyan, Doğu Perinçek, Yaşar Nuri Öztürk gibi siyasilerin katılmasının, Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün ana dokümanında yer alan siyasi partilerin yönlendirilmesi amaçlarına uygun faaliyetlerden olduğu anlaşılmıştır.
Sanık Eruygur'un bir çok defa üniversitelerin üst düzey görevlileriyle görüşmeler yaptığı, üniversitelere seçilecek adaylara kadar çalışmalar yürüttüğü, düzenledikleri toplumsal eylemlere üniversitelerin de katılmasının sağlanması için bazı üniversite rektörleri ve üst düzey görevlileri ile gizli toplantılar yaptıkları görülmektedir.
Eruygur'un emekliliğini müteakip kendi beyanıyla Encümeni Daniş adı altında toplanan kurulun çalışmalarına katıldığı, yine kendi beyanına göre, Encümeni Daniş diye bir oluşumun varlığını, Jandarma Genel Komutanı iken bilmediği, emekli olduktan sonra bu kurulun çalışmalarına davet edildiği anlaşılmaktadır."
"Partileri bölme sürecinde Ferda Paksüt'le temasa geçildi"
"Ergenekon" soruşturmasının ikinci iddianamesinde, sanık Turan Çömez'in "Ergenekon"un siyasi partileri bölüp, parçalama veya farklı partilerin tek merkezden yönetilmesi amacı kapsamında, özellikle kapatma davası sürecinde sanık Ferda Paksüt ile irtibata geçtiği, Paksüt'ten aldığı gizli ve stratejik bilgileri örgütün yöneticilerine ulaştırdığı öne sürüldü.
İddianamede, ordu ve kuvvet komutanlığı yapmış şüpheli Şener Eruygur'un emekli olduktan sonra geçmişte önemli suçlar işleyip mahkum olan hükümlü Semih Tufan Gülaltay ile toplantı yapmasının, "Ergenekon" gizli yapılanmasının nasıl yönetildiğini, toplumsal olaylarda infiale neden olan basit gibi görünen fiillerin hangi makamlardaki görevliler tarafından yönlendirildiğini çok açık ortaya koyduğu vurgulandı.
Örgütün ülkede kaos ortamı yaratmak için eylemler düzenlediği ifade edilen iddianamede, Mersin ve diğer illerde meydana gelen "bayrak yakma olayları" sonucu oluşan atmosfer ortamında İşçi Partisi tarafından organize edilen "Bayrak Mitingi" yürüyüşlerinin Diyarbakır'da tertiplenmesinin de örgütün kaos ortamı oluşturmak için her yöntemi denediğini ortaya koyduğu kaydedildi.
Sanık Hurşit Tolon'un ifadesinde, hiçbir siyasi oluşum içinde olmadığını beyan etmesine rağmen birçok siyasi oluşumu doğrudan yönlendirip koordine ettiğinin belirlendiği ileri sürülen iddianamede, aynı konuda bu dosyada mevcut askeri şahısların örgütsel irtibatlarına bakıldığında hem görevli askeri şahısların hem de emekli olan askeri şahısların irtibatlarının hayatın olağan akışına uygun olmadığına dikkat çekildi.
Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesi
Sanık Osman Gürbüz'ün, 2002 yılında Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesi işini Veli Küçük'ün huzurunda gizli tanık 9'a teklif ettiği, tanığın kabul etmemesi üzerine Küçük'ün Osman Gürbüz'e hitaben "Bu iş yine sana kaldı" dediği anlatılan iddianamede, Hablemitoğlu'nun bir seneye kalmadan öldürüleceğinin, tutuklu sanık Habip Ümit Sayın'ın bilgisayarlarında yapılan dijital incelemelerde bulunan e-mail yazışmalarından anlaşıldığı kaydedildi. İddianamede, söz konusu yazışmalarda "Hablemitoğlu'nun örgüt üyelerince çok sevilmediği, tehlikeli kişilerle ilişkilerde bulunduğu, MİT Müsteşarlığına adının geçtiği ve sakıncalı hareketler yaptığı" yönünde ifadeler yer aldığı belirtildi.
İddianamede "Hablemitoğlu'nun bir seneye kalmadan öldürüleceği belirtilmiş ve öldürmüştür. Ancak failleri bugüne kadar bulunamadığı gibi fail olarak adı geçen İbrahim Çiftçi'nin de bu hususta şüpheli olarak ifadesi alındıktan sonra herhangi bir dava açılmadan 2 Ekim 2006'da iki el bombasıyla öldürülmesi ve bu bombaların tutuklu sanık Oktay Yıldırım'dan elde edilen bombalarla benzerlik göstermesi de örgütsel ilişkilerin boyutlarını göstermektedir" denildi.
"Ergenekon" silahlı terör örgütü üyelerinin görevde iken Ergenekon'la bağlantıda oldukları, emekli olduklarında da örgütte ayrı görevlere getirildikleri öne sürülen iddianamede, örgütün ülkeyi istedikleri gibi yönetmek için ülkede kaos ortamı oluşturmaya çalıştığı, bu amaçla suikast dahil her türlü yasa dışı yola yöneldikleri, bu amaçla darbeye zemin hazırlamak ve yürütme organını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yaptıklarının anlaşıldığı bildirildi.
İddianamede, elde edilen resmi içerikli ve gizli belgelerde oluşuma "Cumhuriyet Çalışma Grubu" adı verildiği, bu isimle oluşturulan grubun askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla yaptıkları planlara "Sarı Kız", "Ay Işığı", "Yakamoz" ve "Eldiven" gibi kod isimleri verdiklerinin belirlendiği ifade edildi.
Aynı merkezden yönetiliyor
Sanık Şener Eruygur'un, emekli olmadan önce hükümeti devirmeye yönelik eylem ve fiilleri sırasında alınan örgütsel kararlar gereği, emekli olunca da aynı eylem ve fiillerini devam ettirmek için Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), aynı fiilere iştirak eden şüpheli Ahmet Hurşit Tolon'un Anadolu Uyanış Hareketi Platformunun başına geçirildiği anlatılan iddianamede, Ankara Ticaret Odası Başkanı olan sanık Sinan Aygün'ün odanın tüm imkanlarını Ergenekon terör örgütünün faaliyetlerinin kullanımına açtığı belirtildi.
İddianamede, Ergenekon terör örgütünün etkisi altında bulunan sivil ve askeri üyeler ile medya, sivil toplum ve siyasi partilerde bulunan örgüt üyelerinin hepsinin aynı merkezden yönetildiği, alınan kararların aynı anda uygulamaya konulduğu ve tüm birimlerin aynı anda harekete geçirildiği bildirildi.
İddianamede, "Soruşturma aşamasında vefat eden Kuddusi Okkır'ın hazırladığı 'Devletin Yeniden Yapılanması' belgesinde, devlet kurumlarından mafyaya, tarikatlardan orduya ve istihbarata kadar sızılması gerektiği belirtildiği halde, terör örgütlerine sızılması diye bir amacın bulunmaması da aynı merkez tarafından oluşturulan planların uygulanması için oluşturulduğunu ortaya koymaktadır" denildi.
Örgütün amaçları TV'de yayınlandı
Harp okulu öğrencilerine yönelik olarak sanıklar Kemal ve Neriman Aydın'ın Türk Silahlı Kuvvetleri ve harp okullarına sızma, örgütlenme ve elaman kazanma faaliyetlerini yürüttükleri kaydedilen iddianamede, şöyle devam edildi:
"Sanık Tuncay Özkan'ın, bir dönem Kanaltürk adlı televizyon kanalının görünüşte sahibi ve 'Biz Kaç Kişiyiz' isimli platformun kurucusu ve başkanı olduğu, Tanju Güvendiren'in legal olarak televizyon ve platformla alakasının bulunmamasına rağmen Tuncay Özkan ile Ergenekon terör örgütünün üst düzey görevlileri arasında irtibatları ve maddi olarak Tuncay Özkan'a finansman desteği sağladığı, ayrıca Tuncay Özkan'ı yönlendirdiği anlaşılmıştır."
Tuncay Özkan'ın, sanık Adil Serdar Saçan'ın hem emniyet müdürü olduğu dönemde hem de meslekten atıldığı dönemde görevi gereği elde ettiği bilgi ve belgeleri televizyon kanallarında yayınlamak suretiyle örgütün amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunduğu anlatılan iddianamede, sanıklar Hüseyin Nazlıkul, Murat Ağırel, Selim Utku Gümrükçü, Evrim Baykara, Mahir Akkar, Merdan Yanardağ ve Mesut Özcan'ın, örgütün amaçları doğrultusunda kurulan televizyon kanalı ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinde görevli oldukları, sanıklar Fatma Sibel Yüksek, Ufuk Mehmet Büyükçelebi'nin de medya yapılanması içinde yer aldıkları ifade edildi.
"Kızıl elma koalisyonu"
Sanık Emcet Olcaytu'nun, örgüt üyesi olduğu ve soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları hakkında istihbarı bilgiler topladığı anlatılan iddianamede, eski ülkü ocakları başkanı olan sanık Levent Temiz'in Sedat Peker'in organize ettiği "Kızıl Elma" koalisyonu olarak adlandırılan örgütsel birlikteliğin oluşturulmasında görev aldığı belirtilerek, şöyle denildi:
"Sanık Turan Çömez'in örgütün amacı doğrultusunda, Ergenekon'un siyasi partileri bölüp parçalama veya farklı partilerin tek merkezden yönetilmesi amacı kapsamında özellikle kapatma davası sürecinde şüpheli Ferda Paksüt ile irtibata geçerek ondan aldığı gizli ve stratejik bilgileri, örgütün yöneticilerine ulaştırarak kamuoyunu yönlendirmeye çalıştıkları, aynı zamanda örgütün stratejisine uygun olarak partiyi bölüp etkisiz ve yürütme yetkisini kullanamayacak hale getirmeye hedefledikleri belirlenmiştir.
Sanık Emin Şirin'in Ergenekon'un siyasi partileri bölüp parçalama veya farklı partilerin tek merkezden yönetilmesi faaliyetlerine, milletvekili olduğu dönemde ve görevi sona erdikten sonrada devam ettiği anlaşılmıştır."
Sinan Aygün
İddianamede, sanık Sinan Aygün'ün evinde yapılan aramada, kendisine ait kasada 2.5 milyon avro bulunduğu, şahsi parası olduğunu beyan etmesi üzerine paraya savcılığın talimatıyla o an için el konulmadığı belirtildi.
Aygün'ün kendisini, bir sivil toplum örgütü lideri olarak vasıflandırdığı dile getirilen iddianamede, MASAK tarafından yapılan incelemede, Aygün'ün vermiş olduğu gelir vergileri mukayese edildiğinde orantısızlık bulunduğunun görüldüğü kaydedildi.
İddianamede, böylesine büyük meblağdaki paranın kasada bulundurulmasının ticaret mantığı açısından karlı bir iş olmadığı, bu sebeple bu paranın terörün finansmanında kullanılma şüphesi taşıdığının belirtilmesi üzerine, nöbetçi mahkemece paraya el konulması kararı verildiği anlatıldı.
Daha sonra şüpheli tarafından verilen gayrimenkul teminatları karşılığında paranın kendisine iade edildiğinin mevcut tutanak ve mahkeme kararlarından anlaşıldığı belirtilen iddianamede, şüphelinin ticaret yaptığını beyan etmesine rağmen parasını bankaya koymayıp evinde kasada saklaması, arama kararından sonra da parayı eşinin üzerine bankaya yatırmasıyla, "parayı, Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin finansmanında kullanılmak üzere hazır bulundurduğu" sonucuna ulaşıldığı bildirildi.
İddianamede, el konulmasının ardından yatırıldığı bankaca aylık yaklaşık 10 bin Avro faiz verilmesinden de bu paranın evin kasasında saklanmasının ticaret yapan bir kişinin mantığıyla izahının mümkün bulunmadığının anlaşıldığı kaydedilerek, yapılan aramadan sonra paranın Sinan Aygün'ün eşi adına bankaya yatırılmasının da para hakkındaki şüphelerin artmasına sebep olduğu ifade edildi.
İddianamede, şu bilgilere yer verildi:
"Elde edilen belgelerde, şüphelinin örgütsel faaliyet içindeki derneklere yardım yaptığına ilişkin teşekkür mektupları ve yine yardım için Aygün'e gidileceğine dair mektuplardan, Sinan Aygün'ün Ergenekon silahlı terör örgütünün finansman işlerine yardımcı olduğu, yöneticisi olduğu ATO tesislerini örgütün propagandası için düzenlenen panel ve konuşmalarda kullandırdığı, birçoğunu tanımadığını iddia ettiği yargılaması devam eden örgüt üyelerinden İsmail Yıldız, Ayşe Asuman Özdemir, Hayrettin Ertekin, Muammer Karabulut, Kemal Kerinçsiz, Güler Kömürcü, Hüseyin Görüm, Sevgi Erenerol, Veli Küçük, Hayrullah Mahmut Özgür ve Bekir Öztürk ile örgütsel irtibatlarının tespit edildiği, Kuvvai Milliye Derneği bürosunun tutulmasından, dernek başkanı Bekir Öztürk'ün tayin işinin yapılmasına kadar ilgilenip Abdüllatif Şener ile görüşüp referans olduğu, önceki dosyamızda mevcut e-mail görüşmelerinden anlaşılmıştır.
Yine devam eden soruşturma dosyasından şüpheliler Ahmet Hurşit Tolon, İbrahim Özcan, Durmuş Ali Özoğlu, Hasan Atilla Uğur, Mehmet Şener Eruygur, Levent Ersöz, Vedat Yenerer, Ufuk Büyükçelebi, Erol Mütercimler, Mustafa Ali Balbay, Turan Çömez ve Levent Temiz ile örgütsel irtibatlarının bulunduğu, bilgisayarında yapılan incelemelerde bu kişilerle MSN yoluyla birbirlerine mesajlar attıkları, e-posta iletileriyle tamamen Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda hazırlanmış yazıları kendi içlerinde birbirlerine gönderdikleri tespit edilmiştir."
Emekli Oramiral Örnek'in günlüğü
İddianamede, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in 2003-2005 yılları arasında yazdığı "Anılar" adlı günlüğün incelenmesi sonucu, Aygün hakkında sarf edilen şu cümlelere de yer verildi:
"ATO Başkanı Sinan Aygün'ün Ziyareti: Sinan Aygün, ilginç kişiliği olan bir insan. Bizlere böyle devre devre gelir ve kendi görüşlerini anlatır. Bazen kendisinden iyi bilgiler alırız. Bu kez de biraz ileri giderek konuştu. Ülkenin her yönüyle elden gittiğini, TSK'nın ne zaman bir şeyler yapacağını ve sesini çıkaracağını sordu. 'Bütün halk ümidini size bağlamış, ama sizden bir kıpırdanma gelmeyince herkesin morali bozuluyor' dedi. Kendisine, 'bizden önce kıpırdayacak olan sivil kuruluşlardır. Herkes bileti TSK'ya kesmiş, kimse bir eylem yapmak teşebbüsünde bulunmuyor. Eğer kanaat, ülkenin elden gittiği şeklinde ise önce sivil kuruluşlar kıpırdasınlar. Biz hiçbir şey yapamayız' dedim. Bana, 'bunlar iktidar olurken askerden çok korkuyorlardı, ama artık askerden korkuları kalmadı. İstediklerini yapıyorlar ve çekinmeden yapıyorlar' dedi."
İddianamede, Aygün'ün, "ülkenin her yönüyle elden gittiğini" söyleyerek, açıkça askerin darbe yaparak yönetime el koyması için tahrik ettiğinin anlaşıldığı kaydedildi.
Eldiven ve Demir Yumruk
Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Şener Eruygur'da ele geçen Cumhuriyetçi Çalışma Grubu raporlarından "Eldiven" ve "Demir Yumruk" başlıklı darbe çalışma slaytlarında Sinan Aygün'ün ve ATO'nun, yararlanılabilecek kişi ve kurumlar arasında sayıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle denildi:
"Yine şüpheli Sinan Aygün'ün hem Kuvvai Milliye Derneği ile irtibatları, hem örgüt içi konuşmalarda örgütün A takımını oluşturan kişilerden olduğunun belirtilmesi, hem de 2004'te Cumhuriyetçi Çalışma Grubu darbe çalışması faaliyetleri içinde önemli yer tutan ve birçok kuvvet komutanı ve ordu komutanının resmi kıyafetlerle katıldığı 3 Mart 2004 tarihli 'darbe öncesi gözdağı verme provası' olarak değerlendirilen toplantıya ev sahipliği yapması, diğer delillerle ve özellikle de mevcut telefon görüşmelerinde ifade edildiği üzere sanığın, kendisinin başkanı bulunduğu kuruluşun üyeleri ile özellikle irtibat halinde bulunduğu kitlelere askeri müdahalenin gerekliliği hususunda telkin ve kışkırtmalarda bulunduğu, bu hususun Özden Örnek'e ait günlüklerde de yer aldığı, ayrıca 'kriz ortamı oluşacak, parti kapatılacak ve yeni bir oluşuma gidilecek' varsayımıyla hareket ederek halkı hükümete karşı isyana tahrik ettiği ve yürütme organı yetkisini kullanan partiyi bölmek için değişik kişilerle kulis faaliyetleri yapması ile birlikte ele alındığında, Sinan Aygün'ün Ergenekon silahlı terör örgütü içinde üst düzey görevlerde faaliyet gösteren örgüt üyesi olduğu, yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerine iştirak ettiği, halkı hükümete karşı isyana tahrik ettiği, terör suçlarının işlenmesinde kullanılmak üzere 2.5 milyon Avro fon sağladığı ve evinde bu amaçla sakladığı, 3713 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince fon kullanılmamış olsa bile cezalandırılması ve gerekçe ile zor alımının gerektiği anlaşılmış olmakla, belirtilen eylemleri gereğince TCK'nın 311/1, 312/1 313/1 314/2, 3713 sayılı Kanunun 8/l (2. cümle), 5, TCK'nın 53, 55/1, 58/9, 63. maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiştir."