Ergenkon'da siyasilere suikast iddiası

Ergenekon'ın ikinci iddianamsinde örgütün bazı siyasilere suikast planaladığı öne sürüldü

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - "Ergenekon" soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, "Örgütün siyasi partileri yönlendirme çalışmaları" başlığı altında, örgütün bazı siyasi partilere yön verilebilmesi için siyasilere suikast planlanması ya da dezenformasyon yapılması konusuna değinildiği bildirildi.

İddianamede, "Ergenekon" dokümanının da "3/c Politikalar" başlığı altında, 21. yüzyılda dünya politikacılarını ve siyasetçilerini istihbarat örgütlerinin biçimlendireceği, dünyada var olan tüm sistemlerin, ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere ait siyasileri engellediği, bunun ise "suikast ve dezenformasyon yöntemleri" ile yapıldığının yer aldığı ifade edilerek, bunun devamında "Türk insanının okumadığı, kültürel anlamda dünya görüşünün gelişmediği, bu nedenle kolayca kandırılabildiğinin" belirtildiği kaydedildi.

Dolayısıyla dezenformasyonun olumsuz olduğu, "kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için geriye kalan tek yolun suikast olduğu, suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için siyasi portrelerin çok ciddi biçimde analiz edilmesine yer verildiği" anlatıldı.

İddianamede, "Ergenekon Terör Örgütü"nün, kendisi gibi düşünmeyen ya da örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışmayan siyasilerin ortadan kaldırılması, bunun için de "suikast ve dezenformasyon" yöntemlerinin kullanılması, suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için de örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışacak siyasilere her türlü desteği vererek parlamentoya girmelerinin sağlanması gerektiğini benimsediği ifade edildi.

"Siyasilere yönelik suikast örnekleri"

Türkiye'nin yakın tarihine bakıldığında, siyasilere suikastlar düzenlendiği ya da bazı siyasilere yönelik yıpratma ve karalama kampanyalarının hazırlandığının görüldüğü anlatılan iddianamede, düzenlenen suikastların bir kısmı trafik kazası gibi lanse edilirken bir kısmının da silahlı ya da bıçaklı saldırı şeklinde olduğu hatırlatıldı.

Bu olayların bir kısmı engellenirken bir kısmının önüne geçmenin mümkün olmadığı vurgulanan iddianamede, bu olaylarla ilgili şu örneklere yer verildi:

"29 Mayıs 1977'de dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e Çiğli'de yaptığı seçim gezisinde, kimliği belirsiz kişilerce suikast girişiminde bulunulmuş, fakat Bülent Ecevit bu olaydan yara almadan kurtulmuştur. 19 Temmuz 1980'de eski başbakanlardan Nihat Erim İstanbul'da uğradığı saldırı sonucu öldürülmüştür. 18 Haziran 1988'de dönemin Başbakanı Turgut Özal, partisinin olağan genel kongresinde silahlı saldırıya uğramış ve hafif bir şekilde yaralanarak kurtulmuştur.

Ergenekon Terör Örgütü soruşturması sırasında, örgütün siyasilere yönelik gerçekleştirdiği bir suikast ya da suikast girişimi olayı aydınlatılmış değildir, fakat Ergenekon dokümanındaki ifadelerden ülkemizde bu güne kadar meydana gelen bu olayların arkasında örgütün olduğu yönünde tereddütler oluşmuştur."

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden, "Ergenekon Terör Örgütü"nün siyaset dünyasına yön vermek için bir taraftan örgütün ideallerine aykırı hareket eden siyasi partileri bölmeye, parçalamaya, liderlerini devirmeye ve diğer taraftan da örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda hareket edecek kişileri siyasi parti başkanlıklarına getirmeye yönelik çalışma yaptıklarının tespit edildiği savunularak, şu ifadelere yer verildi:

"Ergenekon Terör Örgütünün TBMM'de grubu bulunan, MHP, CHP ve AKP'ye yönelik faaliyetlerinin olduğu, bu çerçevede MHP ve CHP liderlerini devirip yerlerine istedikleri kişileri getirmeye çalıştıkları, öte yandan Adalet ve Kalkınma Partisini de bölüp parçalamayı ve böylelikle hükümeti düşürmeyi hedefledikleri, sonrasında da örgütün idealin doğrultusunda hareket edecek siyasilerden TBMM de grup oluşturmayı ve hükümette söz sahibi olmayı hedefledikleri görülmüştür."

"Bahçeli'yi devirme planları"

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden "Ergenekon Terör Örgütü"nün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi devirip yerine Ümit Özdağ'ı getirmeye çalıştıklarının tespit edildiği kaydedilerek, 2004 yılında Sedat Peker liderliğindeki suç örgütüne yönelik yapılan teknik takip çalışmaları sırasında, Ümit Özdağ'ın MHP Genel Başkanlığına getirilmesi için 19 Kasım 2006'da yapılan olağan genel kongreden iki yıl önce bizzat Veli Küçük tarafından gerekli çalışmaların başlatıldığı ve bu amaca ulaşmak için defalarca toplantılar yapıldığının belirlendiği savunuldu.

Ümit Özdağ'ın partiden ihraç edildiği ve genel başkan adayı olamayacağı halde, "kongre salonuna gideceğini ve orada olacağını, kurultay salonuna gitmekten korkmadığı" şeklindeki ifadelerine yer verilen iddianamede, Özdağ'ın bu davranışının nedeninin Mehmet Zekeriya Öztürk'ten ele geçirilen belgeden anlaşıldığı kaydedildi.

Buna göre "Ergenekon Terör Örgütünün MHP'ye genel başkan yapamadığı Ümit Özdağ'ı bu kezde MHP'yi karıştırmak ve toplumda infial uyandıracak eylemler yapmak için kullanmayı planladığı" ileri sürülen iddianamede, ancak alınan yoğun güvenlik önlemleri sayesinde istenmeyen olayların engellendiği bildirildi.

İddianamede, elde edilen delillerden tüm bu faaliyetlerin bizzat Veli Küçük tarafından yönlendirildiğinin açıkça anlaşıldığı ifade edildi.

İddianamede, bugün gelinen noktada, "Ergenekon Terör Örgütü"nün MHP'nin yönetimini ele geçirmekten vazgeçmediği, kendileri gibi düşünmeyen ve amaçları doğrultusunda yönlendiremedikleri MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik her türlü faaliyetlerini sürdürdüğünün anlaşıldığı belirtilerek, Veli Küçük'e ait olduğu iddia edilen 2007 yılına ait telefon görüşmesindeki "Bu Devlet Bahçeli'nin bu işten ayrılması lazım... Bu kaldığı sürece parti bitecek yani... Bu adamı pencereden aşağı atmadan bu parti kurtulamayacak bundan" şeklindeki ifadelerine yer verildi.

Mehmet Zekeriya Öztürk'ten ele geçirilen dijital belgelerden "Ergenekon Terör Örgütü"nün Ümit Özdağ'ı MHP'nin başına geçmeyi başaramayınca partinin tabanını oluşturan gençleri sokağa çekerek, ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturmayı amaçladıklarının görüldüğü ileri sürüldü.

"Baykal'ın yerine "Tuncay Özkan"

İddianamede, sanıklardan ele geçirilen örgüt dokümanlarının, örgütün amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek için hazırlanan dokümanlar olduğu ileri sürülerek, bu dokümanların genel olarak 1999 ve 2000 yılları içerisinde hazırlandığı bildirildi.

Dokümanlarda, CHP ile ilgili yazılan değerlendirme ve yaklaşımlara bakıldığında, örgütün 2000 yılından beri CHP ile ilgilendiğine yer verilen iddianamede, hatta aynı yıllarda hem ADD, hem de USİAD üyesi olan sanık Birol Başaran'ın 2001 yılında CHP Genel Başkanlığına aday olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.

İddianamede, soruşturma kapsamında şüphelilerden ele geçirilen dijital veriler, dokümanlar ve şüphelilerin telefon konuşmalarına bakıldığında, örgütün CHP ile ilgilenmekten vazgeçmediği, bir taraftan CHP'yi kontrol altına alıp yönlendirmek için faaliyetlerde bulunurken diğer taraftan da CHP yönetimini ele geçirmeye çalıştığı savunuldu.

Bu kapsamda da örgütün, Ahmet Tuncay Özkan'ı CHP Genel Başkanlığına getirmek için girişimlerde bulunduğu ileri sürülerek, bunların yanı sıra CHP içerisindeki milletvekillerine yönelik istihbari çalışmaların yapıldığı ve elde ettikleri kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydedip arşivlediklerinin tespit edildiği bildirildi.

"AK Partiyi bölme çabaları"

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden "Ergenekon Terör Örgütü"nün 2002 yılı genel seçimlerinden sonra AK Parti'ye yönelik kapsamlı bir çalışma başlattığı ve öncelikli olarak "darbe planları" çerçevesinde AK Parti'yi bölüp parçalamayı ve böylelikle hükümetten düşürmeyi hedefledikleri iddia edilerek, "yaptıkları çalışmalarla bunu tamamen başaramamış olsalar da bir kısım AK Partili milletvekillerini koparmayı başardıklarının anlaşıldığı" ifade edildi.

AK Parti'yi bölme ve parçalama hedeflerini tam olarak gerçekleştiremeyince bu kez AK Parti'nin kapatılması amacıyla "kapatma davası"nı etkilemek için davanın görüldüğü Anayasa Mahkemesi ile ilgili çalışmalar yaptıkları savunulan iddianamede, bu çerçevede mahkeme üyelerine yönelik karalama ve yıpratma amaçlı faaliyet yürüttükleri, bu faaliyetlerini yürütürken tüm AK Partili milletvekilleri ile ilgili kapsamlı çalışmalar yaptıkları anlatıldı.

İddianamede, AK Parti milletvekillerini, dini, siyasi görüşlerine ve kökenlerine göre ayrıştırarak kişisel verileri kaydettikleri, bazı AK Partili milletvekilleri ve belediye başkanlarını partiden koparmak için birebir görüşmeler ve yönlendirmeler yaptıklarının anlaşıldığı kaydedilerek, kapatma davası devam ederken AK Parti'nin kapatılacağını göz önünde bulundurarak partiyi bölme ve parçalama faaliyetlerini sürdürdükleri, bu kapsamda bir kısım partilileri AK Parti'den kopararak yeni bir siyasi parti kurdurmayı hedefledikleri ve örgütün yönetici kadrosunun yönlendirmeleri ile birçok şüphelinin siyasi çalışmalara başladığının görüldüğü ileri sürüldü.

Yapılan aramalarda sanıklar Ahmet Hurşit Tolon, Mehmet Şener Eruygur ve Hasan Atilla Uğur'dan ele geçirilen dijital verilerde yer alan "Cumhuriyet Çalışma Grubu" isimli slaytlar incelendiğinde, Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde komutanlık bünyesinde illegal olarak "Cumhuriyet Çalışma Grubu" adı altında bir oluşum kurduğu ve bu çalışma grubu kapsamında birçok legal ve illegal faaliyetler planladığının anlaşıldığı ifade edildi.

İddianamede "Cumhuriyet Çalışma Grubunun geleceğe dönük perspektifleri" başlığı altında, "Mahalli İdareler Genel Seçimleri"nde yurt genelinde AK Parti'nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise DEHAP'ın muhtemel başarılarını engellemek maksadıyla merkez sağda alternatif bir partinin güçlendirilmesi, AK Parti ve DEHAP'a karşı seçim ittifakı yapılması projeleri üzerinde çalışmalar planlandığı kaydedildi.

"Cumhuriyet Çalışma Grubunun" devre raporlarına bakıldığında, bu planların uygulamaya konulduğu ve gerekli çalışmaların yapıldığının tespit edildiği ileri sürülen iddianamede, ayrıca partilerin son 10 yılda yapılan seçimlerde aldıkları sonuçların ayrıntıları ile incelendiği, DYP, ANAP ve MHP'nin parti yönetiminde görev alan kadroları ve il başkanı seviyesine kadar tespit edildiği ve partide söz sahibi kişilerin biyografik istihbaratlarının da yapıldığı bildirildi.

İddianamede, soruşturma kapsamında ele geçirilen diğer delillerden "Cumhuriyet Çalışma Grubunun" planladığı faaliyetlerin aynen gerçekleştiği ve bu kapsamda bazı şüphelilerin zaman zaman toplantılar yaparak kararlar aldığı anlatılarak, AK Parti ve milletvekilleri ve belediye başkanları ile ilgili istihbari çalışmalar yaparak kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde kaydettikleri, bunların yanı sıra dini, siyasi görüşlerine ve ırki kökenlerine göre ayrıştırarak fişleme yaptıkları, diğer taraftan elde ettikleri bir takım bilgileri şantaj ve yıpratma amaçlı kullanmayı planladıklarının belirlendiği kaydedildi.

Tutuksuz sanıklardan emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur'dan ele geçirilen dijital verilerde, şüpheliler Levent Ersöz ve Hasan Atilla Ugur'un Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat dairesinde görevli oldukları dönemde, ayrı ayrı ve değişik tarihlerde şüpheliler İsmail Yıldız, Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay'la toplantı yaptıkları vurgulanarak, bu toplantılarda, AK Parti'nin bölünmesi ve parçalanması için planlar yaptıkları öne sürüldü.

"Cumhurbaşkanlığı seçimleri"

İddianamede, şüphelilerin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale etmeye çalıştıkları da savunularak, bu kapsamda Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini takip ettirip gazeteciler vasıtasıyla fotoğraflarını çektirdikleri ve bu fotoğrafları yıpratmak amaçlı kullanmayı planladıkları ifade edildi.

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt'ün Anayasa Mahkemesi üyelerinin özel hayatları ile ilgili bir gazeteciye bilgiler vererek yönlendirici haberler yaptırmaya çalıştığı ve böylelikle Anayasa Mahkemesi üyelerini yargı sürecinde etkilemeyi amaçladıkları ileri sürülen iddianamede, kapatma davasının görüldüğü günlerde de Paksüt ile Turan Çömez'in sık sık görüşerek toplantılar yaparken, diğer taraftan da sanık Sinan Aygün ve Hurşit Tolon ile birlikte AK Parti'nin kapatılması durumunda ortaya koyacakları yeni bir siyasi oluşum kurmaya çalıştıklarının anlaşıldığı bildirildi.

İddianamede, kapatma davasında karar aşamasına gelindiği gün Anayasa Mahkemesi'nde gizli bir şekilde yapılan duruşma ile ilgili sanık Ferda Paksüt'ün gizlice aldığı bilgileri bir gazeteci ile paylaştığı ve değerlendirmeler yaptığı savunuldu. Paksüt'ün değerlendirme yaparken Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında gerçek dışı ve karalayıcı sözler sarf ettiği, gazetecinin ise konu ile ilgili somut bilgiler elde edemediklerini ifade ederek, Paksüt'ün söylediklerinin asılsız olduğunu söylemeye çalıştığının anlaşıldığı kaydedildi.

"Tolon emniyet mensuplarını fişledi"

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un askerlik görevi döneminde, sonra da emekliliğinde "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün faaliyetlerine aktif olarak katıldığı öne sürüldü.

İddianamenin "Siyasi Partilerin Yönlendirilmesi" bölümünde, Hurşit Tolon'un emekli kuvvet komutanı olduğu, kendi beyanıyla hiçbir siyasi oluşum ve parti içinde olmadığı, olamayacağı, ancak hem sivil toplum kuruluşlarını yönettiği hem de birçok siyasi parti liderini bir araya getirerek ortak hareket etmelerini ve aralarındaki eş güdümü sağladığı ifadelerine yer verildi.

Tolon'un "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün siyasi partileri ve siyasi kişilikleri kontrol altına almak hedefi doğrultusunda siyasi kişilikleri "Ergenekon"un yapısına uygun olarak önceden belirleyip yönlendirmek istikametinde hareket ettiğinin anlaşıldığı ifade edilen iddianamede, Tolon'un Ankara'daki evinde yapılan aramalarda elde edilen dokümanlarda emniyet mensuplarıyla ilgili fişleme, evrak ve dokümana el konulduğu hatırlatıldı.

"Hurşit Tolon'un emekli ordu komutanı olmasına rağmen, önceleri askerlik görevi döneminde, sonra da emekliliği döneminde temadi eder şekilde "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün faaliyetlerine aktif olarak katıldığı, görevi döneminde ve daha sonra emekliliğinde örgüt üyelerinden Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Habip Ümit Sayın, Sinan Aygün, Mustafa Ali Balbay, Mehmet Ufuk Büyükçelebi, Güler Kömürcü ile tanışıp yakın ilişki içinde olduğu, ayrıca Habip Ümit Sayın'ın tarafından kendisine gönderilen bazı yazıların da şüphelide elde edildiği, emekliliği döneminde de Habip Ümit Sayın'ın ile örgütsel anlamda görüşmelerine devam ettiğinin anlaşıldığı" ifade edilen iddianamede, "Tolon'un görevi zamanın da yürütme organını devirmeye teşebbüs suçunun hazırlık eylemlerinde fiili olarak görev aldığı, Cumhuriyet Çalışma Grubu olarak kendisine verilen görevleri yerine getirdiği" kaydedildi.

İddianamede, şöyle denildi:

"Delil ve beyanlardan, şüphelinin Ergenekon silahlı terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, bu eylem ve faaliyetleri sırasında birçok kişi, kurum ve sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve siyasi parti yöneticileriyle örgütün amaçları doğrultusunda görüşmeler yaptığı, bu kişileri yönlendirici talimatlar verdiği, örgüt içinde ortaya çıkan anlaşmazlıklarda, örgüt üyelerine aynı amaç doğrultusunda birlikte hareket etmeleri yönünde telkin ve talimatlarda bulunarak örgütsel birlikteliğin bozulmasına engel olmaya çalıştığı, telefon görüşmelerinde, özellikle tarafımızca belirlenemeyen örgüt yöneticilerinin deşifre olmasını engellemek amacıyla telefonlarının dinleniyor olduğu ihtimalini dikkate aldığı halde 'Bir numara, baş adam, iki numara, sizin bir numaranız, ikinci adam, değerli büyüğümüz, yukarıdan onay alındı' şeklinde şifreli ifadeler kullandığı, yürütme organını devirmeye teşebbüs adına yapıldığı anlaşılan birçok toplantı ve mitingi tertip ettiği ve bu mitinglerde gizli koordinatör olarak kişileri ve kurumları gizlilik içerisinde organize ettiği anlaşıldığından şüpheli Ahmet Hurşit Tolon'un Ergenekon silahlı terör örgütünün üst yapılanması içinde bulunan yöneticisi konumunda olduğu sonucuna varılmıştır.

Tolon'un Ergenekon silahlı terör örgütünün yöneticisi olduğu, şüpheli Mehmet Şener Eruygur ile birlikte Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarını Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçlarına uygun olarak gizlice örgütleyip toplumsal eylem ve olayların içinde yönlendirmeye çalıştığı, devlete ait gizli bilgi ve belgeleri örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanmak üzere elinde bulundurduğu, halkı yürütme organına karşı isyana tahrik suçu ile 2003-2006 yılları ve sonrasında yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemlerinin içinde fiilen, aktif olarak yer aldığı ve yönetici olması sebebiyle örgüt üyelerinin işlediği diğer suçlardan da sorumlu tutulmasının gerektiği, hem şahsi fiilleri, hem de örgüt adına işlenen tüm suçlardan ötürü cezalandırılmasının zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır."

"Levent Ersöz"

İddianamenin Levent Ersöz'le ilgili bölümünde ise Ersöz'ün, Şener Eruygur'la önceden tanıştığı ve Ankara'da "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün talimatları doğrultusunda yürütme organını devirmeye yönelik olarak faaliyete geçen "Cumhuriyet Çalışma Grubu" adı altındaki oluşumu kurdukları, bu oluşumda alınan kararların uygulanması için emrinde görevli Hasan Atilla Uğur, Mustafa Koç, Cihandar Hasanhanoğlu ve diğer görevlilerle birlikte koordineli olarak çalıştıklarının anlaşıldığı dile getirildi.

Şüphelinin "Şener Eruygur çağırıyor" diye birçok medya yöneticisi ve gazeteciyi komutanlığa çağırıp Hasan Atilla Uğur'la birlikte görüştükleri, yaptıkları bütün görüşmeleri gizli kameraya kaydedip daha sonra gizli evrak gibi dökümlerini yapıp "Cumhuriyet Çalışma Grubu" devre raporlarında anlattıkları, yapılan çekimlerin illegal olması sebebiyle resmi kayıtlara aktarılmayıp "Cumhuriyet Çalışma Grubu" özel istihbarat adı altında "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün arşivine aktardıkları, şüphelinin emekliliği döneminde de örgütsel içerikli gizli toplantılara katıldığının tespit edildiği kaydedilen iddianamede, Ersöz'ün emekli olduktan sonra da örgütsel irtibatlarını devam ettirerek yapılan örgütsel içerikli gizli toplantılara katıldığı, emeklilikte de devam eden bu irtibatın İlhan Selçuk'un yakalanmasından sonra şüphelinin kızı tarafından örgütün yöneticilerinden olan Şener Eruygur'a telefonda "Babamı rahat bırakın kalpten gidecek" şeklindeki ifadesinden de açıkça anlaşıldığı anlatıldı.

İddianamede, "Şüphelinin yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerine fiilen iştirak ettiği, aynca yüzlerce kişinin siyasi felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetme suçunu da işlediği anlaşılmaktadır" denildi.

"Hasan Atilla Uğur"

İddianamede, sanık Atilla Uğur'un görüşmelerinde, emekli olduğu halde TSK bünyesinde gerçekleşen atamalara örgütün amaçları doğrultusunda müdahale ettiği ve "Bizim açımızdan iyi olur" şeklindeki beyanından da anlaşılacağı üzere "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün sızma stratejileri gereğince önemli mevkilere adam yerleştirmek için uğraştığı, atamalarla ilgili olarak "Yörük" kod isimli şahısla irtibat kurduğu anlatıldı.

Ele geçen dokümanlara bakıldığında, "Ergenekon" isimli dokümanın örgütün temel belgesini oluşturduğu, "Lobi" dokümanının sivil yapılanma faaliyetlerini anlattığı, "Devletin yeniden yapılanması üzerine" ve "Devletin yeniden yapılanması üzerine öneriler" dokümanlarının ise devlet kadroları içinde nasıl ve ne şekilde sızılması ve nasıl ele geçirilmesi gerektiğinin anlatıldığı savunuldu.

İddianamede, bugüne kadar yakalanan şüphelilerden söz konusu dokümanların yanı sıra "Ma/ifl", "Panzehir", "21. Yüzyılda Casusluk", "NBC Silahları Üretim Analizi", "Ulusal Medya 2001" "Kanal 6 Analiz", "Televizyon Analiz", "Dergİ", "Securıty A.Ş", "Protokol A.Ş", "Birleşik KOMİN", "Özel Güvenlik Şirketi", "Gladyo Sanatçılar", "MİT Medya Ajan Gazeteciler", "Kemalist Hareket", "Dinamik Ulusal Güç Birliği", "Dinamik Anti/Tez" isimli dokümanlar da ele geçirildiği anımsatılan iddianamede, bu dokümanların yapılan incelemesinde, bunların da tamamen "Ergenekon" ve "Lobi" dokümanlarında belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda hazırlanan dokümanlar olduğunun anlaşıldığı ileri sürüldü.

Sanık Hasan Atilla Uğur'un, savunmasında bu dokümanları önce inkar ettiği, daha sonra görevi gereği kendisine gelen dokümanlar olduğunu söylediği belirtilen iddianamede, bu dokümanların Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarında bulunmadığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile alakasının olmadığının bildirildiği anlatıldı.

Hasan Atilla Uğur'un hem örgütsel dokümanları bulundurduğu hem de dokümanlarda belirtilen hususlarda diğer sanıklarla birlikte illegal çalışmalar yaptıklarının anlaşıldığı dile getirilen iddianamede, şöyle denildi:

"Sanık Hasan Atilla Uğur'un, Mehmet Şener Eruygur ve Levent Ersöz'ün emri altında birçok illegal faaliyetlerde bulunduğu, sanıklar Ergün Poyraz ve İsmail Yıldız'la irtibatlarının olduğu, bu örgüt üyelerinden İsmail Yıldız'la yapılmış, görüntülü gizli çekim olduğu anlaşılan çekimlerin bulunduğu, bu sanığın firari şüpheli Bedrettin Dalan'ı getirdiği ve gizli kamerayla çekimlerinin yapıldığı, bu çekimlerin bir kısmının da şüpheli Hasan Atilla Uğur'da ele geçirildiği, bu çekimleri görev gereği yaptıklarını belirtmiş ise de Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı cevabi yazısında, bu kayıtların Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olmadığı ve kayıtlarda yer almadığı şeklindeki bildirimde bulunmuştur.

Bu cevabi yazı karşısında, bu tür gizlilik içeren bilgi, belge ve gizli çekimlerin görev gereği olmayıp Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda yapıldığı, örgütsel faaliyetler kapsamında bulunduğunu kabulde zorunluluk bulunmaktadır. Bu örgütsel kayıt tutma ve çekimlerin, o dönemin teknik istihbarat sorumlusu şüpheli Hasan Atilla Uğur ve Cumhuriyet Çalışma Grubu içinde faaliyet göstermek üzere kendisinin emrine verilmiş bulunan diğer şüpheliler Mustafa Koç ve Cihandar Hasanhanoğlu tarafından yapıldığı, eylemin işleniş şekli ve belgelerden anlaşılmaktadır. Ayrıca şüpheli Levent Ersöz, bu çekimleri komutanlarının emri ile yaptıkları sorgu sırasında ikrar etmiştir.

Uğur'un görevli olduğu dönem ve sonrasında Ergenekon silahlı terör örgütü içerisinde, her türlü illegal faaliyetleri resmi görevinin verdiği her türlü imkan ve pozisyonu kullanarak yaptığı, şüpheli Levent Ersöz ve Mehmet Şener Eruygur'un emri altında birçok kişiyi yasa dışı dinlediği ve dinlettiği, yüzlerce kişiyi, siyasi felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetmek suretiyle fişlediği ve fişlettiği, Cumhuriyet Çalışma Grubu içinde aktif olarak görev aldığı, Cumhuriyet Çalışma Grubu adına gazetecilerden büyük şirket patronlarına, meclis başkanından, özel üniversite sahiplerine kadar görüştükleri kişileri, örgütsel yöntemler gereği gizlice kamera kaydına alıp, Cumhuriyet Çalışma Grubu için kurulan örgütsel arşive attıkları, çalışmalarının tamamını resmi olarak kullandıkları formatta yapmalarına rağmen resmi kayıt arşivleri yerine Ergenekon silahlı terör örgütü arşivlerine geçirdikleri, yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerinin içinde fiilen yer aldığı, kendi altında çalışan şüpheliler Mustafa Koç ve Cihandar Hasanhanoğlu'nu da Cumhuriyet Çalışma Grubu görevlendirdiği, Ergenekon silahlı terör örgütü üst yapılanması içinde yer alan istihbarat dairesi sözde komutanlığı içinde özel vazifeyi haiz görevli niteliğinde bulunduğu, konumu itibarıyla emekli olduktan sonra güvenlik şirketi ile ortak çalıştığı, şüpheli Hakan Şanlı ile örgütsel anlamda irtibatlarını devam ettirdiği, Emin Şirin'le birlikte amaçları arasında bulunan siyasi partileri yönlendirme ve siyasi portreleri önceden belirleme faaliyetleri çerçevesinde mecliste yeni bir grup oluşturmaya çalıştığı hususları oluş ve tüm soruşturma kapsamı ile birlikte anlaşılmaktadır."

"Mustafa Ali Balbay"

İddianamenin gazeteci Mustafa Ali Balbay ile ilgili bölümünde, Balbay'ın gazeteci olmasına karşın özellikle 2003-2004 yıllan arasında şüpheliler Mehmet Şener Eruygur'la müteaddit defalar görüşmesine rağmen bu görüşmelerin hiçbirini gazetedeki köşesinde yayımlamadığı öne sürüldü.

İddianamede, "Balbay'ın bu yıllarda yapılan darbe yoluyla yürütme organını devirmeye teşebbüs fiil ve eylemlerinin hazırlık hareketleri içinde aktif olarak yer aldığı, bu dönemde devletin üst kademesindeki görevlilerle gizli görüşmeler yaparak üst düzey yönetici konumunda olan İlhan Selçuk'un tüm mesajlarını bu görevlilere aktardığı, İlhan Selçuk'un yaptığı tüm gizli görüşmelerin sekreteryalığını yaptığı ve bu konuda yaptığı işlerin tamamını bilgisayarına şifreli olarak not ettiği, bu konudaki dijital inceleme raporunda belirtilen ayrıntılar göz önüne alındığında şüpheli Mustafa Ali Balbay'ın gazetecilik mesleğini sürdürmekte iken bir taraftan da aynı kimlikle "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün üst düzey sivil yöneticileri ile üst düzey askeri yöneticileri arasında irtibatı sağlamak suretiyle örgütün amaçlarına ulaşmasında aktif görev aldığı", "dışardan bakıldığında gazetecilik mesleğini icra ediyor gibi görünmesine rağmen aslında şüphelinin örgütsel içerikli toplantı ve eylemlerin her 2 tarafa da ulaşmasına aracılık ettiği" öne sürüldü.

Balbay'da ele geçirilen ve devletin güvenliğine, iç ve dış siyasal yararları gereğince gizli kalması gereken çok sayıda bilgi ve belgeyi temin ettiği, bu bilgi ve belgeleri örgütsel faaliyetlerde birlikte hareket ettikleri şüpheliler Mehmet Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon, Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur'dan elde ettiği, yine birçok MGK toplantılarına ilişkin içinde devlete ait gizli bilgi ve belgeler bulunan evrakı elinde bulundurduğu, gazeteci sıfatıyla bu belgeleri bulundurduğunu iddia etmiş ise de örgütün temel amaçlarından biri olan bilginin paraya çevrilebilirliği ve istihbarat toplamanın örgütsel açıdan önemine binaen şüphelinin örgütsel çalışmalar gereği irtibat kurduğu kişilerden devlete ait gizli bilgi ve belgeleri elde ettiği aktarılan iddianamede, şöyle denildi:

"Şüphelide elde edilen devlete ait gizli bilgi ve belgelerin diğer örgüt üyeleri Fikret Emek, İsmail Yıldız ve Ergün Poyraz'da elde edilen bilgi ve belgelerle benzer nitelikte olduğu, Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyetleri çerçevesinde darbe zemini hazırlamak ve şartların olgunlaşmasını sağlamak için 'genç subaylar rahatsız' başlıklı haberi yüksek rütbeli Ergenekon silahlı terör örgütü üyelerinin talimatları ve Cumhuriyet Çalışma Grubu kararları sonrasında kendi gazetesinde yazdığı, böylece Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından planlanan Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarına yönelik kaos ortamı için düşünülen psikolojik harekat planını başlattığı anlaşılmıştır.

İlhan Selçuk, beyanıyla kendisine Ankara da kurumlar arasındaki koordinasyon vazifesinin verildiğini mevcut telefon görüşmelerinden anlaşılmaktadır.

Belge içerik ve miktarları göz önüne alındığında çok sayıda ve farklı devlet birimlerine ait çoğunluğu devletin güvenliğine ait önemdeki belgeyi gazetecilik kimliğiyle elde etmesi mümkün bulunmadığından şüphelinin bu belgeleri Ergenekon silahlı terör örgütünün üyeleri ve üst düzey yöneticilerinden elde ettiği anlaşılmaktadır."

"Hilmi Özkçk ciddi engel"

"Ergenekon" soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un darbe planladıkları ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü "demokratik tutum ve davranışlarından dolayı" kendilerine "çok ciddi engel olarak gördükleri" ileri sürüldü.

İddianamede, emekli Oramiral Özden Örnek ile tutuklu sanıklardan Mustafa Balbay'ın bilgisayarından çıkan notlara da yer verildi.

İddianamede, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un darbe planları ve teşebbüslerine ilişkin ele geçirilen dokümanlarda Eruygur ve Tolon'un, kendilerine karşı çıkması halinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ü, buna karşı çıkması halinde istifa ederek ülkeyi kaosa sürüklemekle tehdit ettikleri ve istifa etmesi yönünde baskı yaptıklarının belirlendiği öne sürüldü.

Özellikle Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde, darbe çalışmaları için ekip oluşturulduğu, teknik dinlemelerin başına Albay Hasan Atilla Uğur ile İstihbarat Daire Başkanlığına Levent Ersöz'ün getirildiği belirtilen iddianemede, şu ifadelere yer verildi:

"Darbe öncesi bilgi toplama işlemlerini ve özellikle bakan, milletvekilleri ve üst düzey bürokrat ve yargı organı mensupları ile bazı kamu görevlileri ile ilgili kişisel bilgilerin bu örgüt üyeleri vasıtasıyla toplandığı belirlenmiştir.

Sanıklar Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un, yöneticisi oldukları Ergenekon terör örgütünün amaç ve stratejisi doğrultusunda gerçekleştirmeyi planladıkları darbeyi TSK bünyesinde emir ve komuta zinciri altında yapabilmek için öncelikle dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek ile temasa geçtikleri, bu kişilerin hükümete muhtıra verilmesi ve darbe yapılması yönünde kendilerine yakın düşüncelerini değerlendirerek ve onları iktidarda bulunan AKP'nin ülkeyi geriye götürdüğünü, Cumhuriyet'in en önemli unsuru olan laikliği ortadan kaldıracak uygulamalara gittiklerini, bu amaçla kadrolaştıkları yönündeki örgütün belirlediği söylemleri kullanarak, ülkede darbe yapılmasından başka çare yok yönündeki düşünceye ikna ettikleri ve kendilerine engel olacağını bildikleri Genelkurmay Başkanı Hilmi Ozkök'e, kendilerinin belirledikleri yöntemleri uygulamaya karşı çıkması halinde Kuvvet Komutanları olarak istifa edeceklerini ve ülkeyi kaosa sürükleyeceklerini belirterek, istifa etmesi yönünde baskı yaptıkları belirlenmiştir."

Darbe çalışmalarının Jandarma Genel Komutanlığında "Cumhuriyet Çalışma Grubu" adı altında sürdürüldüğü ve 4 ayrı darbe planı hazırlandığı anlatılan iddianemede, Eruygur'un "askerlik mesleğinden emekli olduktan sonraki dönemde de örgüt yöneticisi sanık İlhan Selçuk'un koordinasyonundaki gizli toplantılara iştirak ettiği", Hurşit Tolon'un "planladıkları askeri müdahaleye karşı olduğunu düşündüğü Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ailesi, akrabaları, özel hayatı, hatta hastalıklarını kişisel veri olarak kaydetmek suretiyle, bu kişiyi yıpratma yönünde kullanmayı planladığı" öne sürüldü.

"Örgütün PKK ile bağlantısı"

İddianamede, İlhan Selçuk'la Şener Eruygur ve diğer asker kökenli örgüt üyeleri arasındaki haberleşmeyi Mustafa Balbay'ın sağladığı öne sürülerek, şunlar kaydedildi:

"Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün stratejik yaklaşımları ve ellerinde olmayan nedenlerle şüphelilerin neticeyi gerçekleştiremedikleri, asker kökenli şüphelilerin emekli olmalarına  müteakip, özellikle askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla eylem ve faaliyetlerine devam ettikleri, bu kapsamda, özellikle örgütün ülkede kaos ve istikrarsızlık ortamı oluşturma amacına matuf olarak, sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmek için daha önce irtibatta oldukları, dernek ve platformların yönetimlerinde yer aldıkları ve burada örgütün belirlediği amaçlara uygun gösteri ve eylemleri organize ettikleri, neticeden asker kökenli örgüt mensuplarının, askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla görevleri sırasında yaptıkları planları yakalandıkları tarihe kadar uygulamaya koydukları ve böylece eylemlerinin temadi ettiği sonucuna varılmıştır."

İddianamenin "Örgütün Faaliyetleri" başlıklı bölümünde, PKK'yla bağlantıya işaret edilerek, 29 Ekim 1999 tarihli "Ergenekon" dokümanında, örgütün "Gerektiğinde naylon terör örgütü kurulmalı ve yabancı istihbarat örgütlerinin kurguladıkları oyunda mutlaka yer alınmalı" şeklindeki prensibinden hareketle terör örgütlerinin tasviyesini değil kontrol altına alınıp "Ergenekon örgütü" adına kullanılması amacı taşıdığına dikkat çekiliyor.

PKK terör örgütü içinde uzun süre faaliyet gösteren gizli tanık "Emek"in ifadesine yer verilen iddianemede, Musa Anter'in öldürülmesine ilişkin şu bilgiler aktarıldı:

"Tanık Emek alınan ifadesinde, 'Alaattin Kanat ile yaptığı sohbette kendisine Ergenekon yapısı ile ilgili olarak, yapının çok büyük olduğunu, kimsenin dokunamadığını, örgüt içerisinde üst düzey insanların olduğunu, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım, itirafçılar, bazı ünlü paşalar ve Veli Küçük gibi kişilerin bu yapı içerisinde yer aldığını, itirafçıların da içerisinde bulunduğu Yıldız Timi'nin Musa Anter'i öldürdüğünü, ayrıca Doğu ve Güneydoğu illeri içerisinde bu yapılanmaya karşı olan ve PKK örgütü ile bağlantılı şahısların öldürülmesi olayları ile vergilendirme adı altında Kürt iş adamlarından zorla para alınması eylemlerini bu yapı tarafından gerçekleştirildiğini beyan etmiştir."

İddianemede, örgütle bağlantılı Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın telkinleriyle PKK terör örgütüyle ilişkisi olduğu düşünüldüğü için Akın Birdal'a suikast girişiminde bulunulduğu öne sürüldü.

"Ergenekon terör örgütünün" MLKP terör örgütüyle de bağlantılı bulunduğu anlatılan iddianamede, MLKP ve "Ergenekon" bağlantısının Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün Gazi Mahallesi olaylarına ilişkin raporunda ayrıntılı olarak irdelendiği ifade edilerek, şunlar kaydedildi:

 "Yapılan çalışmalar sonucunda MLKP terör örgütü, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması vasıtasıyla devrimci durumun güçlenerek gelişeceği, Türkiye'de Kürt ulusal hareketinin zaten var olduğu, bu hareket ile işçi hareketlerinin ittifakının oluşturulmasının gerektiği, Aleviliği ise ezilen, baskı altında tutulan bir mezhep olarak ele alıp, Alevilerin her iki devrimci yükseliş boyunca ileri bir rol oynayacaklarını değerlendirip, güçlü bir devrimci dalganın bu güçleri mevzilere taşıyacağını savunmuştur. Bu nedenle örgüt, çalışmalarını, Alevi vatandaşlarımız üzerinde yoğunlaştırarak, bu kitleyi harekete geçirmeye, tahrik etmeye çalışmaktadır.

12-13 Mart 1995 yılında Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi Mahallesinde yaşananlar, ülkemizde meydana gelmiş en büyük toplumsal olaylardan birisidir. Gazi olaylarında MLKP terör örgütü yukarıda izah edilen amaç doğrultusunda hareket ederek, tüm militan ve sempatizan kadrolarını silahlarıyla birlikte Gazi Mahallesine toplamış, halkın arasına sızarak olayların sebebinin devlet olduğu yönünde propaganda ve ajitasyon yürüterek, halkı polis karakoluna ve güvenlik güçlerine saldırtmış, silahlı militanları tarafından topluluk içerisinden hedef gözetilmeksizin ateş açılmıştır."

Darbe planları yapan isimler

"Ergenekon" soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, darbe planlarını Bedrettin Dalan, İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç, Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur, Mustafa Koç, Kemal Gürüz, Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Mustafa Özbek, Sinan Aygün, Tuncay Özkan, Hayrullah Mahmut Özgür ve İsmail Yıldız'ın yaptığı öne sürüldü.

İddianamede, "Ergenekon terör örgütü"nün 2003-2004 yılları ile daha sonraki yıllarda gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahaleye zemin hazırlama çalışmaları bulunduğu savunuldu.

İddianamede, "sanıklar Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Hasan Atilla Uğur ve Mustafa Balbay'dan ele geçirilen dijital verilerde, 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilmesi planlanan darbe planları, darbe planı çerçevesinde yapılan çalışmaların 'Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun sunumundan ve dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve Mustafa Balbay tarafından tutulduğu sabit olan günlüklerden tespit edildiği" belirtildi.

"Darbe planlarını, Ergenekon terör örgütü yönetici ve üyelerinden Bedrettin Dalan, İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur, dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon, MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Dairesi Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Dairesinde görevli Albay Hasan Atilla Uğur, Jandarma Genel Komutanlığında İstihbarat Yönetim Şube Müdürü Binbaşı Mustafa Koç, dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Metal-İş Başkanı Mustafa Özbek, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, gazeteci Tuncay Özkan, Hayrullah Mahmut Özgür ve İsmail Yıldız'ın yaptığı" öne sürülen iddianamede, sanıkların, yürütme ve yasama organını cebren ortadan kaldırıp, devlet idaresini anti demokratik yollarla ele geçirmeyi planladıkları, bu planlarını gerçekleştirmek için de aktif olarak eylemlere giriştikleri kaydedildi.

Soruşturma kapsamında elde edilen belgelerden "Ergenekon terör örgütünün 2003-2004 yıllarında gerçekleştirmeye çalıştığı darbe teşebbüsünü 3 aşamada planladığı" ifade edilen iddianamede, şöyle devam edildi:

"Birinci ve öncelikli olarak darbeye zemin hazırlamaya çalıştığı, bu faaliyetlerini Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde illegal olarak oluşturdukları Cumhuriyet Çalışma Grubu ile yaptıkları, ikinci olarak darbeyi gerçekleştirmek için önündeki engelleri kaldırmayı planladıkları, bu çerçevede de 'Sarıkız', 'Ayışığı', 'Yakamoz' kod adlı darbe planlarını hazırlayıp uygulamaya koydukları, üçüncü olarak da darbeyi gerçekleştirip darbe sonrası yapılacakları, 'Eldiven' kod adlı darbe planı ile belirledikleri görülmüştür."

Şaşrıtıcı paralellik

İddianamede, Doğu Perinçek, Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Tuncay Güney gibi şüphelilerde ele geçirildiği belirtilen "örgütün temel dokümanları" ile "Cumhuriyet Çalışma Gurubu"nun hazırladığı planların içeriklerinin şaşırtıcı paralelliği ve örgütün tüm faaliyetlerinde kullanılan isim ve argümanların söz konusu doküman ve planlara uygunluğunun, hem tüm dokümanların hem darbe planlarının hem de tüm örgütsel faaliyetlerin planlı, disiplinli, iş bölümüne dayalı olarak tek bir örgütsel iradeden çıktığını gösterdiği belirtildi.

İddianamede, darbe planları çerçevesinde, Aydınlık dergisi ve Cumhuriyet gazetesinin özellikle 2003 ve 2004 yıllarında darbe planları çerçevesinde üst seviyede psikolojik harekat ve propaganda yaptıkları ileri sürüldü.

Mustafa Balbay'dan ele geçirilen günlüklerde, İlhan Selçuk'un "TSK'daki uzantıları" olduğu savunulan Şener Eruygur'u darbe planları konusunda nasıl ve ne şekilde yönlendirdiğinin açıkça görüldüğü ifade edilen iddianamede, Balbay'ın günlüklerinde yer alan ifadeler göz önüne alındığında İlhan Selçuk'un darbe planlarında önemli bir rolünün olduğunun görüleceği iddia edildi.

Zemin oluşturma çabaları

Şener Eruygur'un genel başkanlığını yaptığı ADD Genel Merkezi ile Hurşit Tolon'dan ele geçirilen CD'lerde "Cumhuriyet Çalışma Grubu" başlıklı 9 power point sunumu olduğu belirtilen iddianamede, "Bu sunumların yapılan incelemesinde ise Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Cumhuriyet Çalışma Grubu adı altında illegal bir yapı oluşturulduğu ve bu oluşum adı altında, bir taraftan sözde yıkıcı, bölücü ve irticai unsurlar ile mücadele adı altında ülkede darbe zemini oluşturmak için birçok legal-illegal faaliyetler planladıkları, yapılan araştırmalarda da bu faaliyetlerin bir kısmının uygulamaya konulduğu görülmüştür" denildi.

İddianamede, slaytlardan "Cumhuriyet Çalışma Grubu"nun ülkede "irtica tehlikesi varmış" şeklinde kamuoyu oluşturmak için değişik faaliyetlerde bulunduğu, sözde irtica ile mücadele adı altında ülkenin tüm bölgelerinde ve birçok kamu kuruluşlarındaki görevlileri siyasi, dini görüşlerine ve  kökenlerine göre ayrıştırarak fişleme faaliyetlerinde bulunduğunun anlaşıldığı anlatıldı.

"Ergenekon terör örgütü"nün temel nihai amaçlarına ulaşmak için kullandığı yöntemlerden birisinin de siyaset dünyasına yön verilmesi faaliyeti olduğu kaydedilen iddianamede, şöyle devam edildi:

"Söz konusu slaytların devam eden incelemelerinde, Cumhuriyet Çalışma Grubu bir taraftan ülkede irtica tehlikesi varmış şeklinde kamuoyu oluşturmaya çalışırken diğer taraftan da AKP'ye yönelik siyasi çalışmalar yaptığı, mevcut hükümeti bölüp parçalayıp darbe planları çerçevesinde ülkede siyasi istikrarsızlık meydana getirmeyi hedefledikleri anlaşılmaktadır."

"Cumhuriyet Çalışma Grubu"nun kuruluş amacına, teşkilat yapısına ve çalışmalarına yer verilen iddianamede, grubun 3 Nisan 2004 tarihli devre raporunda "Abdülkadir Aksu ve Abdullah Gül'ün sıfırlanması, bunların geçmişinde mutlaka karanlık ve hukuksuz bir şeyler bulunduğu, bunların ortaya çıkarılması", "Ömer Çelik'in geçmişinin karanlık olduğu, araştırılması gerektiği" ifadelerine yer verildiği belirtildi.

Örgütün ülkede darbe zemini oluşturmak için hazırladığı planlarını yürürlüğe koyduğu ve bizzat uyguladığının açıklandığı ileri sürülen iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Sanık Şener Eruygur'dan ele geçirilen CD'de örgütün 'vatanseverinfo' isimli bir internet sitesi kurduğu ve bu internet sitesinde yürütme organını hedef alan haberler yapıldığı ya da söz konusu sitede yürütme organını hedef alan haberler yapmak için tasarlanan bilgilerin saklandığı anlaşılmıştır. 'vatanseverinfo' isimli klasör içersinde, 'Aksusoy' isimli power point dosyasında, Abdülkadir Aksu'nun soy ağacının yazılı olduğu ve şematize edildiği, 'Rtesoy' isimli power point dosyasında Recep Tayyip Erdoğan'ın soy ağacının yazılı olduğu ve şematize edildiği, 'Abdullah' ve 'Abdullah Gül' isimli word dosyalarının aynı olduğu görülmüştür."

"Sivil toplum kuruluşları istismar edildi"

"Ergenekon" soruşturması kapsamında hazırlanın ikinci iddianamede, şüphelilerin, sivil toplum kuruluşlarını, bu kuruluşlara üye olan masum kişilerin samimi duygu, düşünce ve inançlarını istismar ederek, örgütün amaçları doğrultusunda kullandıkları öne sürüldü.

İddianamede, "Ergenekon terör örgütü"nün siyaset dünyasına yön vermek için bir taraftan mevcut siyasi partiler üzerinde çalışmalar yaparken, diğer taraftan da kendi siyasi çalışmalarını yürütüklerinin anlaşıldığı savunuldu.

Şüphelilerin kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmelerinde özellikle AK Parti'nin kapatma davasının devam ettiği süreçte örgüt içerisinde birçok koldan siyasi çalışmaların yapıldığının görüldüğü ifade edilen iddianamede, bu kapsamda örgütün yönetici kadrolarının yönlendirmeleri ile çalışmalara başlayan Turhan Çömez ve diğer şüphelilerin telefon kayıtlarına bakıldığında aynı dönemde örgüt içerisinde örgütün yönetici kadrosunun yönlendirmesi ile yoğun bir şekilde siyasi çalışmalara başlanıldığının belirlendiği öne sürüldü.

"Ergenekon terör örgütü"nün sivil toplum örgütleri yapılanmasına önem verdiği kaydedilen iddianamede, "Sivil toplum kuruluşlarının kurulması, bu kuruluşlara üye olunması, sivil toplum kuruluşları içerisinde faaliyet yürütülmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 25, 26, 33, 34. maddeleri, 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun ilgili maddeleri ile korunan en temel insani haklardandır" denilerek, inceleme konusu yapılan sivil toplum kuruluşlarının soruşturmanın hedefi olmadığı vurgulandı.

İddianamede, haklarında kamu davası açılan şüphelilerin, yöneticisi ve üyesi oldukları, hukuka aykırı olarak üzerinde çalıştıkları sivil toplum kuruluşlarını, bu kuruluşlara üye olan masum kişilerin samimi duygu, düşünce ve inançlarını istismar ederek örgütün amaçları doğrultusunda kullandıkları öne sürüldü.

Örgütsel içerikli dokümanlara göre, örgütün sivil toplum kuruluşlarına bakış açısının, başta örgütün anayasasını teşkil eden "Ergenekon" dokümanı olmak üzere, bu dokümanın amaç ve hedefleri doğrultusunda hazırlanan birçok örgüt dokümanında da sivil toplum örgütlerinden bahsedildiği ve bu dokümanlarda sivil toplum örgütlerinin önemi, işlevi ve toplum üzerindeki etkilerinin anlatıldığı kaydedildi.

Ergenekon kontrolündeki sivil toplum örgütleri

Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden, "Ergenekon terör örgütü"nün dokümanlarda belirttiği üzere, amaç ve hedefleri doğrultusunda kendi sivil toplum örgütlerini oluşturduğu, bunların yanı sıra diğer sivil toplum örgütlerini de kontrol altına almaya çalıştığının anlaşıldığı ifade edilen iddianamede, örgütün kurduğu veya kontrol altına aldığı sivil toplum örgütleri ile bu örgütlerin bugüne kadar gerçekleştirdiği faaliyetlere yer verildi.

İddianamede, önceki soruşturmada hazırlanan iddianamede örgütün bugüne kadar kurduğu ve kontrol altına aldığı sivil toplum örgütleri olarak, Kuvayı Milliye Derneği, Kuvva-i Milliye Derneği, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği, Büyük Hukukçular Birliği Derneği, Büyük Güç Birliği Derneği, Uluslararası Noel Baba Barış Konseyi ve Ayasofya Derneği'nin kuruluşları, faaliyetleri ve amaçlarının anlatıldığı belirtilerek, ayrıca bu sivil toplum örgütleri içerisinde soruşturma kapsamında yargılanan Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Muammer Karabulut, Muzaffer Tekin, Mehmet Fikri Karadağ, Oktay Yıldırım, Semih Tufan Gülaltay ve Bekir Öztürk'ün görev aldığının belirtildiği anımsatıldı.

İddianamede, önceki iddianameden sonraki süreçte devam eden çalışmalarda, "Ergenekon terör örgütü"nün kurduğu veya kontrol altına almaya çalıştığı dernekler ve platformların ise Atatürkçü Düşünce Derneği, Ulusal Birlik Hareketi Platformu, Anadolu Ulusal Uyanış ve Dayanışma Platformu, Türkiyem Topluluğu, Çayyolu Platformu, Ulusal Platformlar Güç Birliği, Biz Kaç Kişiyiz Platformu, Türkiye Gençlik Birliği olduğunun görüldüğü ileri sürüldü.

Örgütün,  "Ergenekon" dokümanında, sivil toplum örgütleri ile ilgili hedeflerini belirttikten sonra bu faaliyetini icra edebilmek için "Dinamik-Ulusal Güç Birliği" isimli dokümanı hazırladıklarına dikkati çekmekte fayda olduğuna yer verilen iddianamede, bu dokümanda da sivil toplum örgütlerinin "Ulusal Güç Birliği" çatısı altında toplanması gerektiğinin anlatıldığı vurgulandı.

İddianamede, "soruşturma kapsamında elde edilen delillerden de örgüt yöneticileri emekli orgeneraller Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Şener Eruygur'un kısa sürede oluşturdukları birçok platformu Ulusal Platformlar Güç Birliği çatısı altında topladıklarının tespit edildiği" ifade edilerek, "her platform altında onlarca dernek ya da benzer sivil toplum örgütlerinin olduğu göz önünde bulundurulduğunda, örgütün dokümanlarda belirttiği hedeflerini aynen uygulamaya koyduğu ve gerçekleştirdiğinin anlaşıldığı" bildirildi.

Cumhuriyet mitingleri

Tolon ve Eruygur'un önderliğinde oluşturulan "Ulusal Platformlar Güç Birliği" isminin tesadüf olamayacağı, tamamen örgüt dokümanlarında belirtilen projeler çerçevesinde verilen bir isim olduğu öne sürülen iddianamede, Eruygur'dan ele geçirilen dijital verilerde bulunan "Bilim ve Danışma Kurulu Toplantısı" tutanağının metninde, örgütün sivil toplum örgütleri ve özellikle Atatürkçü Düşünce Derneği ile ilgili yaklaşımları ve değerlendirmeleri görüldüğü, hatta bu toplantı tutanağının içeriğinden cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi değişik illerde düzenlenen "Cumhuriyet Mitingleri"nin ilk kararının bu toplantıda alındığının anlaşıldığı belirtildi.

İddianamede, emekli orgeneral Hurşit Tolon'un telefon konuşmalarından, adı geçen tüm platformlarla ilgili ciddi çalışmalar yaptığı ve bu platformların düzenlediği etkinlikleri organize ettiğinin belirlendiği, bunların yanı sıra İşçi Partisi'ne bağlı olduğu bilinen Türkiye Gençlik Birliği görevlilerinin bazı konuları Tolon'a sordukları ve Tolon'un da bu kişileri yönlendirdiğinin tespit edildiği öne sürüldü.

Elde edilen delillerden, örgütün sivil toplum örgütleri yapılanmasında adı geçen örgüt yöneticilerinin yanı sıra Ahmet İlker Güven, Y. Işıklar, Tuncay Özkan, Murat Ağrıel, Evrim Baykara, Tunç Akkoç, Adnan Türkkan isimli şahısların görev aldıkları ve şüpheli Sinan Aygün'ün de bahse konu sivil toplum örgütlerinin düzenlediği eylem ve faaliyetlerin bir kısmını finanse ettiğinin anlaşıldığı iddia edildi.

İddianamede, bu sivil toplum örgütleri ve platformların gerçekleştirdiği faaliyetlerle birlikte "Cumhuriyet Mitingleri"ne yer verildi.

"Medya Yapılanması"

"Ergenekon terör örgütü"nün nihai amacına ulaşmak için medyanın mutlak surette kontrol altına alınması ve yönlendirilmesi gerektiğine vurgu yapıldığı ileri sürülen iddianamede, şöyle denildi:

"Soruşturma kapsamında bugüne kadar elde edilen delillerden de Ergenekon terör örgütünün ülkemizde darbe zemini oluşturmak için 3 ayrı yol izlediği görülmüştür. Bunlardan birincisi Danıştaya saldırı gibi toplumda infial uyandıracak mahiyette gerçekleştirilen eylemler, ikincisi düzenledikleri toplantı gösteri ve yürüyüşlerinde çıkartılan olaylar, üçüncüsü de ülkedeki siyasi partilere müdahale ederek yaptığı faaliyetlerdir."

İddianamede, tüm bu eylem ve faaliyetlerin kamuoyunda yeterince ses getirebilmesi ve gerekli etkiyi oluşturabilmesi için medya yapılanmasının çok önem arz ettiğine dikkat çekilerek, ele geçirilen darbe planlarında en önemli unsurlardan birinin medyanın ele geçirilmesi ya da kontrol altına alınması olduğunun görüldüğü savunuldu.

Darbe planları kapsamında şüpheli Mustafa Ali Balbay'ın Cumhuriyet gazetesinin manşetinde yaptığı "Genç Subaylar Tedirgin" başlıklı haberde, o dönemde ciddi spekülasyonlara neden olduğu ve birçok basın yayın organında bu haberin kullanıldığının görüldüğü vurgulanan iddianamede, "örgütün ülkede darbe zemini oluşturmak için hemen hemen her ortam ve platformda vatanın elden gittiği, ülkenin Kurtuluş Savaşı yıllarından daha kötü bir durumda olduğu ve biran evvel kurtarılması gerektiği yönünde propaganda yaptığının bilindiği" anlatıldı.

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen tüm delillerde, aynca şüphelilerin birçoğunun değişik gazete, dergi, internet siteleri ve televizyon kanallarındaki faaliyetlerine bakıldığında da örgütün medya yapılanmasını gerçekleştirdiği, hatta bu yapılanma içerisinde birçok şüphelinin örgütün yönetici kadrosundaki şüphelilerin yönlendirmeleri ile haberler yaptığı, bazen de örgütün eylem ve faaliyetlerinin propagandasını yaptıklarının anlaşıldığı ileri sürüldü.

İddianamede ayrıca, Mustafa Balbay'ın günlüklerindeki notlar ile "Cumhuriyet gazetesinin ele geçirilmesi ve reorganizasyon yapılması" ve bu konudaki görüşmelere yer verildi.

Özkan CHP'yi ele geçiremeyince yeni parti hazırlıklarına başladı

Tuncay Özkan'ın, "AK Parti, MHP ve CHP'nin mevcut yönetimlerine yönelik dezenformasyon faaliyetleri yaptığı, CHP yönetimini ele geçirmeye çalıştığı, fakat tüm çalışmalarına rağmen başarılı olamayınca, bu kez de yeni bir siyasi parti kurma çalışmalarına girdiği" ileri sürüldü.

İddianamede, örgütün temel belgelerinden "Ergenekon" dokümanında, kendi medya kuruluşlarını oluşturma ve diğer medya kuruluşlarını kontrol altına almak gerektiğinin belirtildiği kaydedildi.

Bugüne kadar yapılan soruşturmada da örgütün bu yöntemi çok iyi bir şekilde kullandığı, bu yöntemi hayata geçirmek için ayrıca örgütsel dokümanlar hazırladığı ve bu dokümanlar doğrultusunda faaliyetlerini gerçekleştirdiğinin görüldüğü anlatılan iddianamede, şöyle denildi:

"Bu çerçevede şüpheli Tuncay Özkan'ın örgütün amaçları doğrultusunda kullanabileceği televizyon kanalı kurulması, satın alınması konularında yoğun çaba sarf ettiği, pek çok görüşme yaptığı, başka kişilerin televizyon kurması ve satın alması konusunda yardımcı olduğu, yöneticisi olduğu dönemde Kanaltürk televizyonunun yayın politikasını örgütün amaçları doğrultusunda yönlendirme gayreti içerisinde bulunduğu, bir kısmı idari yargıda yargılama konusu olmakla birlikte, televizyonunu ayakta tutabilmek için izah etmekte zorlandığı para ilişkileri içerisine girdiği tespit edilmiştir."

İddianamede, Tuncay Özkan'a yönelik yapılan teknik takip çalışmalarında, kendisinin telefonlarının dinlendiği yönünde endişeler taşıdığı, dinlemelere karşı tedbirler geliştirdiği ve çevresini bu konuda uyardığı kaydedildi.

Siyaset dünyasına yön verilmesi

"Ergenekon terör örgütü"nün hedefine ulaşmak için kullandığı yöntemlerden birinin, siyaset dünyasına yön verilmesi olduğu ve bu çerçevede, kendileri gibi düşünmeyen ve istedikleri yönde hareket etmeyen siyasileri etkisizleştirmek, siyasi faaliyet alanının dışına çıkarmak için dezenformasyon yöntemlerini uygulamayı kararlaştırdıkları ileri sürülen iddianamede, "Tuncay Özkan'ın, AK Parti, MHP ve CHP'nin mevcut yönetimlerine yönelik dezenformasyon faaliyetleri yaptığı, hatta CHP yönetimini ele geçirmeye çalıştığı, fakat yaptığı tüm çalışmalara rağmen başarılı olamayınca, bu kez de yeni bir siyasi parti kurma çalışmalarına girdiği görülmüştür" denildi.

İddianamede, Özkan'ın, "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün faaliyeti çerçevesinde diğer örgüt mensupları ile sık sık görüşmeler yaptığı, bunlardan Levent Ersöz ile yaptığı görüşmeye ait "gizli" ibareli yazı metninin ADD'de yapılan aramada ele geçirildiği ifade edilerek, şöyle devam edildi:

"Bu belgeye göre Tuncay Özkan'ın, görüştüğü Levent Ersöz'e, o tarihteki siyasi ve ekonomik gelişmelerle, medya organlarının yapısı ve kadroları ile ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulunduğu, Ersöz'ü, bir üst makama brifing sunar şekilde bilgilendirdiği, bu görüşmede örgütün amaçları doğrultusunda yayın yapması için yöneticisi olduğu yayın grubu içerisindeki faaliyetleri, medya grupları hakkındaki çalışmaları hakkında bilgi sunduğu, elde ettiği istihbari bilgileri aktardığı, bu bilgileri aktarırken Ersöz ile ortak bir strateji belirleme, diğer medya gruplarını örgütün amaçları doğrultusunda yönlendirme gayreti içerisinde bulunduğu, bu görüşme içeriğinden de Tuncay Özkan'ın, Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda siyaset ve medya dünyasına yön verme gayreti içerisinde olduğu, örgüt paralelinde düşünmeyen ve hareket etmeyen siyasilere karşı hukuk dışı yöntemlerle mücadele yolunu seçtiği kanaatine ulaşılmıştır."

İddianamede, uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde üst düzey görevlerde bulunmuş, ordu komutanlığı yapmış Hurşit Tolon'un 13 Mart 2008'de Tuncay Özkan ile yaptığı görüşmede, "Efendim...., bu konu emirlerinize intizar eder, bunun kararı alındı, müsaadesi de çıktı... Ben ayrıntıları size bilahare vereceğim, sadece lütfederseniz hem o gün için hem öncesi çok önemli" şeklinde ifadelerle, konumundan çok farklı bir üslup ile şüpheliye hitap ettiği belirtilerek, "Şüphelinin, örgüt yöneticilerinden olan Hurşit Tolon ile aralarında gazeteci-emekli komutan ilişkisinden çok farklı bir tarzda ilişki bulunduğu görülmektedir" denildi.

Özkan'ın deposundaki askeri belgeler

İddianamede, Tuncay Özkan'ın, "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün üyesi olduğu ve diğer örgüt mensupları ile irtibatı bulunduğu kanaatine varıldığı belirtilerek, "Şüphelinin, örgüt içindeki konumu ve üstlendiği görevler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, cebir ve şiddet kullanarak yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs suçunu da işlediği, ülkede kaos ve siyasal istikrarsızlık oluşmasını sağlayarak askeri bir müdahaleye zemin hazırlamak için örgütün kendisine görev verdiği alanda faaliyette bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır" ifadesine yer verildi. 

Tuncay Özkan'ın Halkalı'daki deposunda "çok gizli" ibareli, önceki yıllarda gerçekleşen birden fazla Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ait tutanak suretlerinin, Başbakanlığa, MİT Müsteşarlığına, Genelkurmay Başkanlığına ait önemli belgelerin ve değişik bakanlık ve kamu kuruluşlarına ait "gizli" ibareli evrak ve raporların ele geçirildiği kaydedilen iddianamede, birden fazla sayıda bulunan bu evrakları bulundurmak suretiyle Özkan'ın, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme" ve "yasaklanan bilgileri temin etme" suçlarını işlediğinin tespit edildiği bildirildi.

İddianamede, 25 Eylül 2008'de Emniyet Müdürlüğüne yapılan ihbar sonucu şüpheliye ait depoda bulunan el bombası, el bombası kapsülleri ile mermilerle ilgili olarak Özkan'ın, "6136 sayılı Yasaya muhalefet" suçunu işlediği kanaatine varıldığı da kaydedildi.

Sanık İlker GÜven

İddianamede, sanık İlker Güven'in Atatürkçü Düşünce Derneğinin (ADD) üyesi ve Danışma Kurulu üyesi olduğu, Şener Eruygur'un tüm derneksel faaliyetlerini organize ettiği, Mason locasının üyesi olduğu, Yeniden Müdafaa Hukuk Hareketine katıldığı ifade edildi.

İddianamede ayrıca Güven'in, örgüt üyelerinden Şener Eruygur, Tuncay Özkan, Turan Çömez, Birol Başaran, Yavuz Işıklar ile irtibatlarının bulunduğu, tapelere göre Şener Eruygur ile Tuncay Özkan arasındaki ilişkilerde köprü olarak görev yaptığı, yine üniversite yapılanması içindeki örgütsel faaliyetleri organize ettiği, örgütün birçok miting ve paneline katıldığı, Birol Başaran tarafından verilen panelde hazır bulunduğu kaydedildi.

Sanık Birol Başaran'ın, devlete olan vergi borçlarını rüşvet vermek suretiyle azalttığı, birçok dernek ve vakıfa örgütün faaliyetleri doğrultusunda aylık düzenli maddi yardımlar yaptığı savunulan iddianamede, şu ifadelere yer verildi:

"Sanık Birol Başaran'ın, bir dönem CHP genel başkanlığına adaylığını koyduğu ve hali hazırda CHP'de söz sahibi olabilmek için faaliyetlerde bulunduğu, siyasi partileri yönlendirme ve siyasi portreleri önceden belirleme amacıyla örgütsel çalışma yaptığı, alındığında Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) ve ADD içinde 'Ergenekon' silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda yer aldığı anlaşılmaktadır.

Sanık Başaran'ın "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün sivil toplum kuruluşlarının sevk ve organizesi içinde etkin görevlerde bulunduğu, ticari şirketi vasıtasıyla 'Ergenekon' tarafından desteklenen gazete ve derneklere maddi yardımlarda bulunduğu, örgüte finansal olarak da katkı sağladığı, darbeye teşvik amaçlı olarak ADD tarafından düzenlenen toplantılarda yürütme organını devirmeye teşebbüs amaçlı eylem ve fiillerde bulunduğu anlaşılmıştır."

Sanık Erol Mütercimler

İddianamede, sanık Erol Mütercimler'e ait olan ve ele geçirilen notlar içinde "AKP nasıl devrilir?" başlıklı stratejik çalışmaların bulunduğu, yine 1997 yılına ait ajandasının 22 Mayıs tarihli sayfasında "Darbe Olacak" şeklinde el yazısı ile not aldığının görüldüğü kaydedildi.

Mütercimlerin, "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün gizli yapılanmasını en iyi bilen ve Türkiye'de bu örgütün adını deşifre eden kişi olmasına rağmen, beyanlarında özellikle örgütün tarihe karıştığını ısrarla vurguladığı belirtildi. İddianamede, Mütercimler'in, "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün üst yapılanmasının varlığını bildiği ve bu yapılanma içinde yer alan sanıklardan Veli Küçük, Şener Eruygur, Kemal Yalçın Alemdaroğlu ve örgütün askeri yapılanmasından medya yapılanmasına kadar, üniversite yapılanmasından sivil toplum kuruluşları yapılanması içinde yer alan birçok şüpheli ve sanık ile irtibatlarının bulunduğu belirtildi.

İddianamede, Mütercimler'in, hangi kanalda program yapacağı hususlarını Sinan Aydın Aygün'ün takip ettiğinin mevcut telefon görüşmelerinden anlaşıldığı, yazdığı senaryonun bile "Ergenekon" yapılanmasını anlattığı kaydedilerek, Erol Mütercimler'in bilgisayarında yer alan yazılarda sanığın "Ergenekon silahlı terör örgütü"nün hali hazırdaki faaliyetlerini bilerek bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalıştığının anlaşıldığı savunuldu.

Adil Serdar Saçan

Adil Serdar Saçan'ın, "Tuncay Özkan ve Güler Kömürcü ile irtibatlı olarak Ergenekon silahlı terör örgütü içerisinde faaliyet gösterdiği, görevi gereği kendisinde bulunan, eline geçen bir kısım gizli belgeleri yasalara aykırı şekilde diğer şüphelilerle paylaştığı" öne sürüldü.

İddianamede, eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Saçan'ın, görev yaptığı dönemde bir kısım soruşturmalar ve projeli çalışma olarak adlandırılan ön soruşturmalar sırasında bir kısmı paraflı olup emniyette kalması gereken belge suretlerini "Ergenekon" soruşturmasının şüphelilerine verdiği, bir kısmının ise kendi evinde yapılan aramada ele geçtiği kaydedildi.

Bunun yanında, soruşturmalar sırasında mahkeme kararlarına istinaden yapılan teknik takiplere ait telefon görüşme tutanaklarının da Saçan'ın evinde ele geçirildiğinin açıkça ortaya çıktığı vurgulanan iddianamede, şöyle denildi:

"Şüphelinin, delil niteliğindeki belgeleri görevli bulunduğu şube müdürlüğünün arşivinde bulundurması gerekirken, yasaya aykırı bir şekilde dışarıya çıkartarak tanıdığı bir şahsın iş yerine ait depoda gizlemiş olduğu ve bu dokümanların bir kısmının da şüphelinin evinde ele geçen CD'de kayıtlı bulunduğu tespit edilmiştir. Böylece şüpheli, 2001 yılında bir başka suç nedeniyle yakalanan Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'dan ele geçirilen Ergenekon terör örgütüne ait dokümanları, teknik takip yapmakla yükümlü İstihbarat Şube Müdürlüğüne teslim etmeyerek, soruşturmanın bu şube tarafından derinleştirilmesine de bu şekilde engel olmuştur."

Adil Serdar Saçan'ın, şüphelilerden Emcet Olcayto ile sık sık telefonla görüşerek çeşitli konularda fikir alış verişinde bulunduğu, telefonda her konuyu görüşmemeye özen gösterdikleri, aralarındaki ilişkinin gazeteci eski emniyet müdürü ilişkisinden farklı olarak örgütsel nitelikte olduğu sonucuna varıldığı savunuldu. İddianamede, şu ifadelere yer verildi:

"Şüpheli Tuncay Özkan ile ilgili bölümde yer verilen iletişim tespit tutanaklarına göre, Adil Serdar Saçan, son zamanlarda bu şüpheli ile yakın ilişki içerisindedir. Her 2 şüpheli arasındaki 28 Ocak 2008 tarihli telefon görüşmesinde söylenen sözlerin, şüphelilerin soruşturma kapsamına alındıkları yönünde kuşkuları nedeniyle ileride sorulduğu takdirde kendi lehlerine yorumlanacak veri oluşturmak, delil yaratmak amacıyla örgüt hakkında ayrıntılı konuştukları sonucuna varılmıştır. Eski bir emniyet müdürü olan şüpheli ile gazeteci olan öteki şüphelinin diğer konuşmalarındaki ihtiyatlı konuşma tarzlarını bu görüşmede örgüt aleyhine açık açık konuşmak şeklinde değiştirmeleri, dosya kapsamındaki kanıtlar göz önüne alındığında, haklarında başlatıldığı kuşkusunu yaşadıkları soruşturmada lehlerine kanıt oluşturma kurnazlığının bir sonucu olarak değerlendirilmiştir."

İddianamede, Saçan'ın, Veli Küçük tarafından tehdit edildiğine yönelik savunmasının ise "Bu soruşturma çerçevesinde hakkında işlem yapılan birçok şüpheli ile yakın ilişki içerisinde olup birlikte hareket etmesi, eline ulaşan pek çok gizli bilgi ve belgeyi örgüt mensuplarına ulaştırması, özellikle şüphelilerden Güler Kömürcü ile yapmış olduğu telefon görüşmelerinden örgüt mensupları ile aynı düşünce ve idealleri paylaştığının anlaşılması ve verilecek görevlere hazır olduğunu beyan etmesi" gibi hususlar göz önüne alındığında inandırıcı olmaktan uzak olduğu kaydedildi.

Adil Serdar Saçan'ın, Tuncay Özkan ve Güler Kömürcü ile irtibatlı olarak "Ergenekon silahlı terör örgütü" içerisinde faaliyet gösterdiği, "terör örgütü üyesi olmak" suçunu işlediği, görevi gereği kendisinde bulunan, eline geçen bir kısım gizli belgeleri yasalara aykırı şekilde diğer şüphelilerle paylaştığı, pek çok sanık ve şüphelide ve kendi evinde ele geçen "gizli" ibareli ve bir kısmı kendi imzasını taşıyan resmi belgeler ve iletişim tespit tutanaklarıyla ilgili olarak "yasaklanan bilgileri açıklama" suçunu birden fazla işlediğinin anlaşıldığı ileri sürüldü. 

Gürbüz Çapan

İddianamede, Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 10 Temmuz 2008 tarihli iddianamede, "Medyanın Kontrol Altına Alınması ve Güç Birliği" başlığı altında ayrıntılı açıklamalar yapıldığı belirtildi.

"Ergenekon terör örgütü"nün ilk olarak kendisine ait ve yakın gördüğü medya kuruluşlarının tek çatı altında toplanmasını kararlaştırarak, bu konuda çalışmalar ve projeler hazırlayıp toplantılar yaptığının, örgütün "Ulusal Medya ve Cumhuriyet Gazetesinin Reorganizasyonu" adlı dokümanlarında açıkça görüldüğü kaydedildi.

İddianamede, hakkında kamu davası açılan sanıklardan Hikmet Çiçek'in flash belleğinde bulunan ve 2004'te oluşturulduğu anlaşılan, "İlhan Selçuk Ferid" isimli word belgesindeki, İlhan Selçuk ve Ferid İlsever arasında yapılan görüşme notlarında "Bir konuşmamızda İS iki çelişmeli cümle kullanıyordu: 'Bize TV'yi verin' ve 'Beraber yapalım'. Daha sonra 'beraberliği' şöyle açtı: 'Bir taban hareketi olacak. Siz, G, Cumoklar, vb. herkesin hissesi olacak. Ama, yukarıyla ilişki bakımından benim önderliğimde, C logosuyla. Böyle bir piramit için hisseleri dağıtalım" ibaresinin yer aldığı ifade edilerek, şöyle denildi:

"Buradaki 'İ.S'nin İlhan Selçuk, 'G'nin Gürbüz Çapan olduğu, Ferit İlsever ve Doğu Perinçek'in Ulusal Kanalı temsil ettiği, bu mutabakatın yukarıda bahsedilen örgütsel dokümanlarda belirtilen hususlar ile bire bir örtüştüğü, şüpheli İlhan Selçuk'un Ergenekon terör örgütünün en üst makamındaki yöneticileriyle direkt irtibat kurarak ulusal medya oluşturulması çalışmalarını yönettiği, alınan kararlar ve uygulanan bölümlerin raporlarını ilettiği, şüpheli Gürbüz Çapan'ın da üye olduğu bu terör örgütünün talimatıyla Cumhuriyet gazetesinin bedelsiz devredilmesi konusunda yardım ettiği anlaşılmaktadır."

İddianamede, "Ergenekon silahlı terör örgütü" tarafından Cumhuriyet gazetesinin, ulusal medyanın merkez üssü olarak seçildiği öne sürülerek, şöyle denildi:

"Örgütün üst düzey yöneticilerinden İlhan Selçuk ile yakın ilişki içerisinde olmasının da etkisiyle Veli Küçük'le ENKA tesislerinde yapılan toplantının ardından şüpheli Gürbüz Çapan'ın, örgütün bu yöndeki kararlarına uymayı, bu doğrultuda gazetedeki hisselerini karşılıksız olarak devretmeyi, projeye para yardımında bulunmayı kabul ettiği, şüphelilerden Mustafa Balbay'ın bilgisayarında ele geçen doküman içeriği, diğer şüphelilerden ele geçen dokümanlar ve şüpheli Gürbüz Çapan'ın beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Çapan'ın Ergenekon silahlı terör örgütü içerisinde yönetici konumda bulunan İlhan Selçuk ile doğrudan irtibatlı bir örgüt üyesi olduğu anlaşılmıştır."