Ermeni karar tasarısı, ABD Dış Temsilciler Meclisi’nden nasıl geçti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA /  Em. Büyükelçi

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde son defa 22'ye karşı 23 oyla kabul edilen Ermeni karar tasarısının bizi çok tedirgin ettiği görülüyor. En yüksek düzeylerde tepkilerimizi ifade ediyor ve bu hareketin bir takım mukabil önlemleri davet edeceğini de tekrarlıyoruz.

Amerika'nın bizim gibi 'stratejik ortağı' olduğu bir ülkeye karşı sergilediği bu tutumu elbette ki hiç bir şekilde haklı görmek mümkün değildir. Aslında bu ilk de değildir. Çok uzaklara gitmeye gerek yok; 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası aynı Amerika bize karşı askeri ambargo kararı almıştı. O tarihlerde de otuz yıllık sadık bir müttefike bu yapılır mı diye öfkelenmiştik. Ancak Amerika'da geçerli siyasi parametreleri anlaşılan iyi incelememiştik. Bugün ülkemizde henüz yeterli ölçüde yerleşmemiş olduğundan şikayet etmekte olduğumuz kuvvetler ayrımı, Amerika'da en katı bir biçimde uygulanıyordu. Yönetim teorik olarak çıkarlardan yana iken, Kongre ve üyeleri, seçim bölgelerine ve seçmenlerine endeksli hareket ediyordu. Rum lobisinin etkin olduğu yörelerde tercih sayısaldı, Türkiye'nin Kore'deki fedakarlık ve kahramanlığı ile, NATO'da Doğu ve Güney cephesini yıllardır tutması, hesaplarda yoktu.

Bugün de aynı tablo ile karşı karşıyayız. Ermeni kökenli Amerikalıların temsil ettikleri reyler herşeyin önüne geçmiş bulunuyor. Yönetimin de, sureta bir iki girişime rağmen, daha çok iç politika kaynaklı nedenlerle, Kongre ile iyi geçinmek istediği ortada. Buna bir de, geçen 10 Ekim'de Zürihte Ermenilerle imzalanmış olan protokollerin bir an önce Meclise sevkedilerek onaylanması gibi, üstü kapalı baskıyı da ilave etmek gerekiyor.

Zor günlerin gereği elbette dayanışmadır. Ancak bu durumlara niye düştük ve ileride kendimizi bu türden badirelerden nasıl koruruz? bunu da düşünmek gerekir. Yani gökte yıldız ararken, önümüzdeki çukura düşmemeliyiz. Bu çukur Amerika'nın bizi bugün soktuğu haldir.

Dış politikada güven önemli unsurlardan biridir, fakat menfaat çoğu kere güvenin önüne geçer ve onu gölgeler. Bu bakımdan orkestrayı yöneten şefin kulağı her sese açık olmalıdır.

Zürih'te Amerika, Fransa ve kısmen de Rusya bizi tarihe not düşmeye fazlasiyle teşvik etti ve Ermenilerin aşikar oyun bozanlığına rağmen, protokolleri imzaladık. Çok uzak olmayan bir tarihte, sözü edilen ülkelerin bizi protokolleri tasdike de zorlayacaklarını hesap etmedik. Ermeni Anayasa Mahkemesi'nin işin özünü değiştiren yorum ve mütalaasına rağmen, Amerika'nın Dış İlişkiler Komitesi'nde yaptığı bundan başka bir şey değildir. Yani oyuna geldik. Bu da, kaçıncı da olsa, bundan sonrası için bari ders olmalı.

Amerika ile, oradaki farklı siyasi sistemi hatırda tutarak, temaslarımıza devam etmeliyiz. Karar tasarısının Meclise gelmesini önlemeye bakmalıyız. Öte yandan, Başkan Obama'yı da, önümüzdeki nisan ayında yanlış bir beyanda bulunmaktan caydırabilmeliyiz. Ne kadarını yapabilirsek, hiç şüphe yok ki yine de karda olacağız.

Esas meselemizi, Ermeni alt yapısını bu defa iyi hazırlayarak, onlarla halletmeliyiz. Protokollerle, bunca yıl sonra araladığımız Ermeni kapısını kapamadan önce, muhataplarımızdan olan beklentilerimize yeni açıklıklar getirmeliyiz. Öncelikle Ermenistan, Anayasa Mahkemesi'nin görüşünün bağlayıcı değil, fakat istişari olduğunu açıklamalıdır. İkincisi, Ermenistan, aleni olmasa bile, sessiz diplomasi yoluyla, Dağlık Karabağ ve işgal altındaki Azeri rayonlarının geleceği hakkında bize güvence vermelidir ki, biz de Azeri kardeşlerimizi münasip şekilde temin edebilelim. Ermenistan her halükarda, düşmanca tavrı, hem Anayasasından ve Bağımsızlık Bildirgesinden silip atmalı ve hem de uygulamada buna göre davranmalıdır. 

Özetle, Ermenistan, menfaatini bizimle iyi geçinmekte görüyorsa, bu yolları samimiyetle denemelidir. Yoksa, bizim esasen kaybedeceğimiz bir şey olmayacaktır.