Faiz tartışması büyük resmi görmeyi engelliyor
AYKIRI FİNANS / Atılım MURAT
İçerideki kısır faiz tartışmasından başımızı kaldırıp, çevremizde neler olduğuna bakmıyoruz. Oysa önümüzdeki dönemde, Türkiye ekonomisini de etkileyebilecek önemli fırsatlar çıkabilir. Faiz tartışmasını kısır buluyorum, çünkü politikacılar hiçbir zaman para politikasını anlamak istemezler. Politikacının isteği ekonomik büyümedir. Bunun için para politikasının gevşek olmasını isterler. Düşük faizin yatırım ve tüketim harcamalarını teşvik edeceğine inanırlar. Seçimler yaklaşırken(sadece Cumhurbaşkanlığı değil, genel seçim de var), yapısal sorunlara hiç kimse el atmaz. Diğer taraftan, Başbakan’ın, ‘‘Faiz-enflasyon ilişkisinde faiz sebeptir. Enflasyon ise neticedir’’ açıklamasına akademisyenler teorik yanıtlar veriyorlar. Haklı oldukları taraflar da var. Ancak Türkiye’deki enflasyonun ne kadarının talep kaynaklı ne kadarının maliyet kaynaklı olduğuyla ilgili somut veriler elde yok. İç talepte zaten zayıf. İlk dört aydaki ekonomik hareketlilik, ağırlıklı olarak ihracat kaynaklı. Bu noktada, ‘‘Maliyet enflasyonu daha baskın’’ yorumu yapılabilir. Tabii bu sadece bir tahmindir. Çünkü TCMB bile enflasyonun nereden kaynaklandığı ile ilgili net açıklamalar yapmıyor. Başkan Başçı’nın işi gerçekten zor. Bu kadar baskıya iyi dayanıyor. Hatta, bu kadar strese rağmen ‘‘Türkiye dezenflasyonist sürece giriyor’’ gibi iddialı bir açıklama yapabiliyor. USD/TL için yaptığı 1.92’lik başarısız tahmin hala hafızalardayken, yeni bir öngörüsünü öz güvenle dile getiriyor. Yaptığınız son tahmin kadar başarılı sayılırsınız. Ocak 2013’te ‘‘Dünyada Yılın Merkez Bankası Başkanı’’ seçilen Başçı, aynı yılın sonunda USD/TL tahmini tutmadığı için yerden yere vuruldu. Başçı’nın beklediği gibi Türkiye dezenflasyon sürecine girerse, bugün Başkan’ın istifasını isteyenler yılsonunda alkışa başlayabilirler.
Enflasyon-faiz tartışması nedeniyle bölgemizde olanları göremiyoruz. Örneğin; Rusya ile Çin arasındaki dev doğal gaz anlaşmasının önemli etkileri olabilir. Sizi rakamlarla sıkmak istemiyorum. Ancak yapılan anlaşmaya göre, Rusya 30 yıl boyunca Çin’e yıllık 40 milyar metreküp doğal gaz sağlayacak. Rusya büyük bir üretici olmasına rağmen, bu miktar çok fazla. Rusya’nın hem Avrupa’ya bugün verdiği miktarda gaz verip, hem de Çin’e 40 milyar metreküp gazı verme şansı yok gibi. Bu durumda Rusya’nın Avrupa’ya yönelik gaz arzında belirgin bir azalma olabilir. Kritik soru; Avrupa’nın doğal gazını nereden alacağıdır. En önemli aday, 30 trilyon metreküplük devasa doğal gaz rezervi ile İran’dır. ABD ve Avrupa’nın uluslararası finans sisteminden dışladıkları ülke. Avrupa’nın durumu, ABD ile arasındaki tansiyonu da yükseltebilir. Çünkü Amerika Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları artırıyor. Rusya sıkıştıkça, kendine alternatifler buluyor. ABD’nin İran’la olan ilişkisi toparlanma emareleri gösterse de, tekrar bozulabilir. Bir bozulmanın olması, Avrupa’nın işine gelmez.
Bu jeopolitik gelişmelerin, ekonomik etkilerinin ne olabileceği tartışılabilir. Ben sadece Türkiye’nin bu pastadan nasıl pay alabileceğini düşünüyorum. İran’la olan ilişkimiz inişli çıkışlı devam ediyor. Son dönemde, özellikle de Suriye meselesi nedeniyle gerginlik yaşandı. Petrol ve doğal gazı ithal ediyoruz. Petrol tarafında önümüzde bir Irak fırsatı var. Bunu güya değerlendiriyoruz, ancak Irak Merkezi Yönetimi ile olan ilişkileri de geriyoruz. Davalık oluyoruz. Oysa Irak’ın petrol rezervlerinin yüzde 80’i güney tarafında. Doğal gaz tarafında da fırsatları kaçırmamamız gerekiyor. İran, Avrupa’ya gazını en kısa yoldan, Türkiye üzerinden ulaştırabilir. Gaz fiyatlamasındaki pazarlık gücümüz artar.
İran-Avrupa arasında bir anlaşma olursa; Irak-Suriye-Lübnan ya da Ermenistan-Gürcistan(Karadeniz’den) üzerinden de doğal gaz gidebilir. Doğal gazdaki muhtemel fırsatları değerlendirmeliyiz. İyi bürokratlar kriz dönemlerini fırsata çevirirler. Bu; ‘‘Faiz indirilsin, faiz artırılsın’’ tartışmasından çok daha önemlidir.