Farklılaştırılmış teselsül nedir?

SERBEST KÜRSÜ / SONER ALTAŞ

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre anonim şirketin kurucuları, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olurlar. Bahsi geçen kişilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için bir zararın oluşması ve bu zarara kusur ile sebebiyet verilmesi şarttır. Bununla birlikte, TTK, birden fazla kişinin verdiği zararın tazminine ilişkin olarak eski Kanun döneminde geçerli olan mutlak teselsül anlayışını terk ederek farklılaştırılmış teselsül ilkesini benimsemiştir. Bu ilke, kısaca, müteselsil sorumluluğun birlikte verilen zarar için söz konusu olması, birlikte verilen zarar dışındaki sorumluların sadece tek başlarına verdikleri zararlardan sorumlu tutulması ve müteselsil sorumluların teselsül tavanına kadar zararı tazmin etmeleri anlayışına dayanmaktadır.

Örneğin; beş üyeli bir yönetim kurulunda bu üyelerin şirkete verdikleri toplam zarar 100 bin TL ise ve bunun 50 bin TL'si beş kişi tarafından birlikte verilmiş, geriye kalanın 20 bin TL'si üyelerden (A)’ya, 40 bin TL’si de üye (B)'ye tek başlarına isnat ediliyorsa, 50 bin TL'den beş üye müteselsilen ve zararın diğer bölümünden de kendilerine isnat edilen tutarda A ve B tek başlarına sorumlu olurlar.

Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir ortak isteyebilir. Ancak, ortaklar tazminatın sadece şirkete ödenmesini isteyebilirler, kendilerine ödenmesini isteyemezler. Zarara uğrayan şirketin iflâsı hâlinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkı, öncelikle iflâs idaresine aittir. Tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zaman aşımına uğrar. 

TTK’nın getirmiş olduğu farklılaştırılmış teselsül ilkesi uygulamada henüz yeterince bilinmese ve bu konuda yerleşmiş bir içtihat bulunmasa da, ilkenin önümüzdeki dönemde başta kamu alacaklarından doğan sorumlulukların tazmini başta olmak üzere birçok alanda öğretiye ve yargı kararlarına konu olacağını düşünmekteyiz.