Finans merkezi projesi, finansın değil, reel kesimin projesidir
2007 yılından bu yana Türkiye'nin en hızlı büyüyen bankası olan Aktif Bank, kendini "yeni jenerasyon bankacılığın mucidi" olarak tanımlıyor. Aktif Bank Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Önder Halisdemir'e göre inovasyon, kar marjı anlamına geliyor. Aktif Bank 2011 yılında dünyanın en yenilikçi markası seçildi; 2012'de ise dünyanın en iyi altyapı ödülünü aldı. Aktif Bank'ın gelişen dünyanın değişen ihtiyaçları doğrultusunda yapılandığını söyleyen Dr. Halisdemir, "Bugün diğer bankalar tarafından takip ediliyoruz. Japon balığı gibiyiz. Bir yönde ilerliyoruz, diğerleri de oraya yöneldiğinde, hemen yeni bir alan buluyoruz. Hiçbir zaman rutine kapılma şansımız yok" diyor. İstanbul'un bölgesel finans merkezi olabileceğini söyleyen Dr. Halisdemir, bu kapsamda iki önemli hususa dikkat çekiyor:
"Şu an Türkiye cari açık veren; para ihtiyacı içinde olan bir ülke. İstanbul'un fon fazlası oluşması lazım ki, bunu piyasaya dağıtabilsin. Fakat, başkasının parasıyla da finans merkezi olabilirsiniz. Sizin istikrarınız pazarlama enstrümanıdır, adaletiniz para enstrümanıdır.
Böylece yeterli fon birikimine sahip olmasanız da, fonların yeniden dağıtıldığı bir fon mekanizmasına sahip olursunuz. Bu süreçte doğru tanımlanması gereken bir diğer konu da, finans merkezi projesinin, finansın değil, reel kesimin projesi olduğudur. Dolayısıyla burada toplanan paranın dağılacağı yer, reel kesimdir."
Dünya Ekonomi ve Lojistik TV'de yayımlanan 1+1 Programı'nın konuğu Aktif Bank Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Önder Halisdemir'in, yeni nesil bankacılık ve İstanbul'un bölgesel finans merkezi hedeflerine yönelik görüşleri şöyle:
Feyzan E. TOP
Didem E. ÜNLÜ
İSTANBUL - Aktif Bank 2007'den bu yana 50 kat büyüme kaydetti. Türkiye'nin en hızlı büyüyen bankası konumundasınız. Bu hızlı büyümenin temel unsurları neler?
Yeni jenerasyon bankacılık adını verdiğimiz yenilenme programımız biriken ihtiyaçlardan oluştu. Yeni bir platform tasarladık. Bu süreçte ana akım trendleri seçtik. Kentleşme önemli bir olgu. Teknoloji büyük bir akım. Biz de bu iki akımı adresleyen mimari üzerinde yükseldik. Bunlar bizi şubesiz bir tasarıma yönlendirdi. Kentleşen nüfusun şubeye gitme vakti yok. İletişim teknolojileri ürünleri daha erişilebilir ve daha yaygın hale getirdi. Bir diğer önemli akım, Türkiye'nin bölgesel bir oyuncu haline gelmesi. Bu akım, bölgesel bankacılık modelimizi şekillendirdi. Bugün finans grubumuz yurtiçi olduğu kadar, yurtdışı büyüklüğe de sahip. Yapımızı şekillendiren üçüncü ana akım ise, sermaye piyasalarının yükselişe geçmesi ve konvansiyonel finans piyasasının yeni ihtiyaçlara cevap verememesi oldu. Sonuçta 2007'de 2008 model araba yapamıyorsunuz. Biz de, birikmiş ihtiyaçları görerek, o zamanki beklentiler ve üretim araçları ile uygun bir tasarım yaptık.
Yeniliklere uyum sağlayamayan, geleneksel bankacılık yapmaya devam eden bankaların geleceğini nerede görüyorsunuz?
Bu süreç konvansiyonel yapılar için ızdıraplı olacak. Eski üretim modelinin dayandığı özelliklere baktığımızda; genel müdürlüklerin fabrika, şubelerin ise fabrika satış mağazası olduğu bir model görüyoruz. Bu model, "kendi ürettiğimi kendi mağazamda satarım" diyen bir model. Rekabetin sınırlı olduğu bir ortamda bu mümkündü. Ama bugün bankacılıktan daha büyük bir finansal kesim var. Eskiden kapalı bir ortamda ne yapsanız kar ediyordunuz. Bankacılık ürünlerine bakacak olursak, son 25 senedir devrim yaratacak yenilikte bir ürün görmüyoruz. Sadece eski ürünlere teknoloji adaptasyonu gerçekleştirildi. Sektör yansıttığı imaj kadar yenilikçi değil. Aracılık maliyetleri yüksek. Üretim modeli eski. Bu durum değişecek. Bugün geldiğimiz noktada, finansal ürünleri nereden ihtiyaç duyarsak oradan kullanabilmeliyiz. Farklılık yaratamıyorsanız var olmanın da anlamı yok. ABD'de yapılan bir çalışmaya göre, 15 yıl içinde banka şubelerinin yüzde 60'ı kapanacak; sadece yaşlılar sosyalleşmek için şubelere gidecekler.
"25 yıldır devrim yaratacak bir ürün olmadı" diyorsunuz. Aktif Bank 2011'de dünyanın en yenilikçi bankalarından biri seçildi. Sizce finans sektöründe yarının ürünü ne olacak?
Aktif Bank 2011 yılında dünyanın en yenilikçi markası seçildi. Rakiplerimiz arasında global HSBC ve Barclays Bank vardı. Ödülleri anlamlı kılan güreştiğiniz sıklet ve rakipleriniz oluyor. Biz Dağıtım Kanalları alanında ödül aldık. Şubesiz, fakat çok noktalı bir dağıtım kanalı anlayışımız var. 6 bin 500'ün üzerinde noktadan erişilebilir konumdayız. 2012'de dünyanın en iyi altyapı ödülünü aldık. Burada da rakibimiz Rus Siberbank idi. Biz 2007 yılında küçük bir banka olarak yola çıktığımızda, büyüklerin yaptığını yapmayacağız dedik, çünkü onların arasında fiyat rekabeti hakimdi. Fiyat rekabeti olan bir yerde, bilgi birikimi yoktur. Aynı ürünler el değiştiriyordur.
Farklılaşma yoktur. Biz ürün ve dağıtım kanallarımızla farklı bir yerde durduk. İnovasyon, bana göre kâr marjı demektir. Yenilik yaptığınızda rakibimiz olmadığı için kâr edersiniz. Dağıtım kanalı modelimiz, hem maliyette hemde işin pazarlanmasında inovasyon getiriyor. PTT'lerden, bayi ağına sahip perakende organizasyonlarından ürünlerimize ulaşabiliyorsunuz. Bu sayede verdiğimiz kredileri kağıtlaştırıp bilançomuzdan çıkardık ve İMKB'den kurumsal yatırımcılara sattık. Bunu Türkiye'de sadece biz yapıyoruz. Bunlar varlığa dayalı menkul kıymet. 700 milyon dolarlık kağıt sattık bugüne kadar. Bu hem sermaye piyasası alanına yenilik getiriyor, hem kullanılmayan bir enstrümanı kullanmış oluyorsunuz, hem de kredi modeli açısından yenilik oluyor. Bir bakıyorsunuz ki, 350-400 şubelik bir bankanın hacmini, şubesiz bir şekilde yaparolmuşsunuz.
"Büyük bankaların yaptığı işleri yapmıyoruz" diyorsunuz. Bu aynı zamanda, onlarla rekabete girmiyoruz anlamına da geliyor mu?
Biz onların yaptığını yapmıyoruz ama onlar bizim yaptığımızı yapıyorlar. 2009 yılının Eylül ayında Türkiye'deki ilk banka bonusu ihracını biz yaptık. 35 milyon liralık ilk ihracı, 65 milyon liralık ihraç, daha sonrasında ise 100 milyonluk ihraç izledi. Bugüne kadar 4 milyar doların üzerinde hem yatırım ürünleri hem banka bonosu ihracı yaptık. Bunu, büyük bankalar takip etti. Takip edilen bir yapı olduk. Biz japon balığı gibiyiz. Bir yönde ilerliyoruz, diğerleri de oraya yöneldiğinde, hemen yeni bir alan buluyoruz. Hiçbir zaman rutine kapılma şansımız yok. Su sürekli akmak zorunda. Bu bizi de genç tutuyor.
Sukuk gibi İslami finans araçlarına yönelik dünya genelinde ciddi bir pazar olduğunu görüyoruz. Bu konuda çalışmalarınız neler?
İslami finans araçlarındaki yükselişin dünyanın gidişatı ile uyumlu olduğunu düşünüyorum. 2008 yılında yaşanan küresel finans krizi döneminde hidrokarbon zengini Körfez ülkelerinde fon fazlası oluştu. Bu fonları çekecek ürünleri geliştirmek önem kazandı. Petrol ve doğalgaz da dominant ülkeler islam ülkeleri olduğundan, finansal ürünlerin de İslami finans ürünleri olması gerekiyordu. Türkiye'nin 30 yılın üzerinde katılım bankacılığı tecrübesi var; ama dünyada lider konumunda değil. Bu alanda en aktif ülkeler Batı ülkeleri, özellikler de İngiltere. Türkiye bu konuda biraz geç kaldı. Biz, borsada ilk katılım sertifikasını sattık; alıcılarımız da katılım bankaları oldu. İslam Kalkınma Bankası ile önemli işbirliklerimiz var. İstanbul Finans Merkezi kapsamında yapacağımız işlerde de islami finans temelli ürünlerimiz olacak. Bu konuda da yenilikçiyiz. Örneğin sukuk'ta Türkiye önemli bir yere sahip değil, oysa Malezya önemli bir yere sahip. Türkiye'nin bu konuda referans alınan bir ülke olması sağlanabilir.
İstanbul'un bölgesel finans merkezi olma hedefini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul bölgesel finans merkezi olabilir. Finans merkezi paraya erişilebilen yer demektir. İstanbul bugün Türkiye'nin finans merkezidir. İstanbul'un bölgenin finans merkezi olması için, Türkiye'nin para dağıtan bir mekanizmaya sahip olması lazım. Şu an Türkiye cari açık veren; para ihtiyacı içinde olan bir ülke. İstanbul'un fon fazlası oluşması lazım ki, bunu piyasaya dağıtabilsin. Bizim 10 bin dolardan 25 bin dolar milli gelire olan yolculuğumuz önemli bir yolculuk, fakat bunu kendi paramızla yapmak zorunda değiliz. Başkasının parasıyla da finans merkezi olabilirsiniz. Yani siz bölgenizde bir istikrar adasıysanız, bölgenizde istikrarsızlık varsa, para size gelir. Para ürkek kuş gibidir, istikrarsızlığı gördüğünde kaçar. Dolayısıyla istikrar sizin satabileceğiniz önemli bir enstrümandır. İkincisi, para adalete gelir. Bunlar yoksa gelen para speküsyondur. Biz park edecek parayı istiyorsak, bu para uzun vadelidir ve maliyeti çok düşüktür, çünkü güvenlik kaygısı ile gelir. Bu paranın arayacağı şey istikrar ve adalettir. Sizin istikrarınız bir pazarlama enstrümanıdır, adaletiniz para enstrümanıdır. Böylece yeterli fon birikimine sahip olmasanız da, fonların yeniden dağıtıldığı bir fon mekanizmasına sahip olursunuz. Bizim yeni jenerasyon bir finans merkezi kurguluyor olmamız gerekiyor.
Bu süreci doğru yönetmek, oyuncuları doğru belirlemek de çok önem taşıyor kuşkusuz...
Kesinlikle hedefi doğru belirlemek gerekiyor. Finans merkezi projesi, finansın değil, reel kesimin projesidir ve projenin takipçisi olması gereken de reel sektördür. Bu, finansçıların kendi aralarında oynadıkları bir oyun değil. Para para için geldiğinde buna spekülasyon diyoruz. Burada toplanan paranın dağılacağı yer fon ya da yatırım ihtiyacı içinde olan reel kesimdir. Bu işin sağlayacağı esas dinamizm, ulusal ve bölgesel ekonomilere olacak.
2013'TE DAHA HIZLI BÜYÜMEMİZ LAZIM
"2013'te daha hızlı büyümemiz lazım. Türkiye'yi çok başarılı bir dönem bekliyor. Kendi kendimize çelme takmadıkça, Türkiye'nin önü çok açık. Yaratılan istikrar ortamı ile Türkiye neler yapabileceğini gördü. Kendine güvenen bir ülke oldu. Türkiye'nin kendi modeli ve kendi özgünlüğü ile yoluna devam etmesi lazım. Bu arada finans merkezini kurarken, kendi milli bankacılığımızı da geliştirmemiz gerekiyor. Yerel kurumların zenginleşmesi lazım. 2013 için çok iyimserim. Öte yandan 6-8 aylık perspektifte dünyada çok para olduğunu söyleyebilirim. Firmalar ve tüketiciler ve hatta devletler için tam borçlanılacak dönem."
SEKTÖRDEKİ OLİGOPOLİSTİK DÜZEN KIRILACAK
Sektöre giren yeni bankalar konusunda yorumlarınız neler? Bu bankaların stratejilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni bankaların gelişi rekabetin artması açısından olumlu. Sektörde daha çok oyuncu olması gerekiyor. Bankalar birey, şirket, devlet ve proje olmak üzere dört farklı alanda kredi veriyorlar. Bunlar ne kadar çok çeşitliliğe sahip olursa, o kadar iyi. Bugün Türkiye'de 10 bankanın payı pazarın yüzde 90'a gelmiş durumda. Bu oligopolistik yapı iyi değil. Seçeneklerinizin artması lazım. Farklı ülkelerden gelen sermaye ve bankaları önemsiyorum ve yerinde buluyorum. Bu arada finans merkezi olacaksak da, biz bize olmayacağız. Değişik aktörler olacak. Değişik enstrümanlar olacak. Pazara yeni girenlerin hepsi başarılı olmayabilir. Herkesin dünkü şablonlarını gözden geçrmesi gerektiği bir dünyada yaşıyoruz. Stratejisini lokalize etmiş, Türk piyasasının dinamiklerinin farkında olan, iyi takım kurmuş yapılar başarılı olacak. Türkiye'de başarılı olan bankanın dünyada başarılı olabileceğini düşünüyorum, ama Türkiye bazı kendine has özelliklerinden dolayı zor bir ülke. Daha yaygın bir rekabet olsaydı birşeyleri iyi yapmanız yeterli olabilirdi. Mevcut oligopolistik düzen yeni aktörlerle değil trendlerle kırılacak. Her bankanın kendine has bir strateji belirlemesi gerekiyor. Aynı olan sadece takipçi olur.