G7 toplantısından arta kalanlar
Dr. Ender Aykut YILMAZ
Marsilya'da geçtiğimiz hafta G7 ülkelerinin ekonomi ve maliye bakanları bir araya gelerek küresel ekonominin gidişine yönelik değerlendirmelerde bulundular. Avrupa'da borç krizinin ciddi manada derinleşmesi, Yunanistan Ekonomi Bakanı Chrysochodis'in ülkesinin bütçe açıklarının IMF, Avrupa Birliği ve Avrupa Merkez Bankası ile yapılan anlaşmada planlanandan daha fazla olacağını itiraf etmesi, ülke borçlarının banka bilançolarını riske sokması, küresel ekonomideki yavaşlamanın Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman'ın da vurguladığı üzere resesyon riskini haylice yükseltmesi, G7'ler toplantısının önemini kuşkusuz bir kat daha artırdı.
Dünya ekonomisinin yaklaşık %65'ini temsil eden, en zengin yedi ülkenin ekonomi ve maliye bakanlarınca gerçekleştirilen bu toplantı ile hedeflenen, çalkantılı bir süreçten geçen mali piyasalara güven verilmesi ve yaşanan olumsuzluklar karşısında ortak hareket edilmesinin sağlanmasıydı. Fakat, ABD ve Euro Bölgesi'nde yer alan G7 ülkelerinin sorunlarının yapısal farklılıklar gösteriyor olması, ortak bir politika üzerinde birleşilmesine imkan vermeyecekti.
Keza, ABD için Obama'nın ekonomiyi canlandırmaya ve işsizliği azaltmaya yönelik olarak ortaya koymuş olduğu, çalışanlardan ve küçük işletmelerden alınan verginin azaltılması, bunun yanı sıra belli kesim ve faaliyetlerden daha fazla vergi alınması uygulaması daha efektif iken, Euro Bölgesi için, 21 Temmuz kararlarının uygulanması, Avrupa Finansal İstikrar Fonu ve mekanizmasının daha verimli çalışabilmesi amacıyla, söz konusu yapının esnekliğinin artırılmasına yönelik aksiyonlar daha önemliydi.
Küresel problemlerin, karmaşık ve bir o kadar da çözülmesi zor olarak nitelendirildiği toplantıdan neler çıktığına gelin birlikte göz atalım.
Büyümeye imkan veren ve alt yapıları doğru bir şekilde dizayn edilmiş mali konsolidasyon planlarının uygulanması, para politikaları yolu ile fiyat istikrarının sağlanmasına ve ekonomik toparlanmanın sürdürülmesine devam edilmesi, Merkez Bankalarının ihtiyaç halinde bankalara likidite sağlayacak olmaları ve bankaların Basel III'ü tüm yönleriyle uygulayacakları, üzerinde mutabakata varılan hususlardan birkaçı olarak sayılabilir.
Toplantıda önemine dikkat çekilen bir diğer hususta döviz kurlarına ilişkin oldu. Döviz kurlarındaki yüksek düzeydeki volatilitenin, ekonomik ve finansal istikrar üzerinde negatif etkide bulunduğu ve kurun değerinin piyasa tarafından belirlenmesinin gerekliliği bir kez daha vurgulandı.
Her ne kadar, toplantının sonunda küresel ekonomik toparlanmaya destek verilmesi yönünde görüş birliğine varılmış olsa da, sanırım G7'lerin ilk etapta kendi ekonomik toparlanmalarına odaklanmaları daha anlamlı olacak. Neden derseniz, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından yayımlanan bir raporda, gelişmiş ülkelerdeki büyümenin bu yılın son çeyreğinde daha fazla zayıflayacağına ilişkin bulgulara yer verilmekte.
G7'lerin yaptığı toplantının, geçmişte yapılanlardan ve sonrasında alınan kararlardan çok da farklı sonuçlar doğurmadığı görülüyor. Ortak hareket etmek gayesiyle gerçekleştirilen bu toplantıda da şu görüldü ki, herkes öncelikle kendi evini temizlemediği müddetçe, genele yönelik sunacağı katkı çok fazla değil. Sorunların birbirinden, yapı, içerik ve hacim olarak ayrışması, bir bütüne yönelik, standart çözümlerin üretilmesini mümkün kılmıyor. Marsilya'da, G7 ülkeleri ekonomi ve maliye bakanlarınca gerçekleştirilen toplantılar gibi buluşmalar ise, ne yazık ki, iyi niyet beyanlarının ortaya konduğu buluşmalardan öteye geçemiyor.