Gel köyümüze geri dönelim!
Hüseyin BOZKURT / Yeminli Mali Müşavir
Bölgeler arası gelişmişlik farkı, fiziki yapı, tahsil görme, işsizlik, terör gibi nedenlerle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizden batıya doğru büyük illere ve il merkezlerine yoğun bir göç yaşandığı bilinen bir gerçek. Batıda ise il merkezlerine köyden göçler yaşanıyor. Göçlerin önemli sebeplerinden biri de topraksızlık, toprağın yeterince verimli işletilememesi ve dolaysıyla köyde geçimin yapılamamasıdır. Köylerde, nüfus azaldığı gibi, kalanların da yaşlılar olduğu acı bir gerçektir. Köylerimizde, kırk-elli yıl önceki tarım ve hayvancılık potansiyelinin bile olmadığını görüyoruz.
Bu göçler nedeniyle büyük şehirlerimizde işsiz, amaçsız, şehir yaşamına alışamamış insan yığınları görüyoruz. Moda tabirle, varoş dediğimiz gecekondu mahalleleri de böyle oluşuyor. Bu insanlar, sahip oldukları geçim derdi yanında, şehirde onları bekleyen sorunlarla da mücadele etmek zorunda kalıyor. Köyde sahip çıkabildikleri çocuklarını şehir yaşamında kontrol edemiyor ve yaşanan sıkıntılar daha da artıyor. Kendi kültürlerini yeterince yaşayamadıkları gibi, yaşamaya kalktıklarında ise geldikleri yerin kültürü ile ters düşüyorlar. Kimileri yeni kültüre alışmaya ve kendi kültürünü unutmaya başlarken, kimileri ise kendi kültürlerini yaşamaya devam ederek o şehrin kültürünü aşındırıyorlar. Köyünde kendi yağında kavrulan, üretken ve ihtiyaçlarını kendi karşılayan insanlar, şehirde devletin ve kişilerin yardımlarına muhtaç hale geliyor. Gelenlerin çok azı kültürünü bırakıp uyum sağlarken, büyük kısmı daha da yoksullaşıyor ve geldiği şehrin düzenini de bozuyor.
Kendi kültürü ile mutlu olmak varken maddi ve manevi olarak sıkıntı içinde yaşamak zorunda kalıyorlar. Sadece yaşamak mı? Ya kaybettikleri, ödenen ağır bedeller, kaybolan değer ve kültürlere ne demeli? Yıkık dökük bırakılan kerpiç evler, kimsesiz kalan ata mezarları, ayrı kalınan akrabalar, yazları ve bayramlarda uğranılan ama içler yakan çocukluk anıları ve atadan kalma tarla, bağ ve bahçelerimizin bakımsızlığı da cabası. Çocukların köyün değerlerine olan yabancılığını görmek ise ayrı bir sızı.
Tüm bunlar neden yaşanıyor? İnsanlar köylerinde kalarak daha mutlu olamazlar mı? Bunun için neler yapılmalı? Devlet bu konuda nasıl bir rol üstlenmeli? Devleti yönetenler; tüm zenginliği ile Anadolu da bakir topraklarımızı ve çiftçimizi bilinçlendirip köyünde tutmak için nasıl bir çaba içindeler acaba? Aslında, kimliğini ve kültürünü kaybederek şehirlerde yaşamak zorunda kalan insanların yaratacağı sorun ve bütçeler; onları köyünde tutmaktan daha ağır bir fatura çıkarmıyor mu? Bölgemizdeki hayvancılık projeleri, sulama ile ilgili çalışmalar, bu konuda umut vermekte ise de; bunların bilinçli, acil, gerçek hak sahiplerine yapılması ve yaygınlaştırılarak, köylünün desteklenmesi gerekir.
1927 yılında nüfusun yüzde 76'sı köy ve kasabalarda yaşarken, 2007 yılı sonu itibariyle bu oran yüzde 29,5 düşmüş. Asıl ürkütücü sonuç; 2010 yılı sonuçlarına göre bu oranın yüzde 23,7 'ye düşmüş olmasıdır. 3 yıldaki düşüş yüzde 6'dır. Böyle giderse, 10 yıl sonra köylerimizde çalışmayı, sulamayı, modern çiftçiliği öğretecek insan kalmayacak. Yiğidimiz varken at bulamıyorduk, at bulana kadar yiğit kalmayacak. Acilen, ülke çiftçimizin tohumdan sofraya kadar insan ve hayvan sağlığına yönelik katkı ve kalıntı maddeleri içermeyen üretim yapmalarını sağlayarak, aranan kaliteli üretim teşvik edilmeli ve çiftçi eğitilmelidir. Tarım, teknoloji ile desteklenerek bilinçli yapılmalı, damlama sulama, tohum, damızlık, organik tarım, pazarlama, altyapı hizmetleri, sosyal güvenlik ve tarımsal örgütlenmeler sağlanmalı ve desteklenmelidir. Böylece, köylü köyüne dönmeli, köylerimizdeki nesilden nesile aktarılan saf Anadolu kültürlerimiz yok olmamalıdır. Anadolu, bayırlardaki kır çiçekleri gibi rengarenk, buram buram kokmaya devam etmelidir.