Gıda mühendisliği ve istihdam

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 


Necdet BUZBAŞ / Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı

2007 yılı son çeyreğinde başlayan ekonomik krizle birlikte işsizlik tüm dünyada yükselişe geçmiş, bu süreçte ülkelerin istihdamın sürdürülmesi, yeni iş alanları oluşturulması ve işgücü piyasalarının esnek bir yapıya kavuşturulması yönünde gayretleri dikkat çekmiştir.
Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'de işsizlik oranı ekonominin barometresi olarak sayılır ve tarihi boyunca yüzde 5'ler civarında seyretmiştir. Ancak yaşanan
ekonomik kriz bu oranı yüzde 10'nun üzerine sıçratmış, bugünlerde ancak yüzde 8.3'lere indirilebilmiştir. Bu yılbaşı itibariyle işsizlik oranı OECD ülkeleri ortalaması olarak yüzde 8.2 gibi bir değer gösterse de, Euro Bölgesi'ndeki İspanya'da yüzde 21.8, Yunanistan'da yüzde 17.9, İrlanda'da yüzde 14.6 vs. gibi iyileştirilmesi zaman alacak yüksek değerlere ulaşmıştır.
ILO (International Labour Organization), Uluslararası Çalışma Teşkilatı'nın 2012 başında yayımladığı "Küresel İstihdam Eğilimleri" başlıklı raporunda, küresel kriz nedeniyle küresel işsizliğin bu yıl 200 milyon kişiye ulaştığı bildirilmektedir. Bir başka ifadeyle 2012 yılı itibariyle küresel işgücü piyasasında yer alan 3.3 milyar çalışandan 200 milyonu işsiz dolaşacaktır.
Her yıl işgücü piyasasına yeni katılan 40 milyon kişi ile var olan 200 milyon işsizin iş sahibi olabilmeleri için önümüzdeki 10 yılda işgücü piyasasında 600 milyon yeni iş
imkanına ihtiyaç duyulmaktadır. ILO'nun "2012 Küresel İstihdam Eğilimleri" raporunun dikkat çekici önemli bir başka yanı da genç işsizlerin (15 - 24 yaş arası) durumu. Günde 2 dolardan az kazanç ile geçinen ve çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 910 milyon çalışan ile, sayıları 75 milyonu geçen genç işsizlerin durumu ayrıcalıklı önem taşımaktadır.

Ülkemizdeki işsizlik oranı; 2011 yılı Ocak ayında ulaştığı yüzde 11.9 ile en yüksek değerinden Mayıs 2012'de yüzde 8.2'e kadar gerilemiştir. Küresel ekonomik krizin gittikçe derinleştiği AB ülkelerinin durumu dikkate alındığında başarılı görülen bu oran, yine de geniş vatandaş kitlelerince endişe kaynağı olmaktan kurtulamıyor. Yapılan bir ankette "Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun nedir?" sorusuna Türkiye'de işsizlik yüzde 52 oranıyla ikinci sırada, AB'de ise yüzde 46 oranıyla birinci sırada yer alıyor. Anlaşılan işsizlik dünyadaki tüm ülkelerin sorunu ve endişe kaynağı.

Türkiye'de işsizlikle ilgili sıkça dile getirilen bir konuda mesleksizlik. Bu tanımlamayı biraz kolaycılık olarak nitelendiriyorum, diğer sorunları gözardı etmesinden de endişe duyuyorum.
Üniversite yerleştirme sonuçlarının açıklandığı tavan ve taban puanlarıyla ilgili kontenjanların doldurulmaya çalışıldığı bu günlerde önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Gıda mühendisliği; fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinin, gıdaların işlenmesi, taşınması ve saklanması, yeni gıdaların üretilmesi ve geliştirilmesinde uygulama alanı bulduğu bir mühendislik dalı olarak tanımlanabilir. Gıda mühendisi ise gıda maddelerinin üretiminden tüketimine kadar ki tüm süreçlerde sağlığa uygun, güvenilir ve kaliteli gıda üretilmesi, gıda üretim teknolojilerinin geliştirilmesi, gıda maddelerinin ambalajlanması ve depolanması, üretilen gıdaların kalite kontrollerinin yapılması, gıda alanında araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yürütülmesi konusunda görev ve sorumluluk alan kişidir.

Ülkemizde gıda mühendisliği eğitimi oldukça yenidir. 1977 yılında İzmir Gıda Teknoloji Yüksek Okulu'nun Gıda Fakültesi'ne dönüştürülmesiyle ilk adım atılmış, 1980 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nde opsiyon olarak gıda mühendisliği öğrenimine başlanmıştır. 2012 ÖSYS Yüksek Öğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu'na göre Gıda Mühendisliği Bölümü olan üniversitelerin sayısı 43'tür. Buradaki toplam kontenjan 3 bin 207 olup bunun 709'u ikinci öğretim (gece) şeklindedir. Yabancı dilin günümüzdeki öneminin açıkça bilinmesine rağmen kontenjanın sadece 268'i İngilizce öğretim yapmaktadır.

Yine aynı kılavuzda yer alan lisans öncesi, iki yıllık Gıda Teknolojisi Bölümü kontenjanları 4 bin 864 olup bunun da bin 190'ı ikinci öğretim şeklindedir.
Özetle, gıda sanayinde çalışabilecek eğitilmiş kalifiye iş gücü arzı toplamı yıllık 8 bin kişi civarındadır. Talebe gelince bunu farklı bir disiplin, geçmişi Gıda Mühendisliği'ne göre oldukça eskilere giden Makine Mühendisliği ile açıklamaya çalışacağım. Zira TMMOB Makine Mühendisleri Odası'nın "Makine İmalat Sanayi Sektör Araştırması" bu konuda ilginç tespitler ortaya koyuyor.
Türkiye Sanayi Strateji Belgesi (2011-2014) içinde makine imalat sektörü stratejik sektör olarak yerini almış. 2023 yılı için belirlenen 500 milyar dolarlık ülke ihracat hedefinin 100 milyar dolarlık kısmını gerçekleştirecek kadar iddialı bir sektör.

2010 yılı itibariyle 300 bin kişiye yaklaşan sektör toplam istihdamı içinde makine mühendisi sayısı 3.306 (% 1.6) kişi. 2012 yılında bunun ne kadar arttığını söylemek
mümkün olabilir ki? İşletmelerde 10 yıldan fazla tecrübeli Makine Mühendisi sayısı sadece yüzde 18. Benzer bir çalışmanın Gıda Mühendisleri Odası tarafından
yapılmasını çok isterdim. Böylelikle arz talep dengesinin nasıl çalıştığını daha sağlıklı değerlendirebilirdik. Buna rağmen, ülkemiz neredeyse tüm sanayi sektörlerinde
olduğu gibi gıda sektöründe de mühendisi dışlıyor demek pek de yanlış olmayacaktır. Mezunların çoğu birikimini doğru ve yerinde kullanamıyor.

Türkiye uluslararası rekabette söz sahibi olmak istiyor ise mevcut sanayi yapısını değiştirecek teknoloji seviyesine erişmeye mecburdur. Sanayi toplumu olma evresinin neresinde olduğumuzu pek kestiremiyorum ama teknoloji üretmemiz gerektiğini biliyorum.
Ülkemiz sanayinin yeni farkına vardığı teknoloji üretmek ve Ar-Ge konularında hızlıca yol almak gerekliliği belki mühendis istihdamı için bir çıkış yolu olabilecektir. Ar-Ge çalışmalarında mühendis istihdamına şans tanınarak hem bilgi yoksunluğumuzu ortadan kaldırabilir hem de istihdamdaki talep dengelerinin oluşmasına katkıda bulunabilir.

Her yıl binlerce gıda mühendisi mezun edip mutsuzlar için iş aramaktansa, mevcut iş imkanları dikkate alınarak kontenjanları gözden geçirmek bir çözüm olabilir mi? Yoksa sanayinin mühendis istihdamına ilgi göstermesi mi daha akılcı olur? Unutmayalım ki mühendissiz sanayi mucizesi hayal olacaktır.