Gıda ve ürün güvenliğindeki kaosu nasıl önleriz?

Abdulmenaf YAKUT - Ürün İzleme ve Takip Sistemleri Uzmanı Tüketiciler Derneği (TÜDER)

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Sanayileşme devrimi ve kentleşmeyle birlikte refah düzeyi yükselen toplumların gündemine giren sorunların başında, gıda vs. tüketim mallarının standartlarının çağın yükselen sınıfı haline gelen ‘tüketiciler’ nezdinde garanti edilmesi meselesi gelmeye başladığını görüyoruz. Öyle ki ülke nüfuslarının ekseriyetle kentlerde yaşadığı ve geri kalan nüfusun bile, bilgi çağının sunduğu iletişim imkânları sayesinde, özellikle beslenme ve tüketim alışkanlıkları itibariyle kentlerde yaşayanlarla benzeştiği toplumların günümüzdeki en önemli sorununu, gıda ve diğer tüketim mallarının evrensel standartlara uygun ve sağlık açısından güvenli olup olmadığı hususu teşkil etmektedir.

Özellikle insanların, Maslow’un ünlü ‘ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramı’nda açıklandığı şekilde; karınlarını doyurup, ev-araba gibi birtakım temel ihtiyaçlarını giderdikten sonra; daha önce pek de üzerinde durmadıkları bir konuyu, yani, alıp tükettikleri şeylerin güvenli olup olmadığı meselesini de dert eder hale gelmeye başladıklarını görüyoruz. Çünkü seri üretim yapan tesislerde tam otomatik makinelerle ‘el değmeden’ üretilmiş olsa ve cicili bicili ambalajlar içerisinde kendilerine sunulsalar bile, piyasadaki her ürüne güvenilemeyeceği gerçeği, sık sık patlak veren sahte, kaçak ve bozuk ürün skandallarıyla iyice ortaya çıktıkça; halka sunulan gıda ürünleriyle diğer mal ve malzemelerin güvenliği meselesinin kamu otoritesince, toplum adına etraflıca ele alınması ve bu konuya ilişkin gerekli yasal ve idari tedbirlerin etkili bir biçimde devreye sokulması gereği doğmuştur.

Devletin, piyasaya giren çeşitli malların güvenliğine ve standartlarının korunmasına yönelik tedbirler alması zorunluluğunun gerekçesi, yalnızca tüketici kaynaklı nedenlerden ibaret değildir elbette. Daha çok özel hukuk alanını ilgilendiren marka ve fikri hakların korunması ile ‘vergi güvenliği’ vb. mali amaçlarla da bu tür düzenlemelerin gerçekleştirilmek istendiği görülmektedir. Dolayısıyla çevre, kentleşme, trafik ve tüketici hakları gibi ülkede acil olarak masaya yatırılıp etraflıca ele alınarak köklü ve sistemik bir çözüme kavuşturulması gereken çok önemli güncel bir mesele olan bu ‘gıda ve ürün güvenliği’ sorununun, çözüm için kapımıza dayanmış olduğunu söylememiz gerekiyor. 

Nitekim, Avrupa Birliği üyelik müzakereleri kapsamında açılan ‘Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı’ başlıklı 12. fasıl, gıda güvenliğiyle alakalıdır. Bu durum, er ya da geç, üyesi olmak için koşturduğumuz gelişmiş uygar dünyada yapıldığı şekilde, bizde de; toplumda artan tüketici bilinciyle birlikte daha da yakıcı hale gelen bu çok önemli temel sorunun, kimi kamu kurumlarınca sektör ve ürün grupları itibariyle ayrı ayrı uygulanan ya da uygulanacağı deklare edilen sathi ve palyatif çözümler yerine, olayın, meseleyi yukarıda belirttiğimiz şekilde köklü bir biçimde hal yoluna sokacak bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmasının şart olduğunu göstermektedir.

Bu arada hemen, bu konudaki çözümün mümkün ve kolay olduğunu, ancak, bugünden yarına tamamıyla hallolabilecek kadar da basit ve tekdüze olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Piyasada dolaşan her türlü gıda ve içeceklerden elbise ve sair tekstil ürünlerine, ev eşyasından imalat sanayinde kullanılan muhtelif ara mallara kadar yerli ve ithal yüz binlerce çeşit mal ve malzemenin, kurulacak bir ‘ürün güvenlik ve takip sistemi’ kapsamında izlenip tüketicilerden marka sahibi firmalara ve devlete kadar, sisteme taraf olan tüm kesimlerin hak ve menfaatlerini koruyacak bir uygulamanın bugünden yarına kurulmasının mümkün olduğunu iddia etmiyoruz. Önemli olan, devletin bu olaya bir ulusal program çerçevesinde bakıp konuya ciddi bir biçimde el atmasıdır. Bunun için de; 

1- Öncelikle, yekdiğerinin öncülü ve ardılı olacak eylem ve adımlardan müteşekkil, bu işin bir nevi yol haritası mesabesinde olacak ve ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla özel sektör kurumları ve kamuoyundaki farklı görüş ve çıkar gruplarını temsil eden sivil toplum örgütlerinin katılımıyla hazırlanacak kapsamlı, titiz ve uygulanabilir bir Gıda ve Ürün Güvenliği Eylem Planı'nın hazırlanması;

2- Bu arada, merkez ve taşra teşkilatıyla sair altyapıları göz önünde bulundurularak, katılımcı kamu kurumlarından birisinin, hayata geçirilecek olan bu sistemin genel yürütücüsü olarak belirlenmesi ve bu kurumun, aynı zamanda, oluşturulacak olan söz konusu Eylem Planı'nın genel koordinatörü olarak da tayin edilmesi;

3- Ardından, bu kuruluşun başkanlığında, katılımcı tüm kurum ve örgütlerin ortak çalışmalarıyla gerçekleştirilecek geniş bir mevzuat taraması yoluyla, bu alandaki yasal boşluk ve tutarsızlıkların tespit edilerek giderilmesi;

4- Halihazırda sigara ve alkollü içki ürünleriyle kitap ve CD gibi kültür-sanat eserleriyle daha başka birkaç ürün grubuna 8-9 yıldır uygulanmakta olanlara benzer bir izleme ve takip sisteminin, saydığımız bu mallar dahil, Ülkede dolaşan yerli yabancı tüm ürünlere yönelik olarak devreye sokulması için gerekli yasal mevzuat düzenlemelerinin yapılması; böylece, yerli ya da ithal olduğuna bakılmaksızın, sisteme dahil edilecek ürünlerin, bunlara uygulanmak suretiyle piyasada izlenip takip edilmelerine imkan tanıyacak, kopyalanamaz özellikte ve tek kullanımlık ‘güvenlikli etiketler’ taşımadan piyasaya sokulmasının önlenmesi;

5- Bu arada, sistem kapsamında izleme ve takibe alınması mümkün/uygun olan ürünlerin genel bir listesinin çıkarılarak bunların, değişik kriter ve önceliklere göre ‘kısa, orta ve uzun vadede izlemeye alınacaklar’ diye gruplandırılması ve bu şekilde gruplandırılan ürünlerden her birinin ne için, dikey olarak hangi derinlikte (yani ürünün hangi özellikleri itibariyle; sadece birim bazında mı yoksa her birini miktar, cins, hacim gibi detaylı bilgileri itibariyle mi) ve yatay olarak nereye kadar (yani üretimden veya ithalattan başlayarak nihai tüketiciye kadarki noktalardan hangisi ya da hangilerini) izlenmek istendiği konusunda karar verilerek, ürünün yatay ya da dikey açıdan karar verilen noktalarda sağlıklı biçimde takibini sağlayacak en uygun ve güvenli yöntemin belirlenmesi;

6- Takip edilecek ürünler bu şekilde belirlendikten sonra, bunlarla ilgili sistemin devreye sokulmasına ilişkin takvimin belirlenip topluma ve ilgili kamuoyuna medya vb. kanalarla ilan edilmesi; sonra da gerekli yasal ve idari tedbirlerle, diğer aktörleri ilgilendiren sair altyapısal/endüstriyel hazırlıkların derhal başlatılarak hızlı bir biçimde sonuçlandırılması;

7- Sistemin etkili ve caydırıcı bir biçimde yürütülebilmesi bakımından, bu etiketleri taşımayan ürünlerin kaçak ve el konulup tasfiye edilmesi gereken ürünler statüsüne sokulması;

8- Bunun için de başta kolluk kuvvetleri olmak üzere, Maliye, Gıda-Tarım, Sanayi ve Gümrük-Ticaret bakanlıklarının ilgili saha denetim elemanlarıyla belediye zabıtalarına, piyasada denetim yapıp, etiketsiz olan ya da standartlara uygun etiket taşımayan ürünleri yakalayıp ilgili yargı mercilerine intikal ettirme konusunda görev ve yetki verilmesi;

9- Standartları yasayla belirlenecek olan söz konusu güvenlikli etiketleri belli dönemler için üretip dağıtmak üzere, genel yürütücü kuruluşun yapacağı ihaleyle, 4-5 firmanın, yine bu kurumun gözetim ve denetimi altında faaliyet göstermek üzere, yetkili firma olarak belirlenmesi; sisteme tabi ürünleri üretecek ya da ithal edecek kişi ve firmaların, ürünlerine yapıştıracakları güvenlikli etiketleri bu firmaların birinden temin etme zorunluluğunun getirilmesi;

10- Bu şekilde yetkilendirilen firmaların, güvenlikli etiket almak üzere başvuran üretici/ithalatçı firmalardan, bunları alabileceklerine dair, genel yürütücü kuruluşun kendilerine vermiş olacağı Güvenlikli Etiket Alma İzin Belgesi vb. bir evrakı aramalarının şart koşulması;

11- Genel yürütücü kuruluşun da, üretici ve ithalatçıların izlemeye tabi ürünlere ilişkin olarak; üretip veya ithal edip piyasaya sürebileceklerine dair Sağlık, Sanayi ve Gıda-Tarım bakanlıkları ile Şeker Kurumu, TAPDK… gibi kuruluşların vermiş oldukları sertifika, lisans vb. izin belgelerinin ibrazı üzerine bu üretici ve ithalatçılara güvenlikli etiket alma yetki belgesini vermesi;

12- Üretim, ithalat ve dağıtım izni veren saydığımız bu bu kurumların, firmaların ürettikleri ya da ithal ettikleri ürünleri bilimsel yöntemlerle etkili bir biçimde analiz ve kontrol ettikten sonra söz konusu lisansları, her bir ürün bazında ayrı ayrı vermesi;

13- Yetkili firmaların, Genel Yürütücü Kuruluşun verdiği Güvelikli Etiket Alım Belgesini ibraz eden üretici ve ithalatçılara teslim ettikleri etiketlere ve bunları alan firmalara ilişkin ilgili idarelerin öngördüğü bilgilerin aktarılıp işlendiği ve paydaş kurumların bağlanarak raporlar alabilecekleri ortak bir veri tabanının kurulması;

14- Sıkı saha denetimleriyle, söz konusu etiket rejimine uygun olmayan ürünlere el konulup, -satıcı, toptancı vs. olduklarına bakılmaksızın- kimde yakalandıysa haklarında gerekli yasal işlemler yapılması, böylece, etiketsiz ya da uygun etiket taşımayan ürünler bulundurup satma işinin piyasanın her aşamasında önlenmesi;
gerektiğini düşünüyoruz.

Böyle bir sistemin kurulması durumunda, kullanım sırasında tüketicilerin şikayetine bir şekilde maruz kalan herhangi bir ürüne ilişkin olarak; o ürün orijinal güvenlikli etiketler taşısa bile, üreticisinin ya da ithalatçısının, hatta söz konusu ürünlerin piyasada dolaşmasına izin verilmesi sürecinde herhangi bir usulsüzlük yapmış kamu personelinin kim olduğu dahil, etiketteki bilgilerin tespiti rutin saha denetimleri yoluyla; uzun ve derin laboratuvar analizlerine, bilirkişi raporlarına ve bitmek tükenmek bilmeyen yargısal uyuşmazlıklara gerek kalmaksızın, etiketleri saha denetimleri sırasında anlık olarak okuyabilecek portatif cihazlar sayesinde mümkün olabilecek ve böylece, bu konuda kusuru, ihmali ya da kastı bulunanlara gerekli yasal müeyyideler şimdikinden çok daha etkili ve süratli bir biçimde tatbik edilebilecektir.

Netice itibariyle; piyasadaki her bir ürün ambalajının mevzuatla belirlenecek uygun yerlerine yapıştırılacak, saydığımız evsaftaki tek bir güvenlikli etiket yardımıyla pek çok kişi, kurum ve kesimin beklentileri karşılanarak hak ve çıkarları korunmuş olabilecek; yani, bir yandan alıcı/tüketici kitlesine; aldıkları ürünün, ilgili otoritelerce kontrolü yapılmış, sağlıklı, standartlara uygun ve vergisi ödenmiş bir ürün olduğu yönünde güçlü ve güvenilir bir mesaj verilmiş olacak; diğer yandan da, örneğin ürün/marka sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması gibi daha pek çok fayda elde edilebilecektir.