Global ekonomik mimari

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Arda TUNCA / Delta Petrol Mali İşler Grup Müdürü

Global finansal krizin anlık ve gelecek ile ilgili olası etkileri Ekim 2008'de tartışılırken, krizden çıkışın V, W, U şeklindeki harflerden hangisine benzeyeceği konuşuluyordu. Krizden çıkış bu harflerden hiçbirine tam olarak benzemedi ama en çok W harfine benzeyen bir sürecin ortaya çıkmakta olduğu söylenebilir.

Konut piyasasında başlayan kriz, hükümet müdahaleleriyle yatıştırılmaya çalışıldı. Banka gibi çalışan ama bankaların regüle edildiği şekilde regüle edilmeyen ve denetlenmeyen banka dışı finansal kurumlar (gölge bankacılık sektörü) global finansal sistemin hastalıklı olan yönünü temsil ediyordu. Nitekim Lehman'ın batışına kadar krizin oluşumu sadece izlendi. Lehman sonrası, Keynes'in geri dönüşüyle hükümetler para musluklarını açarak daralan piyasalara güven getirmeye çalıştılar. Dünyanın önemli merkez bankaları piyasalara ortaklaşa müdahale ederek likitide pompaladılar.

Kamu müdahalelerinin özel kesimin sermaye açığını kamu açığına dönüştüreceği ortaydı. Riskin özel kesimden kamu kesimine transfer olduğu da biliniyordu. Pekiyi, ne oldu da sıkıntının yerinin değişmesi Ekim 2008'in etkilerini ikinci bir dibe doğru sürükledi?

2011'in yaz aylarında, ABD'nin ekonomik görünümü önce olumsuza çevrildi, ardından not indirimi geldi. Doların kısa vadeli faizi sıfıra yakın olmasına rağmen temel ekonomik göstergeler normale dönemedi. Bunun üzerine FED, hazine bonoları alımıyla uzun vadeli faizleri de indirmek için harekete geçti.

Avrupa, krizin rakamsal yansımalarını banka bilançoları ve kamu açıklarının milli gelire oranında görmeye başladı ve Yunanistan'ın borç yükümlülüğünü yerine getiremeyeceği ve bu riskin Yunan devlet tahvili ve bonosu taşıyan Alman, Fransız ve İtalyan bankalarını zora sokacağı korkusu sardı piyasaları.

ABD ve Avrupa'daki sorunlar aslen Avrupa'nın olumsuzlaşan ekonomik gelişmelere cevap verecek yönetsel iradeyi ortaya koyamamasında yoğunlaştı. The Economist dergisinin ekim ayındaki bir sayısında kapağına taşıdığı konu da buydu. Küresel piyasalardaki olumsuzluklar karşısında politikacıların çözüm getirememesi durumunun devam etmesi halinde, gelişmelerden korkun diyordu dergi.

Bütün bu gelişmelerden çıkarılacak felsefi sorular/tartışmalar var:

1) Piyasalardaki hareketlenmeler spekülatörleri iştahlandırıyor ve spekülasyon şevkiyle hareket eden aktörleri ön plana çıkartıyor. Spekülasyon, engellenmesi gereken bir ekonomik davranış biçimi mi olmalı? Evet ise nasıl?

2) Hiçbir ekonomik model para ve maliye politikalarının uyumsuzluğunu desteklemez. 17 üyeli Euro Bölgesi'nin tek bir merkez bankası ama 27 farklı hükümete sahip olması, para-maliye politikalarının AB içinde uyumunu nasıl mümkün kılar? Üstelik her bir euro ülkesinin merkez bankasının bile Avrupa Merkez Bankası ile tam uyumlu olduğu söylenemezken.

3) Kürselleşmeyle, piyasaların çok güçlendiği bir süreç yaşanıyor. AB ile ilgili para-maliye politikaları uyumunun öneminden söz ederken dünya ekonomisi genelinde bırakınız para-maliye politikaları uyumunu, sadece para politikası açısından bile merkez bankalarının birbirleriyle uyumlu hareket etmesi kalıcı olarak nasıl sağlanacak? Böyle bir ortak harekete ihtiyaç var mı?

4) Merkez bankacılığının işlevleri, bağımsızlığı ve piyasalara yerinde ve zamanında müdahaleleri üzerine yazılan makalelerle geniş bir neşriyat oluştu. Pekiyi, piyasalar derinleşirken, merkez bankalarının müdahaleleri piyasaları etkileme gücünü kaybedecekse, merkez bankalarının bağımsızlığının ne anlamı kalacak?

5) Küreselleşmeyle güçlenen piyasaların ulusal kurumlarla yönetilmesi imkansızlaşırken, uluslararası kuruluşların (Dünya Bankası, IMF, IDB, EBRD, vs.) organizasyon şekilleri ve misyonları global ekonomik sorunlara çözüm bulamazken, yeni küresel ekonomik düzen nasıl bir uluslararası organizasyon şekli ve yeni misyonlar üstlenmiş uluslararası organizasyonlarla ele alınmalı?

Keynes, 1. Dünya Savaşı sonrasında kendimizi ellerinde bulduğumuz uluslararası fakat bireyselci olan kapitalizmin bir başarı hikâyesi olmadığını ve bu sistemi sevmediğimizi ama onun yerine ne koyacağımızı düşündüğümüzde aklımızın iyice karıştığını ifade etmişti 1933'te. Şimdi ise aklımız her zamankinden daha karışık ve 1933'tekinden çok daha kompleks olan global finansal mimarinin yerine neyin inşa edileceği sorusuna cevap bulmak çok daha zor. Üstelik 1802'de 1 milyar olan dünya nüfusu 1927'ye kadar geçen 125 yılda 2 milyara ve 1927'den 2011'e kadar geçen 84 yıllık sürede 7 milyara fırlamışken, ozon tabakasındaki delik büyürken, küresel ısınmayla pekçok canlı türü tehdit altındayken, 21. yüzyılın sonunda dünya nüfusunun 14 milyar olması bekleniyorken, gezegenimizi ve medeniyetleri tehdit eden onca olumsuzluğun ardında kapitalizmin önemli bir rolü varken, yeni bir ekonomik düzen kurup küresel ekonomik sorunlara çözüm bulmak bugün çok daha zor. Ya mevcut kapitalizm başka bir şekilde ele alınacak ya da hiç bilmediğimiz bir alternatif yaratılacak. Uluslararası irade artık çok daha önemli.