Global kriz ve düşündürdükleri
Candan KARLITEKİN / THY Yönetim Kurulu Başkanı
Fiilen başladığı tescil edilmeden bir-bir buçuk seneden ziyade ekonomik durgunluk veya kriz söylemi seslendirilmekteydi. ABD, dünya ödemeler sisteminin merkezinde hem milli parası hem de finansal kurum ve kuruluşlarıyla yer alırken, aynı zamanda kendi para ve maliye politikalarını yürütüyor, verdiği global sistemik hizmetler dolayısıyla diğer tüm ülkelerden farklı konumda bulunuyor. Dünya, küresel ticaretin ekonomileri destekleyen bir motor gibi çalışmasını ve sermayenin en yüksek getiriyi kovalayarak serbestçe dolaşmasını isterken, bunun gerçekleşmesinde ABD tüm ülkelerin rızasıyla edindiği merkezi konumu sayesinde
1. Hükümet bütçe açığı verebiliyor, bu açığı Amerikan Hazine bonoları ihraç ederek tüm dünyanın tasarruflarıyla kolaylıkla finanse ediyor,
2. Ödemeler bilançosunda açık verebiliyor, bu açığı yine varlıklarını doğrudan satarak ve/veya menkul kıymet ihraç ve satışlarıyla elde ettiği paralarla kapatabiliyor,
3. Devasa finansal kuruluşlarının sofistike tekniklerle yarattığı kredi genişlemesiyle hem ABD'de hem de dünya'nın diğer ülkelerinde büyümeyi sağlayabiliyor.
İngiltere dahil başkaca hiçbir ülke bu denli birbiri içine geçmiş iki işlevli kimliği eşzamanlı haiz olma imkanına veya sorumluluğuna sahip değil.
Bu konum ABD'ye ciddi bir imkan bahşederken ABD iç politikası gereği bu konumun istismara açık olması tüm dünyayı ekonomik kriz ve arkasından süresi belirsiz bir durgunluğa mahkum etme kapasitesine sahip. ABD Yönetimi, kendi vatandaşlarının hayat standartlarını yükseltmek amacıyla tüm dünyanın tasarruflarını ABD'deki cari tüketim ve yatırıma çevirmekte ve global stratejik hedefleri doğrultusunda askeri harcamalarını bazen sorumsuzca genişletmektedir. ABD'nin bu iki döngülü yürüyüşünü ayarlayamadığı, ABD'ye emanet edilen dünya tasarruf fazlasının desteklediği seviyenin üzerinde bir açılıma yöneldiği zamanlarda dünya krize ve takiben ekonomik durgunluğa giriyor.
Kredi genişlemesi nereye kadar....
Reel ekonominin ihtiyaç duyduğu kredi hacmi üzerindeki kredi genişlemesinin tüm dünyada sebep olduğu emtia ve menkul kıymet fiyatlarındaki şişkinliğin yol açtığı dengesizlikler dünyanın bu günlere gelmesinde başat rol oynadı. Finansal kuruluşlar, özellikle de ABD merkezli yatırım bankaları reel varlıklardan menkulkıymetleştirme yoluyla birkaç post çıkardıkça ortalık kaydi likidite ve kredi deryasına gark oldu. Bol kaydi para, bol sahiplenme ve satın alma gücü, ekonomileri şişirdikçe şişirdi ve yüksel reel büyüme yeni kredi genişlemeleri için gerekçe oluşturdu. Öyle ki, varlık fiyatlarının balon oluşturduğu kanaati yaygınlaşmaya başladığı günlerde kriz söylemi dillendirilir oldu.
Bu arada temel emtia fiyatları da artan sabit sermaye yatırımları nedeniyle artmaya başlamış, bu eğilimin future piyasalarda ileri sözleşmeler yapma yönünde öncelikle reel sektörü, daha sonra da finansal sermayeyi yöneten fon yöneticilerini cezbetmişti. Bu cazibe ivme kazanıp, temel emtia fiyatları mantık dışı seviyelere geldiğinde henüz küresel enflasyona tam anlamıyla intikal etmeden tüm dengeleri yerle bir etti. Hem varlık balonu, hem temel mallarda mantık dışı yükseliş, bunlara eşlik eden faizlerin aşağı çekilmesi kötü haberlerin göstergesi oluyordu.
Ortada bir sorun vardı, bundan bir yıl önce New York'lu kovboyları düelloya çıkaracak süreç germeye başlamış ancak tetiği ilk kimin çekeceği beklenir olmuştu. Nihayet 15 Eylül'de Lehman Brothers'ın batmasıyla ilk tetik çekildi. Diğerleri gibi kurtarılmayan Lehman biraderlerde menkulleri karşılıksız kalanlar, parası iç edilenler kimlerdi acaba? Mesela, AIG batırılmadı ama Lehman'ın çatır çatır devrilmesine ses çıkarılmadı. İlginç!
Kantarın topuzu kaçmaya görsün...
Petrolün 147 dolara çıktığı bir dünyada nispi fiyatları şirazesinden çıkartarak küresel ölçekte müthiş bir gelir dengesizliği yaratıldı. Hayatını idame ettirmenin mücadelesini veren milyarların cebinden çok kısa bir sürede ciddi paralar sızdırılıp Batılı mali sisteme, temel maddeleri ihrac eden ülkelere, en ziyade de bu mal ve para trafiğini yöneten kartellere mebzul miktarda gelir aktartıldı. Servet biriktirme ihtirası, kim bilir kaçıncı kere bu saplantıyı genetiğinde taşıyanların gözlerini kör etti. Milyarlarca insanın fakirleştirilmesi ve tüketimlerini kısmaları, geliri avucuna alanların finansal kapitale dönüşen fonları yeniden bir saatli bomba misali yatırıma sevk etmeleri ile varılan durumun kendi ayağına kurşun sıkmaktan başka bir ahmaklık olmadığını kaçıncı kez idrak edeceklerdi ihtiraslı tipler.
750 milyar dolarlık kurtarma planını bir çırpıda çıkaranlar, suret-i haktan gerekçeleri sıralayarak öncelikle karşılığında neyin kaldığı belirsiz kokuşmuş menkul kıymetleri finansal kesimden satın almayı istediler. Atlantik'in ötesindeki emmioğlu ise vereceği can suyunu direksiyonun simidine sıkı sıkıya sarılma şartına bağlayınca takke düştü. Vaziyeti kurtarmayı planlayan Amerikan Hazine Bakanlığı kokuşmuş menkulleri satın alma fikrinden vazgeçip harcama yetkisi aldığı fonların bir kısmı ile dar gelirliye nefes aldırmaya yöneldi ki onlar tüketmekten ellerini eteklerini çekmesinlerdi.
Emanete hıyanet, itibarsız mutemet ...
Dünyanın iş, aş ve ekmek üreten çarklarının yağlanması finansmana, finansmanın ana maddesi itimada dayanır. ABD ve Batı tüm dünyayı aldatarak işte bu güveni yerle bir etti. Şimdi sistemi ayağa kaldırmak için mevcut alt yapıya yeniden işlerlik kazandırabilmenin imkan harici olduğunu gördü. Mutemet artık itimada layık değildi.
Bu nedenledir ki G-20 toplantısı sonrası gelişecek süreç yeni bir dünya finansal mimarisi oluşturmayı beceremezse, itibarsız mutemet ikame edilemeyeceğinden dehşet dengesi içinde zoraki bir işbirliğine ve işlerliğe mahkum olacağız. Aslında itimat sorunu bugüne değin hep derinlerde hissediliyordu. Bugün karşımızda olan vakıayı farklı kılan boyut ise finansal sistemin gelişmiş tekniklerle ürettiği ürünlerin sistemin risklerini dağıtmak suretiyle güvenliğini tahkim ettiği iddiasının temelsiz çıkması olmuştur. Finans mühendisliği ürünleri riskleri dağıtmadı ve azaltmadı, zamanla gerçekleşecek küçük küçük düzeltmelerin önünü tıkayarak zararlı tortuları biriktirici bir işlev gördü.
Bu geciktirme, fay hatlarındaki gerilmenin ufak depremlerle sönümlenmekten ziyade mütemadiyen artarak müthiş bir enerji birikmesi sonucu ani kırılma yapması ve üzerindeki her şeyi yerle bir etmesi metaforu ile izah edilebilecek bir şey.
Kediye ciğer emanet etmek, esasen kediye zulümdür...
ABD'nin iki vecheli rolünü oynarken sistemde açtığı hasarlardan dahi bağımsız olarak genel bir ifade ile denilebilir ki, kapitalizmde finansal piyasalar, doğaları gereği istikrasızlığı bünyelerinde barındırırlar ya da istikrarsızlığın bizzatihi kaynağıdırlar. Bilgi asimetrisi olduğundan emtia ve emek piyasaları gibi finansal piyasaların da etkin işlediğini iddia etmek mümkün değildir. Bir diğer ifade ile tarafların, alışverişlerini ilgilendiren tüm boyutlar hakkında tam anlamıyla bilgi sahibi olduğu varsayımı tutmadığından, mübadelede oluşan fiyatlar en uygun (optimal) kaynak kullanımı sonucuna yol açmaz. Özellikle de finansal piyasalarda rol alan aktörler sahip olmaları gereken bilgi kümesine bihakkın sahip değillerdir. Zaten tam da bu nedenledir ki finansal aracılık işleri yapanlar diğer rakiplerine göre daha fazla getiri sağlayabileceği iddiasıyla müşterilerini ikna etmeye çalışırlar. Herkes her şeyi bilse, kim kimi ütebilir ki.
Dolayısıyla, serbest piyasanın rekabete cevaz verdiğini, oluşan cari fiyatların da ideal kaynak tahsisine yol açan bir öz oluşturduğunu iddia etmek mümkün değildir. Öte yandan cisim boyutu kazanmış (fiziki) sermayenin menkul kıymetler içerisine dercedilmiş haldeki fiyatı ile pazar yerinde doğrudan mübadeleye tabi olduğundaki fiyatı arasındaki ilişkisi zaman zaman irtibatını kaybeder. Bu irtibatsızlık patlamaya mahkum kabarcıklar üretir. İşte bu köpük üretimi istikrarsızlığın kökenidir. Kapitalizmin köpüksüz versiyonu henüz geliştirilmediğine göre, gerçekçi olmayan beklentiler yerine gerçeği esas alıp ne yapabileceğimizi düşünmemiz gerekir.
Özetle, mali aracılık hizmeti veren kesim, her zaman için varlık fiyatlarının tedricen arttığı ve beklentilerin müspet olmaya devam ettiği dönemlerde kredi genişlemesi yapmaya iştahlıdır. Cari fiyatlar ile varlık fiyatları arasındaki muvazene tuttuğu zamanlar bir sorun olmaz. Ancak akıl filtresinin dumura uğradığı coşku dönemleri varlık fiyatlarının aşırı şişirilmesine yol açıp krizi adım adım inşa eder. Hele bir de temel malların fiyatlarındaki anormal artışın gelir dengesizliği yaratması varsa.
Her zaman zar düşeş gelmez...
Ekonomiler her daim coşacak değil ya. Asıl mesele ekonomik durgunluk döneminin yaşanıp yaşanmayacağından ziyade aşırı çalkantıların olduğu veya panik havasının hakimiyetine girmiş bir iklimi bertaraf edebilmektir. Paniğe kapılmadıkça ve dirençli oldukça reel kesime pek bir şey olmaz. Panik veya çöküntü reel kesimi kriz dönemine isabet eden faaliyet ve işlemlerinde açmaza sokarak tehdit eder.
Panik, çöküntü ve çalkantıya sebebiyet vermeden ekonomik faaliyet düzeyinde bazen canlılık, bazen de durgunluk yaşamak mümkün olabilir. Panik, çöküntü ve çalkantı kader olmaktan çıkarılabilir. Hatta, kısa süreli ekonomik durgunluk ekonomideki yapısal bozuklukları düzeltmek için bir fırsat olarak dahi telakki edilebilir. Fırsattan istifade etmek ise, nirengi noktasını itimadın oluşturduğu finansal aracılık sistemini her daim işler vaziyette tutmaya bakar.
Reel ekonominin kurulu kapasite ile yaratabileceği katma değer ve teşebbüs gücünün hayatiyet kazandırabileceği fizibıl projelerin gerektirdiği kadar kredi genişlemesi esastır. Bunun üzerindeki bir genişlemeyi yapan mali piyasalara bu yönden gem vurulması, çöküntüsüz ve çalkantısız bir ortamı sağlayabilecek yegane yöntemdir.
Fırsatçılık değil, fırsattan istifade yeni açılım...
Krizin fırsata çevrilmesi söylemi mikro bazda sonsuz hikayeler üretebilir. Anektodlara ve tek seferlik kazançlara kafa yormaya değmez. Ekonomik durgunluğun yeniden yapılanma ve yapılandırma babında fırsata çevrilmesi ise yerinde bir çabadır. İşletmede tasarruf yapmak, kaynakları etkin kullanmak, teknolojiden istifade etmek gibi hususlar krize zayıf bir likidite ile girmiş firmalara hayat kurtaracak kadar yarar sağlamaz. Bu davranış biçimleri işler iyi ya da kötü giderken her daim tatbik edilmesi gereken yaklaşımlardır. İşlerin iyi gittiği dönemlerde ayak tırnağından saç teline kadar akıl olan iş adamları, her nasılsa kriz dönemlerinde krizden nasıl çıkacaklarına dair istişare yapma gereği duyarlar. Herhangi bir firma kriz ortamına mali açıdan sağlam girdi ise yani öz kaynak yabancı kaynak dengesi çarpık değilse zaten mevzi kaybetmeyerek, hatta öz kaynağı güçlü ise mevzi kazanarak enfes bir tecrübe yaşar. Yoksa, akıl küpü iş adamlarını akıl küpü danışmanlar da kurtaramaz.
Öncelikle ekonomik durgunluğu önleme işini firmaların işlevini ikame etmeden ve sistemin çarklarını işler halde tutarak başarmak Hükümetin birincil hedefidir. Herkesin kabuğuna çekildiği, iktisadi faaliyetlere katılımı asgari seviyeye indirdiği bir anda kabukları kıran bir hükümet, müesseselerini, çalışanlarını, müteşebbislerini, özetle ülkesini göreli olarak bir adım öne çıkararak durgunluğu fırsata dönüştürmüş olur. Çünkü, geçiş dönemlerinde küresel düzlemde kartlar yeniden karılır.
Kısa dönemde li-ki-di-te! Peşi sıra kredi!
Ekonomik aktörlerin davranışlarına sitem etmenin, ayıplamanın hiçbir yararı yoktur. Onların yürüyüşlerini veri alıp işlerin içerisine kendi rızalarıyla sokmak gerekir. Sözgelimi, tasarruf sahipleri paralarını şu veya bu sebebe bazı bankalardan çekip hissedarları arasında devlet ağırlığı olanlara kaydırsalar bunu son derece doğal karşılamalıdır. Mesela, bu durumda yapılacak iş, parasına kendince güvenli bir liman isteyen ve bu güveni kamu bankalarında bulan mudilere risk primi faturası olarak daha düşük faiz vermektir. Bu arada kamu bankasında varsayalım ki, şişebilecek mevduatı dönüp yeniden mevduatın çekildiği bankalara birkaç puan faiz ilavesi ile mevduat olarak yatırırsınız olur biter. Bunda BDDK, Hazine ve Merkez Bankası devrede bu tür işlemlerin muharriki ve kefili olurlar.
Ayrıca, geçen sene sonunda özel bankaların dış kredileri çevirmede zorlanacağı hatta çeviremeyeceği söylemi nasıl yersiz çıktı ise, bu tür vehimleri ciddiye almamak yerine Hazine'yi ve Merkez Bankası'nı devrede tutarak "çarelerin tükendiği noktada tek kefalet mercii ve gerekirse tek ödünç kaynağı" olduğunu vurgulamamız icap eder.
Likidite, ekonomideki işlerlik için behemehal ve her daim sağlanmalıdır. Enflasyon kötüdür, ama çarkların durması çok çok daha kötüdür. Küresel ve yerel mali sistemde itimat inşa edilmeden likidite basmak akıntıya karşı kürek çekmek olsa bile. Para basmak illaki enflasyon doğurur diye bir şey yoktur, 20 santigrad ısıdaki suya tatbik edilecek ilave bir derecenin önemi yoktur, ancak aynı bir derecelik ilave 99 derecedeki suyu buhar eder. Önemli olan ekonominin tabii aktörleri kendi rızalarıyla piyasada arzı endam ettiğinde, yani özel tüketim ve yatırım canlandığında daha evvel verilmiş likiditenin yavaş yavaş emilmesidir.
Finansal aracılık sisteminin "spot-forward takası" dairesinde gördüğü işlev ile kısa dönem likidite ihtiyacının sanki birbirinden kopuk birer vakıaymış gibi ele alınması bir tuzaktır. Bu nedenle geleceğe matuf işlemler bir kayıt ve sınırlama altına alınmalıdır.
Şimdi ne yapmak lazım...
Yurtiçi tasarruf açığı kısa dönemde köklü eğilim değişiklikleri sergilemediğine göre, hükümetin IMF ile anlaşma, işgal altındaki kamu arazilerinin rayiç fiyatlarla işgalcilere satılması, bıyıklı sermayenin yurda celp edilmesi ve uygun finansal enstrümanları uygulamaya koymak suretiyle harici kredi temini dahil ekonomideki aktörlerin psikolojisini ve beklentilerini düzeltici tüm konular netliğe kavuşturulmalıdır. IMF ile anlaşmak yatırım harcamalarının bir miktar kısılması sonucunu getirebilir, bunun yerine anlaşma yapılmayacaksa bu beyan edilmeli kendi kendimizi tabi tutacağımız politika esasları açıklanarak bu konu gündemden düşürülmelidir. IMF ile anlaşmak bir yandan Türkiye'nin genel borçlanma maliyetlerinde boyutu meçhul olsa da lehte bir rol oynayabilir. Ancak, tüm devletlerin iş ve istihdam yaratmak için amentülerini rafa kaldırdığı bir olağanüstü dönemde Türkiye'nin menfaatlerinin ne yönde tahakkuk edeceği bir bütüncül bakış ile belirlenebilir. IMF anlaşması sayesinde elde edilebilecek nispeten düşük faizden kazancımızın diğer muhtemel kayıplara üstün olup olmadığını kestirebilmek mümkün olsa gerekir. Aslolan testiyi kırmadan ve dökmeden sağlam taşımaktır.
Hükümet faaliyet dönemi kârlarının özkaynağa dönüştürülmesinde, şirket birleşmeleri dahil özkaynağı güçlendirici her girişime ciddi vergisel avantajlar sağlayabilir. Bu tarz politikalar özkaynak sağlamlığı yaratarak kriz dönemi volatilitesinin aleyhinde çalışır.
Bir diğer husus olarak, hükümetin önemli bir dengenin tutmasında aktif bir rol üstlenmesi de merkezi bir önemi haizdir. Hanehalkı ve dış tasarrufların plase edildiği (mevduat+hazine bonosu/hisse senetleri) şeklindeki dağılım tercihi ile firmaların (yabancı kaynak/öz kaynak) rasyosu uyum içinde ise sorun olmaz. Yani tasarruf sahipleri ile tasarrufu kullanan müesseselerin söz konusu fonları ödünç mü yoksa ortaklık hukukuna göre mi kullandırmada/kullanmada genel tercihler itibarıyla mutabakat içinde olmaları çok önemlidir. Bu dengenin piyasa güçlerince sağlanma istidadının yitmesi durumunda hükümetin çeşitli düzenlemelerle kriz dönemlerine münhasıran devreye girmesi gerekir.
Türkiye'nin bilanço daralması yoluyla düşük veya eksi büyüme yaşaması şeklinde bir mukadderatı yoktur. Türkiye'nin iç pazarı yeterlidir ve büyük bir imkanı kendi içerisinde barındırır. Her ne kadar küresel ticaret hacmi daralma eğilimi gösterse de, yükselen döviz kurlarının ihracatı teşvik etmesi ve ihracat bünyesindeki ithal bileşenini azaltması cari açık finansmanı sorun olmaktan çıkarıp istihdamın daha da geri gitmesini önleyecektir. İşsizlik sorununu çözmek için ayrıca kamunun işveren olarak soyunmaması ilkesini mahfuz tutarak bir mal ve hizmet alım programı göz ardı edilmemelidir. Tüketim ile kısa vadede dönüş verecek özel ve kamu yatırımlarını IMF ile anlaşma sağlansa dahi ayakta tutmak kesinlikle mümkündür. Ayrıca, mahalli idarelerin yaptırmış olduğu işlerin parasını geciktirme tutumu en acil planda ortadan kaldırmak lazımdır. Mahalli idareler proje aşamasındaki altyapı ve diğer kısa dönemde ekonomiye hareket getirecek yatırımlara başlamak için sonuç itibarıyla hazine kaynaklarından fonlanmalıdır. Bu fonun kaynağı devletten devlete alınacak kredilerle mümkündür ya da (ekonomi aktörlerinin tekrar normal faaliyetlerine başlaması halinde ileride sterilize edilecek) geçici parasal genişleme ile başarılabilir. Yatırım gereği ile yatırımların boyutu mevcut bütçe büyüklüklerinin bir oranı ile sınırlandırılabilir.
Tedbir paketi diye tutturan bir kısım işadamlarının sedası, "bugüne kadar daldım, yüzdüm, çıktım ve yaptığım hatalarla, zamanında almayı ihmal ettiğim tedbirlerle zaten zor durumdaydım, ortalık daralınca da batışım kaçınılmaz oldu, şimdi beni kurtarın!" olarak anlaşılabilir. Geçmişte devlete "ayak bağı olma!" diyenler şimdi "Devlet bizi kurtarsın" diyorsa, söylenecek yegane söz, "Sizi Allah kurtarsın"dır. Bununla birlikte alınacak gerçek tedbir paketleri bugünden yarına uygulanabilir, uygulamanın idari masraflarının uygulamanın sağlayacağı faydayı geçmeyeceği, yalan yanlış beyanlarla istismarı mümkün olmayan ve adam kayırmaya cevaz vermeyen bir tarzda olursa iş görürü.
Tedbir sadedinde yukarıdaki cümleyi tavzih etmede örnek olsun diye zikretmek gerekirse, şirketlerin hem istihdamı idame ettirebilme, hem kredi bulamama veya mevcut kredilerini çevireme sorununu aynı zamanda çözebilecek SGK tahsilat ertelemeleri düşünülebilir. Ertelenen miktarların SGK'ya olacak faiz maliyeti ise işsizlik fonundan SGK'ya ödenebilir. Tahsilat ertelenmesi ise işçi çıkarmama şartına bağlanabilir. Bu yolla işçi çalıştıran firmalar aynı anda kefilsiz, teminatsız kredi almış gibi olacaklardır. Bununla birlikte devlet, özel kesim gönüllü olarak talep yaratana kadar kamu alımları ile yukarıda izah edilen istihdamı destekleme sürecini ayrıca desteklemelidir. Kanaatime göre vergi indirip ithal araba stoklarını eritmek yerine devlette kullanılan 3-4 yaş üzeri arabaları yenisiyle değiştirmek tercih edilebilirdi.
Gerek küresel ölçekte gerek yerel ölçekte spot-forward dengeleme işlemlerine bir regülasyon filtresi takmak yerinde olacaktır. Gelecek belirsizlikleri telafi etme, yani hedging ve sair future ve forward işlerine bugüne kadar bir sınır konulmamasının temel mantığı piyasaların etkin çalışmasının önüne engel teşkil etmeme prensibi ile izah edilmişti. Daha önce de ifade edildiği gibi karmaşık finans mühendisliği ürünleri ile sınırsız menkulkıymetleştirme ameliyesinin, sistemin bir bütün olarak statik dayanımını artırdığı sanılırken, riskleri biriktirerek tehir edip çöküşü getiren bir dinamik oluşturduğu ortaya çıkmıştır.
Finansal kapital ve buna dayalı işlemlerin hacminin, reel ekonomik faaliyetlerin hacmine göre inanılmaz boyutlara taşınması ile para ve sermaye piyasalarındaki sığ işlemler dahi faiz, kur ve menkul kıymet cari mübadele değerlerini öncelikle belirleme gücüne sahiptir. Reel ekonominin salt finansal işlemlerle oluşan kur, faiz ve fiyatları referans olarak alması kaçınılmaz olduğundan reel ekonomiden kopuk finansal işlemlerin istikrarsızlık ve volatilite kaynağı olmasından ne kastedildiği açıktır. Eğer petrol fiyatlarının artacağı yönünde gerçek dışı raporlarla destekli bir suni beklenti oluşturularak akdedilecek future sözleşmelerine zemin hazırlanıyor, ekonomik gerçeklikten kopuk bir hücum yaratılıyorsa fiyatlar gerçekten artmaya başlar. Reel kesimde, mesala bir tüketici araç deposuna doldurduğu petrol miktarı çarpı ödediği ek fiyat kadar gelirini, future piyasalarda suni işlemler yapanlara transfer etmiş olur. Bu yüzden tüketiciler, firmalar ve tüm aktörler kararlarını gözden geçirmeye ve hiç gereği yokken kendilerini ekonomiden el etek çekmeye sevk eder.
Şu unutulmamalıdır. Ne regülasyon, ne regülasyonların etkinliği, ve de güncelle gelecek arasındaki bütünselliği sözümona sağlayan piyasalar finansal, kırılganlığı yok edemiyor. Burada başarılacak husus kırılganlığın yol açabileceği istikrarsızlığın bir ciddi çöküşe sebebiyet vermemesidir. Bu koruma işini tetikte bekleyen ve gereğini derhal yapan hükümet ile tetikte bekleyen ve gereğini yapan Hazine, BDDK ve Merkez Bankası marifetiyle başarabiliriz. Bu filtreleme, düzenleme ve reel ekonomik faaliyetleri salt finansal faaliyetlerden elden geldiği ölçüde izole etme işini küresel ölçekte yapmak şimdilik mümkün görülmese de yeni bir küresel finansal mimari önerisiyle konunun G-20 sürecine canlı tutulmasında fayda vardır. Çünkü küresel yeniden toparlanışın kısa sürede başlamasının ön şartı, uluslararası ödemeler ve kredi sisteminin yeniden ve ihanet edilmesi zorlaştırılmış bir mimariye kavuşturmasıdır.
Özetle, tehlike çarkların durmasıdır. İngilizce "disengagement" kelimesi ile betimlenen, ekonomik aktörlerin asgari hareketle kendilerini iktisadi faaliyetlerden çekmeleri, yani bekleyelim görelim demeleri ekonomimizin hasarlanmasına yol açar. Kamunun elinden Ziraat, Vakıf ve Halk bankalarının çıkarılmamış olmasının önemi ortadadır. Bankacılık sisteminde belirli oranın üzerinde yabancı payına izin verilmemiş olması da isabet olmuştur. Herkesin bozulan beklentiler ve çökük moralle bir kenara çekildiği vakit, siyasi iradenin herkes namına bu kilidi açması kaçınılmazdır. Elde alet olmazsa göz göre göre uçuruma yuvarlanmaktan gayrı bir sonuç olmayacağı görülmüştür. Kapitalism, tam istihdama kendi dinamikleriyle kararlı olarak bir şekilde evrilebilen bir sistem değildir. Unutulmamalıdır ki evine ekmek götüremeyen kentli bir babanın/ananın zor durumunu ve o hanedeki trajediyi önlemek her şeyden ama her şeyden önemlidir.