Hindistan’la işbirliği alanı
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
Çin'den sonra, 1.2 milyarla en büyük nüfusa sahip Hindistan gibi bir ülke ile çeşitli alanlarda işbirliği kulvarlarını açmak ve mümkün olan hallerde mutabakat sağlamak elbette çok doğal görülmelidir. Ancak bunu yaparken, Hindistan'ın şimdiye kadar sergilediği belli başlı dış politika tercih ve uygulamalarını hatırda tutarak, yine de selektif olmak gerekiyor. Bunların başında, hiç şüphe yok ki, terör ve özellikle teröristin tarifi gelmektedir.
Alt kıtadaki siyasi ve sosyal ayrışma sırasında, münhasıran müslümanlık ölçeğine dayalı olarak, yanıbaşında Pakistan adı altında bağımsız, egemen ayrı bir devletin kurulmuş olmasını hiç bir zaman içine sindirmeyen ve bu anlayışla Pakistan'a üç kere silahlı savaş empoze eden Hindistan, ta 1947'lerde işgal ettiği, keza çoğunluğu müslüman olan Keşmir eyaletinin üçte ikisini hala demir pençesi altında tutmaya devam etmektedir. Keşmir'in geri kalan üçte biri ise, adı Azad Keşmir (Hür) de olsa, bu koşullar altında, ancak Pakistan'ın maddi ve manevi desteği ile, fakat yine de tel örgüleri arkasında, ayakta durmaya çalışmaktadır.
Alt kıtanın, zamanın koloniyal İngiltere'si tarafından bölünmesinde gözetilen ' müslüman çoğunluk ' ilkesi bu eyalette silah zoruyla çiğnendiği için, Keşmir halkı, yaratılan ve altmış seneyi aşkın bir süreden beri devam ettirilen bu fiili durumu hiç bir zaman kabul etmemiştir. 1948 de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bölgede plebisit yapılması kararına ve daha sonraki yıllarda bu temel karar çerçevesinde alınan sair bir çok karara rağmen Keşmir, Hint Anayayası'nda diğer eyaletlerle birlikte, sayılmaya devam etmiştir.
Keşmirlilerin yapmaya çalıştıkları, kendi öz yurtlarına, evlerine giren işgalciyi uzaklaştırmak çabasından başka bir şey değildir. Tıpkı Filistinlilerin topraklarını kurtarmak için, keza altmış yıldır vermekte oldukları ölüm kalım savaşı gibi.
İsrail nasıl Filistinlileri dünya aleme terörist diye tanıtıp, hep destek aradıysa, aynı şeyi Hindistan, Keşmirliler için yapmıştır ve hala da yapmaktadır.
Bu durumda, Hindistan'la terörizmde işbirliği düşünülürken, öncelikle 'terörist'in tarifi üzerinde anlaşmamız gerekmez mi ? Hindistan'ın Keşmirlileri terörist olarak addetmesini ve yılardır sürdürdüğü tarifsiz mezalimi kabul edebilir miyiz ? Hele Keşmirlilerin yegane melce olarak sığınmak zorunda kaldıkları ve bizim için de, ivazsız, ananevi bir dost ve kardeş olduğunu her vesile ile kanıtlamış bulunan Pakistan'ı, üstü kapalı da olsa, kabahatli görebilir miyiz ? Biz Kıbrıs'taki sonu gelmez Rum saldırıları karşısında Türklerin can ve mal güvenliğine duyarsız kalabilir miydik ki, Pakistan da, Keşmirlilerin yarım asırdan fazladır sürüp giden dayanılmaz dramı karşısında hareketsiz ve ilgisiz kalsın.
Vizyon sahibi dış politika ile, bölge ve dünya barışı için çabalıyorsak, önce çıban başlarının ortadan kaldırılmasına bakmalıyız ve bu bağlamda, şayet elden geliyorsa, Hindistan'ı, Keşmir sorununu tezelden ve barışçıl yoldan çözmeye ikna edebilmeliyiz.