Hukukçular uyardı: Önlemin yasada yazması gerekmez
Hukukçular, işverenleri iş güvenliği konusunda uyardı
MEHMET KAYA
ANKARA - Soma’da yaşanan facianın ardından gündeme gelen ve madencilerin olası bir kazada belli bir süre yaşamasına olanak sağlayan ‘yaşam odası’ tartışmalarında yapılan ‘mevzuatta yer almıyor, kurulması şirket inisiyatifinde’ savunmasına hukukçulardan itiraz geldi. Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gaye Burcu Yıldız, yasada, ‘teknolojik olarak en gelişmiş sistemlerle önlem alma’ kavramı bulunduğunu, teknolojik olarak geliştirilmiş ve ispatlanmış bir sistem varsa işletmelerin bunu kurmakla yükümlü olduğunu ve bu zorunluluğun bütün işyerleri için geçerli olduğunu söyledi. DÜNYA’nın sorularını yanıtlayan Gaye Burcu Yıldız, işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcunun çok geniş kapsamlı bir yükümlülük olduğunu hatırlattı. ‘İşverenin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak için gerekli olan her türlü önlemi alma yükümlülüğünün’ önceki 1475 sayılı kanunda ve daha sonra çıkarılan 4857 sayılı kanunda düzenlendiğini ayrıca, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da bulunduğunu belirten Yıldız, “Bu çerçevede, işverenlerin yükümlülükleri, mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar tanımıyla mevzuatta var” dedi. İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü’nde de geniş kapsamlı düzenlemenin var olduğunu belirten Yıldız, her bir tedbirin açıkça yazmasına gerek olmadığını, işverenlerin teknolojik bir gelişme varsa bunu uygulamakla yükümlü olduğunu belirtti. Yıldız, tüzüğün 4. maddesinde, yükümlülüğün açıkça tarif edildiğini, önlem almak yanında, riskli alet ve edevatın, makinelerin yenileriyle değiştirilmesinin dahi hükme bağlandığını ve işverene bu alanlardaki gelişmeleri takip etme yükümlülüğünün verildiğini hatırlattı. Yıldız, Yargıtay’ın da değerlendirmeleri bu esaslar üzerinden yaptığını vurguladı.
'ILO sözleşmesine imza atılmaması engel değil'
Yıldız, Soma’da yaşanan maden faciasının ardından gündeme getirilen “yaşam odası zorunlu değil” ve “Türkiye ilgili ILO sözleşmesini imzalamadığı için zorunluluk doğmaz” benzeri yorumların da yanlış olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Türkiye için zorunlu bulunmadığı ifade edilen ‘yaşam odaları’ meselesini bahsettiğim mevzuat hükümleriyle birlikte yorumlamalı ve sonuca varmalıyız. İşverenin işyerinde alması gereken önlemlerin sınırını, o anda mevcut bilim ve teknoloji belirler. Şayet mevcut bilim ve teknoloji, işyerinde yürütülen iş açısından riski azaltıyor, daha güvenli bir çalışma ortamı sunuyorsa işveren bunu almak zorundadır. Bu noktada işverenin mali açıdan durumu, teknik konularda bilgi sahibi olup olmadığı da önem taşımaz. İşverenin teknik bilgisi olmaması durumunda bu alanda gerek kendi çalışanları içinden gerek dışarıdan danışmanlık alarak faaliyet gösterdiği iş alanında, iş sağlığı ve güvenliği açısından hangi önlemlerin alınması gerektiğini belirlemeli ve bunları ‘derhal’ almalıdır. İşverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alma borcu, gördüğünüz üzere durağan bir borç değildir. Bu alandaki mevzuat, teknolojik açıdan yaşanabilecek hızlı gelişmenin ardında kalınmaması için işvereni ‘gereken her türlü tedbiri almak ve bunları sürekli olarak yenilemekle’ yükümlü tutmuştur. İş sağlığı ve güvenli önlemleri almak, işyerini güvenli bir ortam olarak tesis etmek işverenin sürekli ve dinamik bir borcudur. Dolayısıyla somut olarak söylemek gerekirse Türkiye’de yaşam odaları kurulması, mevzuat açısından zorunluluktur.”
İş sağlığı ve güvenliği kültürü yerleşmedi
Gaye Burcu Yıldız, işverenler açısından geniş kapsamlı yasal yükümlülükler olmasına rağmen kazaların önüne geçilememesinin nedenini şöyle özetliyor: “Bunun en önemli sebebi iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmemiş olması. Bazı işverenler konuya yaşam hakkı çerçevesinden değil de maliyet üzerinden yaklaştığı için gerekli önlemleri almaktan kaçınıyor. Ayrıca resmi denetim örgütü olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın da etkin denetim yapmaması nedenler arasında gösterilebilir.”