İki devlet tek millet

Burak KÜNTAY / Bahçeşehir Ünv. Amerikan Arş.Mrk. Bşk. & FFD Kıdemli Analisti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Bakü'de Hazar Denizi'nin kenarında oturuyorum. Aklımdan geçen ilk soru; son birkaç ayda ne oldu da birbirine gönülden bağlı iki ülke arasına birden kara kedi girdi? Elbette sebebi her yerde yazıldı çizildi, ancak ilişkiler bu kadar mı zayıftı da hemen bu denli gerildi? Tabii ki hayır. Azerbaycan ile Türkiye arasındaki gerginlikte kabahatli Azeriler mi, biz miyiz? Yoksa yanlış anlaşma mı? Bunları iyice irdelemek lazım. Kimin, nerede, ne hata yaptığını; nerede, ne yanlış olduğunu irdelersek sanıyorum asıl soruna daha çabuk ulaşırız.

Krizin patlama noktası elbette Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşma. Türkiye, Abdullah Gül'ün Erivan'a milli maç ziyareti ile başlayan Ermenistan yakınlaşmasında bayağı bir yol aldı. Hem ABD hem AB bu yakınlaşmaya gayet sıcak bakıyordu. Hâlâ da değişen bir şey yok. ABD'nin bu yakınlaşmaya sıcak bakma sebeplerinden en önemlisi bölgedeki enerji savaşları. Yalnız bunun yanında bir de siyasi sebep var. O da ABD Kongresi'nde her sene gündeme gelen "Sözde Soykırım Tasarısı." Başkan ne konuşmasında ne de Kongre'de böyle bir tasarının geçmesi taraftarı değil. Bunun aksine inandığından değil elbette. Türkiye'nin stratejik önemi ve ikili ilişkilerin devam zorunluluğu yüzünden. Ancak iç politikada hem Kongre'ye hem de başkana yapılan Ermeni diasporasının baskılarına biraz olsun fren yapabilmek için Türkiye-Ermenistan yakınlaşması bulunmaz bir fırsat. En azından başkanın söyleyebileceği bir söz oluyor. "İki ülke diyalog içersinde. İkili ilişkilerde ilerleme var. Bu sürece müdahil olup baltalamamalıyız" sözlerini başkanın söylemesi için Ermenistan-Türkiye yakınlaşması gayet önemli. Elbette bölgedeki ikili yakınlaşma sadece ABD, Türkiye ve Ermenistan'dan ibaret değil. Bölgede Rusya, İran, Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan gibi diğer oyuncular da var.  Ermenistan ile Türkiye'nin yakınlığı elbette bu bağlamda en çok Azerbaycan'ı tedirgin etti.

Haydar Aliyev'in sözleriyle net olarak ifade ettiği ilişkiyi düşünün: İki devlet tek millet. Azerbaycan'ın kuruluşu itibari ile en çok yakınlık duyduğu ülke Türkiye. Türkiye'ye karşı sadece politik olarak dost değil, aynı zamanda gönül bağıyla da bağlı. Nitekim Türkiye de her daim Azerbaycan'ın arkasında oldu. Azeri menfaatlerini sanki Türkiye'ninmişçesine kolladı. Ermenistan'la sınır kapanması işi de bir nevi bu konuyla alakalı. Türkiye'nin Ermenistan'la üç büyük problemi vardı: İlki Ermenistan'ın ilk anayasasında yazan, sonra değişen, ancak hâlâ atıfta bulunulan bir konu. Türkiye'nin toprak bütünlüğünün Ermenistan tarafından tanınmaması ve sınır anlaşmalarına olan bakış. İkincisi dünyanın birçok ülkesinde süregelen sözde Ermeni Soykırım Tasarısı'nı tanıtma çabaları. Diğeri ise Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ Bölgesi'ni Ermenistan'ın işgali. Bu çekincelerden ilk ikisi Türkiye'yi bizzat ilgilendiren meseleler. Üçüncüsü ise direkt olarak Azerbaycan ile alakalı. Zaten Azeriler'in kırıldığı nokta da bu.

Süreç şöyle gelişti: Abdullah Gül'ün Erivan ziyaretinden hemen sonra ilişkilerde yumuşama ve yakınlaşma başladı. Son olarak Ermenistan ve Türkiye arasında bir gizli mutabakat yapıldı. Bu mutabakatta Karabağ sorunuyla ilgili hiçbir şey ele alınmadı. Bu noktada bu mutabakat Azeriler'e servis edildi. Kendileri de "Türkiye bize sırt mı çeviriyor" psikolojisi içerisinde yeni arayışlara ve restlere başvurdular. Cami kapatılması olayı, doğalgaza zam, Rusya ziyareti gibi birçok konuda Türkiye'ye rest çekildi. İşte sorunlar ve yanlışlıklar da bu aşamada yaşandı. Azeriler'e Azerbaycan'da iken de hep şunu söyledim: "Siz Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı veya Cumhurbaşkanı'nın ağzından 'Bizim için Karabağ işi önemli değildir. Ne olursa olsun. Yeter ki Ermenistan'la yakınlaşalım. Azeriler önemli değildir' gibi bir şey duydunuz mu? Hayır. O zaman biraz aceleci reaksiyon vermediniz mi?".

Bence Azeri dostlarımızın bu aşamadaki en büyük hatası acelecilik oldu. Kendilerine servis edilen bilgilerle aceleci bir şekilde Türkiye'den teyit almadan tepki gösterdiler. Bu tepkiler ilk etapta ilişkilerde yumuşamayla aşılmış gibi görünse de aslında kırgınlıklara yol açtı. Türkiye de bu aşamada her şeyi doğru yaptı denemez. Ermenistan'la görüşmeler yapılırken keşke bir şekilde Azerbaycan'ı da sürece dahil edip tek devlet gibi tavır alınsaydı. İhmal edildi.

Sorunlar sadece iki noktada açığa çıksa da, bu sorunun birden bu denli büyüyüp gerginlik yaratması ne Türkiye'nin ihmali ne de Azerbaycan'ın aceleciliğiyle açıklanabilir. Başka sebepler de yok değil.

Bu sebeplerden ilki elbette bölgedeki enerji savaşları ve bu savaşta nüfuz elde etmek isteyen ülkelerin stratejileri. Rusya ve İran'ın, Türkiye'nin Azerbaycan üzerinde etkisinden rahatsız olmaları şüphesiz bu ufak sorunun büyük bir hal almasında da etken. Mesela Azerilere, Ermenistan ile Türkiye arasındaki sözde gizli mutabakatın kimler veya hangi ülkeler tarafından sızdırıldığı bir "muamma."

Türkiye ve Azerbaycan gibi iki kardeş ülkenin dostluklarının ve kardeşliklerinin bu tarz kışkırtmalara kapalı olması lazım. Bunun için de ikili ilişkilerde güvenin tesisi ve yakın bilgi alışverişi şart. İşte tam bu noktada diğer bir sorun ortaya çıkabiliyor: Türkiye-Azerbaycan ilişkileri tamam da, Aliyev-Erdoğan ilişkileri nasıl? Sanki iki lider ve siyasi bakışları arasında bir gerginlik ve bakış farklılığı var. Demirel-Haydar Aliyev ilişkisi gibi değil. Bir mesafe var sanki. Olabilir, olması da doğaldır. Ancak şu bilinmelidir ki; Azerbaycan-Türkiye ilişkileri her daim kişilerin üstündedir. Hayat görüşleri ve siyasi ideolojileri bir kenara bırakıp ikili ilişkilerin paralel olması her zaman öncelikli tutulmalıdır. "İki devlet tek millet"