İki komplonun karşılaştırmalı anatomisi
Timuçin GÖKDEMİR / Kanada / Toronto
Çok değil kısa bir zaman önce geleceği oldukça parlak görünen, çiçeği burnunda bir Kanada'lı politikacı olan Adam Giambrone'nin nasıl Toronto belediye başkanlığı adaylığından çekilmek zorunda kaldığını yazmıştım. Yapılan bir komplo idi. Ancak Adam tuzağa düşmüş, kendisine yakışmayan bir ayıbı işlemişti. Olayın belki tıpkısı değil ancak bir benzeri, hem de hiç unutulmayacak cinsten olanı bu kez Türkiye'de yaşandı. CHP (eski) genel başkanı Deniz Baykal aynı tür bir ayıbın sonunda siyasi kariyerine belki de son noktayı koymuş oldu.
Burada tüm Türkiye'nin yaptığı gibi bu meseleyi konuşmayacağım. Ancak birbirine çok benzeyen bu iki olayın, iki ayrı kıtada nasıl ele alındığına dair iki önemli farkı ortaya koymak istiyorum. Öncelikle iki olayın arasındaki en büyük benzerlik işin ayıp tarafı. En önemli farklılığı ise konunun işleniş biçimindeki edep anlayışıdır.
Bahse girerim ki Giambrone'yi alaşağı eden bu komplunun da video görüntüleri veya en azından görsel kanıtları vardı. Ancak bunlar asla kamuoyuna yansımadı. Varlığından dem vuruldu, ancak kimse görmedi. Bizim memleketimizde ise mevzuya direkt olarak bu görüntülerden girildi. Ve alınabilecek en sert tepkinin daha olayın en başında ortaya çıkması hedeflendi.
İkinci farklılık ise hadisenin ortaya çıkması sonrası ilk tepki yada açıklama noktasındaydı. Yukarıda daha önce belirttiğim gibi Kanada'li Adam'in yaşadığı daha net bir komplo olmasına rağmen, olayın komplo olmasından daha çok Adam Giambrone'nin yaptığı gayri ahlaki
davranışın ülkeyi yönetmeye namzet birisi tarafından yapılmış olması ele alındı. Giambrone tam bir komplo kurbanı olduğu halde kendi cephesinde yalnız kaldı ve herkes onun birlikte yaşadığı kişiyi o veya bu şekilde aldatmasını, yarın yöneteceği toplumu da aldatabileceğinin işaretlerini veren bir ahlaki düşüklüğün göstergesi olarak saydı. Gelelim bizim hadiseye; Sn. Baykal ilk konuşmasında dahi hiç bir yalanlama içinde olmazken ki; bu bir nevi itiraftır, hadisenin ortaya çıkarılış biçimini bir komplo olarak değerlendirip, bunu tertipçi olduğuna inandığı tarafa veryansın etmekten başka hiçbirşey yapmadı. Oysa Giambrone kafasını kaldıramadan da olsa yaptığını kabul edip, başta birlikte yaşadığı insan olmak üzere kendisine destek veren tüm Kanada'lılardan özür dilemişti.
İşte bu özür dileyebilme meselesi sanırım kültürler arasındaki en önemli farklardan biri. Hani diyoruz ya; batılılaşalım, medeni olalım diye! Gerektiği yerde etrafımıza saldıracağımıza özür dileyebildiğimiz zaman daha çabuk medenileşebileceğimize ilişkin bir kanaat taşıyorum içimde. Elin (kuzey) Amerikalısı yanlışlıkla çarptığı sandalyeye dahi dönüp "affedersiniz" derken benim memleketimde, benim insanım kaldırımda yürürken üzerine çıktığı adama "önümden çekilsene..!" diye bağırmaya devam ediyor.
İşin bu noktasında sayın Baykal'a tavsiyem bu davranışıyla gerçekten kırdığı insanlardan hiç değilse toplum huzurunda özür dilemesi olacaktır. Her şeyi tamir etmeyecek olsa bile o çok savunduğu batılılaşma adına bir atmış olacaktır.