İnsan aklı, doğa yüreği

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Betül Kulaklı AĞANOĞLU / Denizli Belediyesi Meclis Üyesi

''Buraya hiç gelmedim'' dediğiniz halde sen hep buradaydın dedirten bir yer.

Bal bademden öte şifa veren bir yer.

Tarihte kendisinden ümit kesilen hastaların gemilerle ölüme terk edildiği halde değil ölmek, iyileştiklerini görünce Knidos diye literatüre geçen yer...

Hani denizinin tuzu bile daha farklı, vücudunuzla barışık, yumuşacık tuzu olan deniz...

Burası Datça...kara parçasının  bittiği yer...

Denize mi düşerim derken insanın geceleyin yıldızlara dokunabileceğini hissettiği yer...Türkiye'nin batıdaki en güzel ormanlarının ardında, bilinmesin bulunmasın diye adeta denizin ormanın birlik olup sakladığı yer Datça...

Dağlar, ormanlar ne de güzel bir hediye saklamış derken Datça'daki sabah kahvaltısında elime geçen gazete ormanlardan yana sessiz bir çığlığı tam da yerinde söyleyiverdi sanki...Hani Marmara'da veya ne bileyim Kapadokya'da aynı saatlerde yapılan bir kahvaltının tadını pek kaçıramazdı ama insanın saklayamadığını, koruyamadığını dağlar ve ormanlar bu zamana kadar başarmışken kahvaltının ortasına şimşek gibi düşüveren bir gazete haberi...

Ormanlarda villalaşmaya ucu açık bir yasa tasarısı...

Hani insanın aklına hemen Bodrum, Kuşadası faciasını getiren bir şimşek...Facia insanoğlunun modernlik anlamında, teknoloji anlamında, çağdaşlaşma anlamında yenilik sayıp kendi elleriyle, kendi  bencil iradesiyle yaptığı beton faciası... İnsanın üstüne üstüne gelen beton facialar... Hani insanı insandan kaçma noktasına getiren, insan mı dost, doğa mı dost dendiğinde utanarak, mahcubiyetle "benim insan aklımdan öte yüreğin var doğa, özür diliyorum senden " dedirten facialar...

Bu tasarılar Meclis'e gelirken  konu her yönüyle incelendi mi, her ilgili odanın, kurumun fikri soruldu mu, konunun özel önem, yüksek hassasiyet arzettiği yerlerde hakkaniyete uygun inceleme yapıldı mı, bu tasarı bu noktaya gelirken vicdanlara sığan bir hakkaniyetle mi geliyor, yoksa yeni yap boz tahtalarından birine daha mı kurban gidiliyor endişelerini yaratan haberlerden..

Hani insana büyükçe bir resmi bir yerinden boyamaya başlayalım da ileride karalama gibi durursa sileriz, hele bir ilerisi olsun o zaman düşünürüz diyen zihniyetlerin dans bilmediği halde dans yapıyormuş edasındaki iki ileri bir geri hareketleri gibi..

Bazı okuyucular nedir bu pireyi dev yapma durumları diyebilir, telaşımı abartılı bulabilir, haklıdırlar da, ama ucu açık her konudaki iyi niyetin hüsrana uğradığı bir ülkede biz hareketten önce, hareketten çok düşünmeliyiz telaşıdır belki de...

Sonuçta özellikle annelerin,  özellikle kadınların, "beyler, gelecek nesillere yarı karalanmış resimler değil, tertemiz portreler, tertemiz tuvaller bırakmak zorundayız" diyen çığlıkları gibi...

Hani aksiyon yapıyor görünmek değil, yeteri kadar düşünmenin esas olduğunu sizlerle paylaşmam gibi...

Hani Kuşadası'nın Türkiye'nin Toscany'si, Urla'nın Bordeaux, Bodrum'un Portofino olabileceğini yağmaladıktan, tıkandıktan, kendi iradelerimizle, kendi izinlerimizle yaptığımız beton beton devler, beton beton öcüler havayı ve oksijeni bitirip de boğulduktan sonra algılayabildiğimiz gibi...

Belki dağların sakladığı Datçalılar, henüz bizlerin neleri kaybedip, nelerden kaçıp da özlediklerimizi Datça'da bulduğumuzu, Kuşadası'nda şeftali bahçelerinden, ormanlardan bozup yaptığımız yazlık ev adı altında doğa katliamını gidip yerinde görseler  topraklarını İstanbullular'a satmak konusunu bir kere daha düşünmeleri gerektiğini anlayacakları gibi...

Hani kendi faturalarımızı yeni neslin geleceğine yükleme hakkımız yoktur, yaptıklarımız onların yapacaklarına temel oluşturabiliyorsa bu nesil ancak temize çıkacaktır, ne ormanlar villalaşsın, ne de canlar yansın bu ülkede tasalarımı lütfen duyun der gibi...