İran nükleer olursa?
Burak Küntay
Öncelikle bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Birçok kimse İran’ın bugün üzerinde çalıştığı nükleer programının Humeyni dönemine ait olduğu gibi bir kanaat içerisinde. Programın, 1979 ihtilali sonrası molla rejimi ile başladığı
ve ideolojik bir program olduğu söyleniyor. Bu, tamamen yanlış bir yaklaşım. İran’ın nükleer silah programı, tarih itibari ile Şah Rıza Pehlevi dönemine dayanır ve İran’ın bölgede tam anlamıyla bir bölgesel güç oluşunu perçinlemek için alınan bir karardır. Bu program İslami ideolojinin bir projesi değil, daha evvelden başlayan bir Pers projesidir. Bundan ötürü İran’ın bu programdan geri adım atıp, neredeyse yarım asra dayanan bir milli projeyi bırakmasını beklemek hata olur.
İran cephesi bir yana, elbette ABD’de de bu konuya dair ciddi çalışmalar yürütülüyor. İran’ın nükleer silah sahibi olması başta ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve ne kadar farkında olmasak da Türkiye için de çok önemli bir faktör. Bush döneminin son aylarında ABD’de bazı analistlerle görüştüğümde, Bush yönetiminin askeri opsiyonu ciddi anlamda düşündüğü konuşuluyordu. Ben hiçbir zaman, Afganistan ve Irak sendromları sonrasında, böyle ciddi bir operasyona ABD’nin madden ve manen girebileceğine ihtimal vermedim. Hâlâ da vermiyorum. Obama, seçim döneminden itibaren İran’a barış sinyalleri veriyor. Bu sorunun diplomatik bir şekilde, müzakereler ile çözülmesi gerektiğine inanıyor. Kim ne derse desin bu gerçekten de olması gereken ve doğru yaklaşım. Yaklaşım doğru, fakat yaklaşım ne olursa olsun İran’ın bu programdan geri dönmek gibi bir niyeti de yok.
Peki buna karşılık ABD’de ne konuşuluyor? Birçok Think Tank’de uzmanlar bu meseleye dair raporlar hazırlıyorlar. Bu raporlardan en öne çıkanları “benzin ambargosu”nu içeriyor. Verilen bilgilere göre, İran’ın ithal ettiği benzinin dördü
Avrupa, ikisi Hint firmalarından tedarik ediliyor. ABD benzin tedarikçisi ülkelerle ve firmalarla görüşecek, İran’a benzin satışını kesmelerini talep edecek. Bu şekilde İran’da benzin sıkıntısı yaşanacak ve ekonomide sıkıntılar başlayacak. Görüşe göre bu ekonomik sıkıntılar kısa zamanda Ahmedinejad yönetimini zor durumda bırakacak ve iktidarı sarsılacak. Bunun yanında İran, ABD ile bu konuda diplomatik müzakerelerde bulunurken, ABD’nin eli güçlenecek ve ABD nükleer programın durdurulması konusunda başarı sağlayacak.
İkinci düşünce daha sert bir üslup içeriyor. Benzin ambargosunun zaman kaybı olduğuna inanan kesimler İran’ın limanlarını, ABD Deniz Kuvvetleri’yle bloke edip benzin girişini kısmayı düşünüyorlar. Bu şekilde daha kesin ve etkili bir netice bekleniyor. Birçok kimseye göre tüm bu olasılıklar boş ve uygulanabilirliği yok. Ben de fazlasıyla aynı kanaatteyim. Raporlara göre, İran 3-5 sene içerisinde nükleer silah sahibi olacak. Bahsi geçen önlemler kesinlikle ve kesinlikle bu sürede etkin bir sonuç almak için kafi değil. İran’ın da ne pahasına olursa olsun programından geri adım atmayacağı hesap edilirse tek bir seçenek kalıyor:
askeri müdahale. ABD yönetiminin, Afganistan bilhassa Irak savaşlarındaki durumdan sonra böyle bir hataya düşeceğini sanmam. Obama yönetimi ne olursa olsun böyle bir seçeneğe yönlenmez. Hele ki ekonominin tepe taklak gittiği, dış politikada yeniden yapılanmanın sağlanmaya çalıştığı bir dönemde böyle bir olasılık imkan dışı.
Peki o zaman bizi bekleyen gerçek ne? Tahminimce bölge, 2012 yılına kadar nükleer bir İran’la tanışacak. Elbette
bu sadece İran’ı değil, tüm bölgedeki dengeleri baştan şekillendirecek bir durum. Ortadoğu’da yıllardan beri bazı güç unsurları mevcuttur. Bunlardan ilk güç unsuru Arap olmayan devletlerdir:
İran, Türkiye ve İsrail. Diğer güç ise Arap devletlerinin tamamıdır. Nükleer bir İran bölgede dengeleri nasıl şekillendirir bilmek zor, ama topyekun denge yenilenmeleri olacağı aşikar.
“İsrail, ABD’den onay beklemeksizin böyle bir operasyona girişir mi?”, “Girişirse neticeleri nereye varır?” bu sorular önemli. Buna müteakip “Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır, Ürdün gibi bölgede güçlü olan Sünni Arap ülkeleri, nükleer silah sahibi bir Şii Pers devletinden nasıl etkilenirler?” irdelemek lazım. Sadece dış güvenlik olarak değil, ülkelerinin
içerisindeki etnik sebeplerden dolayı da Şii yükselişi Arap dünyasının dengelerini sarsacaktır.
Mühim bir konu ise Türkiye. Bugün Türkiye’deki genel bakış, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının Türkiye’de bir tehdit olarak algılanmadığı yönünde. Bu, yanlış bir bakış. İster İran, ister Irak, ister Suriye, ister Bulgaristan, ister Yunanistan...
Bu ülkelerden hangisi olursa olsun, Türkiye’nin güçlü olduğu bölgelerde güç dengeleri değişir. Bu değişim de haliyle Türkiye’yi ters etkiler. İlişkileriniz bugün bir ülkeyle mükemmel olabilir, ama dış politikada hesapları bugünden
değil en kötü ihtimaller üzerinden yapmak gerekir. İran’ın nükleer olması; belki de ABD, İsrail ya da Suudi Arabistan’dan daha çok Türkiye için sıkıntı doğurur.
Bugün hangi planlar, projeler yapılırsa yapılsın; benim görüşüm İran’ın önümüzdeki 3-5 yıl içinde nükleer bir hale geleceğidir. Türkiye’nin gelecek projeksiyonlarını bu doğrultuda yapması gerekir. Planlamalar ve önlemler bu doğrultuda alınmalıdır. Yine iş işten geçmeden.