İşini kaybeden baba ve seçimler

Doç. Dr. Mehmet KARAGÜL / İktisatçı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Ekonomi sosyal bir bilim olmasına rağmen, sosyal boyutu gerekli ilgiyi göremediğinden topal bir uğraşı alanı olarak varlığını sürdürmektedir. Özellikle ülkemizde iktisat sözcüğü; üretim ve istihdam gibi reel değerlerden ziyade; para, banka, borsa gibi itibari değerleri çağrışım yaptırmaktadır. Bunda her gün medyada ekonomi haberleri adı altında verilen para ve borsa haberlerinin etkisini inkâr etmek mümkün değildir.  Dahası olayın insani boyutu maalesef hiç mi hiç gündeme gelmemektedir.

Bu çerçevede, son günlerde artan işsizlik nedeniyle, hep istihdamdaki daralmayı, üretimdeki azalmayı, ihracattaki gerilemeyi ve milli gelirdeki düşüşü konuşuyoruz. Ama hiç mi hiç, işini kaybeden bu insanların sosyolojik ve psikolojik hallerini, düşünce boyutundaki değişimlerini, yönetime karşı olan tavırlarını ve geleceğe dair beklentilerini hiç konuşmuyoruz. Çünkü insan için; insanla var olabilen, iktisadın içinde insanlığı ve insanlığımızı kaybediyoruz. Varsa yoksa para ve sermaye…

Evet, bir kişi işini kaybettiği zaman, üretimden bir damla eksilmiş oluyor. Ancak bu olayın, gayri insani boyutu, yani maddi yönüdür. Çünkü işini kaybeden bir kişi, öncelikle öz güvenini, kendine olan inancını yitirmektedir. Düşünebiliyor musunuz? Her akşam evine elinde ekmeği ile dönen ve elinden ekmeğini alan yavrularını kucaklayan babanın,  bir akşam aynı evine boş dönüşünü…(!) ve aynı yavruları, karşısındaki duruşunu…(!) daha doğrusu duramayışını…(!!!)

Pek dile getirmeyiz ama dünyadaki en büyük ve önemli statü baba olabilmek olsa gerek. İşte işsizlik böylesi kutsal bir konumu zedelemektedir. Dolayısıyla işini kaybeden bir kişi öncelikle kendine, ailesine ve ait olduğu toplumuna karşı öz güvenini kaybetmiş olmaktadır. Öz güvenini yitiren bir fert ise içinde bulunduğu sosyal yapıda, etken olma özelliğini kaybedip, edilgen bir konumuna geçmektedir artık.

Çünkü iş sahibi olmak, bir iş yapmak, kişi için sadece ekonomik bir kazanç kapısı değil; daha da öte öz güven kaynağı, sosyal statü elde etme ve psikolojik tatmin sağlama hali, kısacası hayata tutunmanın ta kendisidir. Dolayısıyla, işinden olan bir kişi bütün bunları kaybederken, hayatla irtibatı olabildiğince zayıflayacaktır. Bu noktada, sahip olduğu inancın kuvveti ve dayanabileceği sosyal çevrenin verebileceği destek, kendisini hayata bağlayabilecek iki temel dayanak olacaktır.

Ayrıca öz güvenini kaybeden bir kişiyi öncelikle, gelecek korkusu saracak, var olan ve edinmesi gereken yeni borçları ödeyememe endişesi ile kişinin psikolojik düşünce yapısı sarsılacaktır. Bunun da kişinin sağlıklı düşünebilme ve karar verebilme yeteneğini kaybetmesine neden olması uzak bir olasılık değildir. Çünkü gelecek korkusu ve endişesi, yeni risk almayı zorlaştıracaktır. Bu sebeple, bir çelişki gibi görünse de artan işsizliğin ve borçluluğun önümüzdeki seçimlerde iktidar lehine etkide bulması hiçte uzak bir ihtimal değildir.

Artan bunca işsizliğe rağmen, kendisi krizi görmezlikten gelen iktidarın, kriz var diyenleri de “felaket tellallığı yapmakla” suçlaması, gerçekten ibret verici bir durumdur. Ülkedeki iş imkânlarını arttırması gereken iktidarın, bir taraftan kriz yok, kim çıkarıyor bunu derken; bir yandan da ayni ve nakdi yardımlarla, oluşabilecek toplumsal tepkilerin kısa süreli de olsa, en azından seçim sonrası döneme ötelenmeye çalışılması, bir çelişki değil midir?

Bu arada, yapılan ayni ve nakdi yardımların, muhalefete pozitif etki yapması mümkün olmadığına göre,  bu yardımlarla iktidar partisi, işsizlerin oylarına da talip olmaktadır ki bunda da başarılı olması mümkündür. Çünkü işini kaybetmiş ve gelecek kaygısı taşıyan bir kişiden orta ve uzun vadeli etkenlere bağlı karar vermesini beklemek çok da makul olmasa gerek. Lakin iş imkânları sağlama konumunda olan iktidarın, işini kaybedenlere iş vermesi gerekirken, sadece yardım yapması ne kadar doğru ortadadır. Şimdi insanların iktidarı; işini kaybettirmesiyle mi, yoksa yaptığı yardımlarla mı, değerlendireceğini hep birlikte göreceğiz.