İşsizlik kronik bir sorun dolayısıyla klasik yöntemlerle çözümü zor
Murat İNANÇ / Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı
Küresel krize rağmen Türk mali sektörü yüksek kredi faiz uygulamaları ile aşırı kar yaparken, başta tekstil sektörü olmak üzere tüm imalat sanayi sektörlerimiz, bu aşırı faizler, yüksek enerji fiyatları, istihdam üzerindeki yükler, baskı altındaki kur, hızla artan ara malı ve tüketim malları ithalatının yol açtığı haksız rekabet karşısında daralmıştır.
İşyerlerinin büyük bir kısmı ya kapanmış ya da atıl durumdadır. 100 milyar dolarlık modern entegre yatırımlara sahip olan, 20 milyar dolar / yılı aşan ihracatı ve 3 milyona yakın istihdam kapasitesi ile AB pazarının en büyük tedarikçisi konumunda olan Türk tekstil, hazır giyim ve deri sektörlerimiz bu avantajlı durumu kaybetmiş ve yok olma noktasına gelmiştir.
Tekstil sektörü; Türkiye'nin ihracatta öncü ve en büyük paya sahip sektörüdür. Aynı zamanda ülke coğrafyasında tarımdan nakliyeye kadar en yaygın, en çok işçi istihdam eden, kadınlara ve vasıfsız işçilere en çok iş yaratan, yerli sermaye oranı en yüksek sektördür. İşvereni ve işçisi ile ülke ekonomisine en çok katkıda bulunan katma değeri yüksek sektördür. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmemizde basamak olmuştur. (pamuk üretiminden makine üretimine geçiş gibi)
Türkiye'nin yarım trilyon dolarlık bu pazardaki payı yüzde 3.8'dir, Yine Türkiye, giyim ihracatında dünya dördüncüsü, tekstilde ise 7. sırada yer almaktadır.
Bununla birlikte dünya pazarında yaşanan büyük rekabet ile küresel krizin getirdiği olumsuz şartlardan en ağır şekilde etkilenen Türk tekstil sektörü bu konumunu bile kaybetme riski ile karşı karşıyadır. Tekstil sektöründe günden güne koşulların çalışanların aleyhine olumsuzlaşması, iş güvencesizliği, işten çıkarmalar, sosyal hakların kısıtlanması, günlük çalışma sürelerinin uzun olması, çalışanların gelir düzeylerinin açlık sınırının altında olması, ruh ve beden sağlığını ciddi anlamda bozmaktadır.
Uzun vadeli politikalar üretilmeli
Tekstil, hazır giyim ve konfeksiyon sektörü, gerek istihdam, gerek ihracat ve gerekse katma değer bakımından ülkemiz ekonomisinin temel direklerinden biridir. Tekstil sektörü elyaftan başlayarak iplik, dokuma, örme, boya-baskı, konfeksiyon ve hazır giyim gibi işlemleri kapsayan emek yoğun bir sektördür. Ekonomimizin lokomotif gücü olan tekstil, toplam ihracatımızın % 40'ından fazlasını oluşturmaktadır.
Ancak hal böyle iken Türkiye'nin gelecek için bir tekstil politikasının olmaması, sektörle ilgili işlerin devlet nezdinde dağınık bir şekilde ele alınması, tekstilin alt sektörleri arasında bir koordinasyonun olmaması, sorunların çözümünün üretilmesi gerekirken, çözümsüzlüklerin ön plana çıkarılıyor olması, tekstil sektörünü krizlerden en fazla etkilenen sektörü konumuna getirmiştir.
Bu gerçekler göz önüne alınarak öncelikle tekstil sektörünün eksiklikleri ve sorunları biran önce giderilmeli, sektöre sağlıklı bir yapı kazandırılmalıdır. Tekstil sektörü hem büyümeli hem de güçlenmelidir. Uzun vadeli bir ulusal tekstil politikası çerçevesinde öncelikler tespit edilmeli ve çözümler üretilmelidir.
Toplumda yoksul ve zengin kesimleri arasındaki makas açıldıkça dengesizlik sosyal yapıyı zedeleyerek, adalet duygusunu aşındırmaktadır.Küresel ekonomik krizle birlikte dar ve sabit gelirli yoksul bireylerin geçim koşulları da ağırlaşmıştır.
Çalışanlar sosyal koruma kapsamına alınmalı
Biz; yoksul kesimlerin ve özellikle de tekstil çalışanlarının sosyal koruma kapsamına alınması, sosyal devlet anlayışı doğrultusunda uygulanacak politikaların önceliği olmalı diye düşünüyoruz.
Açlık sınırının 843 lira, insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi için yapılması gereken harcama tutarının 2 bin 746 lira olduğu ülkemizde; günlük 18 lira asgari ücretle geçinmek durumunda olan milyonlarca çalışan var.
Bu geliri bile bulamayan milyonlarca işsizle birlikte tekstil işçimiz ortalama 520 -650 tl arasında bir ücretle çalışmakta, daha da vahimi 400 lira gibi bir rakama sosyal güvencesiz, hiçbir hakka sahip olmadan 12 saat kayıt dışı olarak çalışmaktalar.
Görüldüğü üzere; tekstil sektöründe çalışan işçimizin % 85'i açlık sınırın altında bir ücretle çalışarak yaşam mücadelesi vermektedir.
Mevzuatımıza giren esnek çalışma modellerinin sosyal güvenlik boyutu sağlam temellere oturtulmalıdır. Sosyal güvenlik, sendikal örgütlenme gibi şartlar oluşturularak güvenceli esnek çalışma yöntemlerinin insan onuruna yakışır hale getirilerek uygulanması gerekmektedir.